“Anneler günü ritüelinden:
Hiç değilse,
Kahvaltısız koşmalı, erkenden dört çarpı yüz koşmalı
Bayraksız koşmalı marşız çingene kızına koşmalı
Sar be ya demeli böyle janjanlı şöyle bir şekilli
bana bir mektup yaz Min’el
“Sevgili Dilek” diye başla
“Sevgili Dilek, Nasılsın? ”
iyi değiliz Min’el
Evimin karşısındaki çelimsiz bir erik ağacıydı O.
Kış ortalarıydı.. Haylaz güneş, bildik oyunlarından birini oynuyordu yine.. En sevimli yüzüyle göz kırpmıştı yine..
Çelimsiz erik ağacım benim... Aldandı.. Sandı ki güneş ona gülümsüyor.. Kalbi deli gibi çarpmaya başladı vakitsiz.. Çiçek açtı.. Deli gibi, ilk yaz gibi çiçekler açtı.. Komşu ağaçlar güldü haline, bilen bilmeyen ayıpladı.. Sadece "sanmıştı" oysa ki.. Bu kadar masum bir çiçeklenişti bu.. Kimseye anlatamadı..
Perdesiz pencerenin önünde durup, "dile kolay, tam otuz altı sene" diye mırıldandı kendi kendine. Tam otuz altı sene.. Neredeyse her kaldırım taşına dair bir anısı olan mahallesiyle vedalaşmanın zor olacağını biliyordu ama yine de bu kadarını ummamıştı. Uzayan külün yere dökülmesini umursamadan, derin bi nefes daha çekti sigarasından.. Bu muydu yani? Bu kadar mıydı? Aklının içinde bir ses: " Abartıyorsun kızım.. Her zamanki gibi olayları dramatize edip, abartıyorsun" dese de; bu çocukça mızmızlanmanın önüne geçemiyordu
işte..
gözlerimin kandillerini söndürdüm
ağır ağır..
çünkü
Çiçekler kurumuş
burdan da mı geçtin?
Ağaçlar, dallar, güller kurumuş
Kurumuş daha bahçede bitmemiş otlar
Çatlamamış tohumlar kurumuş..
En çok, gözlerinden korkuyorum senin..
B/akmamandan..
Tam tutmaya,
Tutunmaya
Tutuşmaya çalıştığım anda
B/ırak-mandan..
KADIN:
"O gün, son kez görmeye gittim O'nu.. Son kez, çünkü; artık daha fazlasına gücüm kalmamıştı.. O'nun, o aslında herşeyin farkında olup,bilmezden gelen tavrı,bütün cesaretimi ve gücümü emiyordu adeta..
O geceyi düşünüyordum.. Adına" gurur" dedikleri o aptal kalkanı, ayaklarımın altında eze eze karşısında dikilişimi.. Ağlamamak için var gücümle çenemi sıkarak, dişlerimin arasından dudaklarımı parçalarcasına sızan " seni seviyorum" cümlesini..
Bu cümleyi bekliyormuşcasına, kayıtsızca bakıyordu yüzüme.. O'nu öldürebilirdim. Yemin ederim.. Bu kadar umursamaz durabildiği için, O'nu gözümü kırpmadan öldürebilirdim..
Ayağa kalktı, yavaşça yanıma yaklaştı.. Gözlerimi kapattım.. Yüzüme değecek bir dokunuş yada nefes için neler feda etmezdim.. Ama, hayır... Buz gibi, inişi çıkışı olmayan bir sesle; "kafan karışık senin, geç oldu hem, hadi seni eve bırakayım" dedi sadece..
Utanmamıştım.. Hayır, hissettiğim şeyin adı utanmak değildi.. O'nun karşısında soyunmaktan, zaaflarımla çırılçıplak kalmaktan hiç utanmamıştım.. Hissettiğim şey; Belki öfke.. Yada, Çaresizliğin verdiği saldırganlık..Nefret ediyordum O'ndan..
Çocuklar kalır bölünmelerden geriye
yetim çocuklar; ana dilleri öfke
*
geri sayım başlamıştı okullara
çocuklar; yatıcaz kalkıcaz parmak hesabı
birden on ocağa birden ateş
"Yaz kuşlarının sisine gömdüm acılarımı
Sevdiğim kadınlarda kaldı yıllar ve yıllarım
Yıllar ve yıllarım kış mahsulü hüzünler
güz kokulu kederlerim
-Ne mi anlatır şimdi kuş kanadında suretim.? " (**)
adam gibi çek
bacaklarını değil yüzünü
kaşının altındaki tazecik yarığı çek
kaşından taşıma... şu parlak kırmızıyı
korkulukta gevşeyen parmakları
kırılan tırnakları çek
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!