Umarsızlığın son çığlıklarıydı
Bu akşam vuran şehre
Kızıllar daha kızıl
Düşler daha sisli
Ve daha belirsizdi her çehre
Bu lehçe
ıhlamur çiçekleri dokunurdu tenine
sarmaşıklar sarardı seni
ey sessiz duvar
dalardı gözlerin uzaklara
hıçkırırdın zaman zaman
akardı rimellerin
Ufkun siyahlara büründüğü bir geceydi
Yalnızlık en kadim dost
Ve anlatılması en güç kelimeydi
O sıralar…
Pişmanlıklar idam ederken tek tek kendini
Papatya falları küskün
Kıvamı koyuyken gecem,
Yalınayakken içimdeki dem,
Kanarken, yalpalarken her sancıda matem
Sen yoktun annem
Yoktun…
Sen umutlu,sen sarhoş mutluluk merasimlerinin
daimi bekçisisin
uzayıp giden koyu muhabbetlerin var
çapkın gülümsemelerin
inatçı aykırı rüzgarların var
esti mi mangalda kül bırakmayan cinsten
çıldırışın ses kısıklığıydı..
seni bekleyiş…
ve bir ton yıllanmış masaldı
Tüm kuşlar içinde
Bir ben bulamıyorum seni
Başımda bir ağrı ki sorma
Biraz daha özlüyorum seni
Bu basıncı düşük devirde
Biraz daha sana yakın
Sıkıntının zift tadı verdiği sıralardı
Bunaltılar son demlerini yaşıyordu
Toza karışmış umarsızca raks eden
Bir havayı soluyordum
Deniz görünümlü bir gökdelenin
Çatı katında
zikzaklar kentine hoş geldin
ey sancılı sen!
Sorgunu hafifletmek için
savasatlay.tr.gg ye davetlisiniz antalya radyosudur sizin gibi degerli bir şairi aramızda görmekten onur duyarız
yüregine kalemine sağlık çok güzel şeyler insanın tekrar tekrar okuyası geliyor