Ayşe köyün en güzel kızıydı. Ahmet'le çeşmenin başında buluşur
ilerisi için hayaller kurarlardı. Daha yaşları onüç ondörttü. Ama köy de âdet çocuklar onbeşine geldiğinde evlendirilirdi. Ahmet suculuk yapıyor ailesine katkıda bulunuyordu. İkisi de ilkokulu bitirmişler köyde ortaokul olmadığı için okuyamamışlardı. Birgün yine çeşmenin başında buluştular.
-Hadi Ahmet nehre gidip oradan suyun akışını seyredelim.
-Tamam neden olmasın.
Oraya gidebilmeleri için orman da yarım saat yürümeleri gerekiyordu. Ağaçlar, kuş cıvıltıları arasında el ele konuşarak nehrin oraya geldiler. Yeşilliklerin üzerine oturup harika akan suyu seyre koyuldular.
-Hayret biri kayığını bırakmış burada dedi Ahmet.
-Haydi gel biraz gezelim ne dersin diye tutturdu Ayşe de.
-Ben kayığı kullanmasını bilmem ki.
-Aaa Ahmet ne var bunda birkere duymuştum ben. Kürekleri yalnızca oynatacaksın.
-Boşver Ayşe suya baksana nasıl akıyor. Bilmediğim birşeyi kullanamam düşeriz yüzmeyi bile bimiyoruz.
-Fazla açılmayız beni mi kıracaksın şimdi.
-Peki hadi binelim. Fazla açılmam ama biraz giderim hemen dönerim. Bir kitapta okumuştum suyla şaka olmaz.
-Tamam peki dediğin gibi olsun.
Birlikte kayığa bindiler. Ahmet kürekleri bir iki hareketten sonra kullanmaya başlamıştı.
-Ne güzel Ahmet suyun üstünde gitmek.
-Hadi tamam ben dönüyorum artık.
-Peki dönelim.
O anda suyun hızı gittikçe artmıştı. Kayığı birtürlü sahile doğru döndüremiyordu Ahmet. Kayıkta bir sağa bir sola hareket etmeye başlamıştı.
-Ahmet korkuyorum dönemiyoruz. İmdat diye bağıralım.
-İkisi birden varkuvvetleriyle bağırmaya başladılar. O sırada kayık hızla şelâleye doğru yol alıyordu.
-Öleceğiz Ahmet.
-Ben sana dedim dinlemedin ki beni. Hadi yine bağıralım.
O sırada orman dan bir adam çıkarak bunlara seslendi.
-Bakın ilerde dar olan kısımda kürekleri geriye doğru çekin. Sizi biraz yavaşlatır.
Adam büyük bir hızla eline aldığı iple nehrin daraldığı yere koşuyordu.
-Çocuklar ikiniz de bu ipi tutun belinize sıkı sıkı bağlayın.
-İkisi de ipleri tutup sıkıca bellerine bağladı.
-Hadi atlayın sizi çekeceğim..
Adam bir yandan da ipin bir kısmını ağaca bağlamıştı.
-Biz nasıl atlarız boğuluruz diyordu Ayşe.
-Siz atlamazsanız biraz sonra sandal zaten devrilecek. O zaman da ben sizi çekemem.
İkisi de kendilerini nehrin soğuk sularında buldular. Adam fazla su yutmamaları için hızla onları çekiyordu.
-Az kaldı çocuklar dayanın.
Ayşe ve Ahmet kötü durumdaydılar. Hem korkmuşlar hem de su yutmuşlardı.
-Nerde oturuyorsunuz sizi arabamla bırakayım.
-Şu ilerde ki köyde amca. Çok teşekkürler sen olmasaydın ölmüştük şimdi.
-Ben de ava çıktım. Dua edinde bugünü buldu. Yoksa çoktan ölmüştünüz.
Ayşe'nin hiç sesi çıkmıyordu. Yüzü bembeyaz dı. Ahmet ise adamı teşekkürlere boğmuştu.
Evlerine gelmeden arabadan inip, kimse anlamasın diye hızlı adımlarla evlerinin yolunu tuttular.
Bahçe kapısında Ayşe annesiyle karşılaştı.
-Kızım bu ne hâl.
-Kızlarla sıcakladık birbirimize su attık.
-Hani su kovan da yok. Onu ne yaptın.
-Kızlardan kaçtım unuttum anne. Yarın alırım. Kim alacak ki.
-Tamam hadi üstünü değiştir. Baban tarla dan gelir şimdi. Yardım et bana.
Ayşe hemen üstünü değiştirdi. Sofrayı hazırladı. Babası da gelmişti. Kendini çok yorgun hissediyordu. Yemek yedikten sonra..
-Ben yatıyorum anne.
-Erken değil mi kızım.
-Uykum geldi anne.
-Tamam kızım iyi uykular.
Ertesi günü yine çeşmenin başında Ahmet'le konuşuyorlardı.
-Artık gel beni iste Ahmet. Bak sonra beni başkasına verecekler.
-Tamam babamla konuşacağım. Sana yarın haber veririm.
Ahmet babasıyla konuşmuştu.
-Oğlum gider isteriz. Sen haber ver kıza, yarın geleceğimizi söyle.
-Tamam baba.
Ahmet Ayşe'nin evine yakın korulukta kuş taklidi yaparak Ayşe'yi haberdar etti.
-Noldu Ahmet kalamam işim var.
-Tamam kalma yarın seni istemeye geleceğiz.
-İyi ben anneme söylerim o da babamla konuşur.
Ayşe hızlı adımlarla evine gitti.
-Anne sana birşey söyleyeceğim.
-Söyle kızım.
-Ahmed'in annesiyle babası yarın beni isteyecekler.
-Sen istiyor musun bu çocuğu.
Ayşe utanarak
-Evet anne.
-Peki babanla konuşurum ben.
Akşam bir bağırtıyla uyandı Ayşe.
-Olmaz sucuya vermem kızımı. Ağanın oğluna isteyecekler. Kızımı onlara verceğim.
-Aman bey çocuklar seviyor birbirini.
-Sevmekte neymiş karın doyacak buzaman da hanım. Rahat edecek kızımız o da ona yeter.
Ertesi gün Ahmet ailesiyle gelmişti ve red cevabıyla da dönmüşlerdi. Ayşe de Ahmet'te çok üzülmüşlerdi.
-Kaçır beni Ahmet. Sen den başkasının olamam ben ölürüm valla.
-Tamam yarın hazır ol. Suya gidiyormuş gibi yapıp kasaba da tanıdığımın yanına kaçıracağım seni.
Ertesi gün ikisi de bir kamyonun arkasına gizlenerek kasabaya gittiler. Akrabasını bulmuştu Ahmet.
-Abi biraz senin yanında kalalım. Şu dağların arkasında bir kulübe yapacağım bana yardım et. Sonra gideriz.
-Tamam oğlum merak etme. Sana yardım edeceğim.
Bir hafta da yeşilliklerin arasında, dağın eteğinde, derme çatma bir ev yapmışlardı. Önünü de çitle çevirmişlerdi.
-Ayşe toprağı sürelim birşeyler ekelim. Ben yarın kasabaya gidip tohumlar alayım. Birkaçtane de tavuk.
Ayşe mutluydu. Sevdiğiyle herşeye yeni başlamıştı. Kısa zaman da kümeslerinde tavukları, iki tane de koyunları oldu. Topraktan elde ettikleri sebzeyi ve yumurtaları kasabaya pazara götürüp satıyordu Ahmet. Biraz para bile biriktirmişlerdi.
-Biraz daha paramız olsun bir inek alacağım Ayşe, sütünü de satarız.
-İyi ki kaçtık Ahmet sensiz yapamazdım.
-Ben de canım.
-Aradan birzaman sonra bir de oğlu olmuştu. Çok mutluydular. Birgün Ahmet kasabaya indiğinde akrabasından askerliğinin geldiğini öğrendi. Ne yapacağını bilemez haldeydi.
-Ayşe seni annenlere bırakayım ne dersin. Bak oğlumuzda beş yaşında çok ufak, gözüm arkada kalacak.
-Ben dönemem babam almaz beni, seni burada oğlumla beklerim.
-İçime sinmez sen kadın başına burada nasıl kalırsın. O zaman sana bir silah alacağım kasaba dan. Onu kullanmasını öğreteceğim.
-Tamam öğrenirim.
Silah tâlimlerine başlamışlardı. Ayşe attığını vuruyordu. Askere teslim olma günü gelmişti Ahmed'in.
-Seni ve oğlumu Allaha emanet ediyorum. Bil ki aklım hep sen de olacak.
İkisinin de gözlerinde yaşlar, birbirlerine sarılıp sarılıp ağlıyorlardı.
Aradan iki sene geçmişti ne gelen vardı ne giden. Birkere kasabaya gidip
Ahmed'i akrabalarına sormuştu. Onlar da bir haber alamadıklarını söylüyorlardı. Ayşe üzüntüden mahvolmuştu. Çocuğuyla birlikte bahçeyle oyalanıyor hayvanların bakımını yapıyordu. Aklı hep sevdiği kocasındaydı.
-Ahmet çıkıp gelsen süpriz yapsan bana. Allahım nolur yolla sevdiğimi, diye dualar ediyordu.
Akşam olmak üzereydi işleri bitmişti. Evin içinde oğluyla otururken hızlı birşekilde kapı çaldı.
-Bu Ahmet herhalde.. ama hemen kapıyı açamadı. Ya değilse,
-Kim o.
-Benim kızım bir yolcu açar mısın kapıyı.
-Ben sizi tanımıyorum.
-Kızım biraz dinlenip gideceğim.
-Peki amca dedi kapıyı açtı. Yaşlı bir ihtiyar yorgun bir şekilde.
-Kızım bir su ver bana, uzaktan geliyorum.
-Dinlen amca, ben sana bir çorba koyarım bir de ayran yaparım şimdi. Karnınıda doyurur öyle gidersin.
-Teşekkürler güzel kızım. Yalnız mısın. Kocan nerde.
-Asker de amca bir haber de alamadım. Oğlumla onu bekliyoruz.
-Gelir kızım. Sabrın sonu selâmettir.
Yaşlı adam yemeğini yedikten sonra.
-Ben gideyim kızım. Allah ne muradın varsa versin. Aç avucunu.
Ayşe avucunu açtı.Eline iki tane taş koydu yaşlı adam.
-Bak kızım bu taşları avcunun içinde sıkı tut. İki dilek dile. Hadi ben gideyim.
Ayşe adamı geçirdi şaşkındı.
-Eee sonra ne yapacağım. Koşarak kapıyı açıp dışarı baktı.
-Amcaaa amcaaaa nereye kayboldun. Ben şimdi ne yapacaktım. Haa iki dilek dileyecektim. Biri Ahmet gelsin. İkincisi de annemler bizi kabul etsin. Annemi kardeşlerimi çok özledim.
der demez kapı çalındı.
-Aaa yaşlı amca geldi herhalde.
Koşarak kapıyı açtı. Ahmet karşısındaydı. İki gözü iki çeşme ağlamaya başladı. Gözlerine inanamıyordu. Dileğinin teki olmuş Allah sevdiği kocasını karşısına getirmişti. Oğlu da koşarak babasına sarıldı. Çok mutluydu Ayşe. Sevdiği ve çocuğu yanındaydı.
-Yarın birlikte kasabaya gidelim nikâhımızı kıydıralım çocuğumuzun nüfüsunu da alalım diyordu Ahmet. Ayşe daha da çok sevinmişti. Ahmed'in yokluğunda nikahı unutmuştu.
-Tamam Ahmet
Ertesi günü güzel giyinip hazırlanmışlardı. Kasaba da nikâhları kıyılmış çocukları da nufusuna kavuşmuştu.
-Ben okuyamadım çocuğumu okutacağım diyordu Ahmet.
-Hadi gel akrabama uğrayalım köy den haber var mı.
-Abi ne var ne yok köy den.
-Ahmet ikinizin ailesi de barışmış dönsünler artık evlerine diyorlar..
-Yok abi bizim yerimiz güzel, ama gidip ellerini öpeceğiz.
Bütün zorluklar sevgiyle halledilmiş ve yaşlı amcanın Ayşe'nin eline verdiği dilek taşları, Allah tarafından kabul olmuştu. Artık korkacakları hiçbirşey yoktu. Mutluluk onlarındı.
Kayıt Tarihi : 27.5.2007 21:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Menekşe Gülay](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/05/27/dilek-taslari-hikaye.jpg)
Özellikle de diyaloglar..Beğeniyle okudum .
Kutluyorum.
keyifle okudum vallahi...
eline sağlık bitaneemmmm :)
Kırmızı kırmızılığını unuttu
Mavi maviliğinin farkında değil
Beyaz yalnız senin hikayelerinde güzelliğini haykırıyormuş
TÜM YORUMLAR (7)