Sen, ey yürek
Başlamışken kalem yazmaya,
Birazdan, nefesini daha hızlı alacağını hissediyorum!
Şu, karlı İstanbul akşamında
Buzlu yolda yürüyen yoksul insanın,
Yazdıklarımız
Firar etmelidir tutsak evinden.
Yazdıklarımız
Fabrika önlerine ulaşmalı
Selamlamalı işçileri
Ve sıkı sıkı tutmalı ellerinden
Fabrikada geçti tüm ömrüm
Üzerimde yağlı tulum
Ve on çayını özleyerek
Geçti bütün ömrüm.
Makina sesinde sağır oldu,
Kulağım, beynim ve yüreğim.
Savaş ortasındaysan ölüsündür,
Bir asker olduğunda, ölüsündür,
Açlığı yutkunurken, ölüsündür,
Suçun dağda olmaksa, ölüsündür,
Enkaz altındaysan, ölüsündür,
Meydanda,sokakta yürüyorsan, ölüsündür,
Ağaca yaslanıp uyuduğum geceden beridir,
Kollarımda dolaştığını hissettiğim kara böceğin
Kafama ulaştığından bu tarafa,
Yoksulluğu ve açlığı,
Kenya’lı kardeşim kadar,
İyi anlamışım dostlar.
Benim o ağaçta izlerim kaldı,
Üzerinde uyuduğum çimenlerde kokum,
Yeşil yapraklarında nefesim,
Yaralı kabuğunda ellerim,
Şimdi sorarım kardeşim,
Benden sonra,
Kaç kişi yaslandı omzuna?
O parkta halen sefiller sıra bekler,
Avuçlarında bir parça bayat ekmek,
Çocukların ceblerinde yarım kalmış tütün,
İhtiyarların, sakallarında dolaşır kara böcek.
Kışın donacaklar orada,
Yarını görmeden daha,
Ölecek çocuklar genç yaşta,
Ölecek ihtiyarlar puslu ayazda,
Ölecek kadınlar kuşların şarkılarında,
Bir mezar taşı bile dikilmeden,
Ve yazılmadan isimleri tahtaya,
Toprağın korkunç boşluğuna bırakılarak,
Gömülecekler karlı sofranın altına.
Yaşayalım, yaşayalım, yaşayalım.
Oturup çimenler üzerine,
Peyniri ve ekmeği bölüşerek,
Ve rest çekerek ölümlere,
İnsanca uyuyalım kardeşlerim..
Bir adam vardı.
Yürüdü geceye.
Ağaçlar vardı,
Yapraklar adamı çağırdı,
Dayayıp sırtını,
Götürdü ellerini,
Titreyen kulaklarına.
Kulağında bir ıslık,
- Ki muhteşem bir şarkı,
Uyuttu zavallıyı,
Henüz sabaha vardı.
Bir vakit uyandı,
Karşısında bir cadde ışığı,
Onu güneş sandı,
Açlıktan titreyen dudaklar,
Güneşe yalvardı.
Penceresiz bir ev,
Ne tüten bacası,
Ne omzunda siyah saçlar,
Ne sofrasında aş var,
Bir tek komşuları var,
Çimene uzanmış yoksullar,
Ve başlarında bir ışık,
Güneş kadar sarı,
Kaç kişi ona yalvarmıştı?
Sabah kalktı yerinden,
Sol yanında bir böcek,
Yalvardı yoksul adama,
‘’Bırakta düşeyim,
Çimenime gideyim,
Hem o benim sevdiğim,
Bir açın bedeninde ne edeyim?
Ey sen kardeşim,
Götürme beni insanlara,
Bırakasın beni burada,
Giden arkadaşlarım vardı da,
Çoğu öldü cadde kenarlarında...’’
Sokakta, hastanede, aşevinde, günlerce dolaştılar beraberce.
Kuşlar, sokaklar, insanlar.
Bu hikaye’yi duymayanlar,
Adamın yazdığını okudular,
Acıdılar ve ağladılar.
Şimdi bir kadın okuyor,
Şimdi bir kadın görmüyor,
Ve içine işlemiş sevdiğini,
Böylesi kederli,
Böylesi ağlamaklı,
Böylesi ızdırapla okuyor.
Bir gün düşersiniz efendiler,
Bir gün evden uzakta,
Şehrin bir parkında,
Yetmeden meyveler ağaçta,
Yağmur kusarak üzerinize,
Karanlığın yırtıcı pençesinde,
Ekmek ve yar diyerek,
Ve dövüşerek yalnızlıkla,
Uyuyabilirsiniz,
Hatta uyanmadan ölebilirde..
Sonuç
Düştü böcek kafasından,
Aklını düşürürken adam,
Her yerde bir böcek dolaşan,
Kaldırımda, arabada, zengin köşklerin önünde, fukara semtlerinde,
Ve henüz sayısı bilinmeyen ve her gün milyoncası ölen,
Korkunç şekilde ezilerek can veren..
Sesleniyorum kadınıma, oğluma, yaşayanlara ve doğacak olanlara,
Yalnızca böcekler ve insanlar için,
Üretenin tükettiği bir dünyada,
Aldırmadan yağan kara ve yağmura,
Sarılın şu yaşamın kucağına.
Nasırlı elleri öpen çocuk gibi,
Döşekte günü selamlayan kadın ve adam gibi,
Adamın kafasını okşayan böcek gibi,
Tutun umudun ellerinden kardeşler..
Benim çocuk elini açmış bekler,
Ki anası ve oğlu şu halimi bilmezler,
Oysa şimdi bilecekler,
Bilerek ve isteyerek,
Birbirlerini sevecekler..
Öpmek istiyorum,
Öpmek alnından sevdiğim,
Dur!
İmkansızı istemiyorum senden,
Korkutur bu bakışların beni,
Affet sevmişim seni.
Tutarak yoksula silahını
Ölümü anlatıyor asker: ‘’ Vatan ve marş,
Kutsal olanları bıraktılar bize
Bölmeden toprağı ve bozmadan sistemi
Sahip çıkalım diye.
Yürüdüm, seni aradım
Her yer karanlık
Her yer suskun
Birden bire
Ay ışığının bakışı
‘’Benim nazlı sevdiğim,
Gece üşümüş bedenim,
Üşümüş sokak ışığı gibi,
Titrek ve dertli.’’
Işığın altında öksüren biri,
Hani bildiğin gibi,
Bıyıklı bir adam,
Arar seni gözleri.
Gözler,Gözler!
Bilsen neler dediler.
Gözler ışığa döndüler.
Gözler,Gözler!
Işıkta seni gördüler.
Ve gözler,
Perdelerini indirdiler.
Bıyıklı adamı
O vakit
Kör ettiler.
Adam,adam
Sana doyamayan.
Işık altında,
Kıvrılıp uyuyan.
Ve uyandığı vakit
Görür sol yanını,
Sol yanında bir akrep,
sokar oradacıkta adamı.
İşte öldü!
Bir adam
Bir çift göz
Birde ışık.
Şimdi;
Kadın adamsız,
Gözler ışıksız,
Işıklar aşksız
kaldılar..
Sen şimdi garipsin,
Üzüntülü ve kederli.
Okuyunca şiiri,dikilecek yüreğin,
Süt isteyen çocuk gibi,
Ve susacaksın,
Ve ağlayacaksın
Senin şu çaresizliğin,
Parçalayacak cigerlerimi,
Usul usul gittim,
Ve severek yüreğini,
Gittim sevdiğim senden.
Sevdiğinden şüpesiz eminim,
Tanrıya yalvaran,
Günahsız bir kadın gibi,
Eminim yüreğine yalvardığına,
Olmaya bilirim, beyninde ve düşünde,
Oysa bitmeyeceğim yüreğinde,
Ki yanılmıyorsam sevmeyeceksin,
Hiçbir erkeği değil,
Hiçbir güzel olanı bensiz.
Sen şimdi bir annesin,
Hafif
Olgunlaşmışın sevdiğim,
Hatta hüzünlüsün,
İstersin ki,
Uzansın ellerim saçlarına,
Okşasın yanaklarını,
O ses,
Bir şiir okusun sana,
O denli tanıyorum ki seni,
Koparıp atamayacağını bile bile,
Kopartıyorsun kendini yaşamdan,
Yazık ki şimdi yalnızsın,
Üzülmüyorum diyemem,
Üzülürüm şu gecelere,
Yağmursuz günlerde,
Kutsal sayarak gözyaşını,
Serilecek eteğine sofrası.
Şimdi öpe bilirsin çocuğunu,
Yarınsız kalarak öpeceksin,
Uçunca ellerinden,
Yaşlı bir nine olacaksın,
Sesleneceksin bana,
Başka hiçbir erkeğe değil,
Tanrı’ya asla!
Tüm günahlarına kafa tutarak,
İhtiyar sesinle çağıracaksın beni.
Şimdilik
Söz veriyorum sana,
Şayet yanarsa ışık yeniden,
Ve açılırsa şu gözlerim,
İlk rüzgarla sana geleceğim,
Tutup titreyen ellerinden,
Kendi kentime götüreceğim..
Güneşin yüreğinde ince bir sızı
Yapının gölgesine saklanan işçinin,
Başaklara koşan çocuğun heyecanı,
Cinayet saatinin bakışıdır.
Böylesi gövdenin önünde gezdim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!