Bir yiğit vardı vakûr, gönlü bir bağa medfûn.
Güller ona vâbeste; o, papatyaya meftûn.
Ağzı sevdâ bahçesi, seri belâ kokardı.
Gözleri hep kanlıydı, gören ondan korkardı.
Hâlbuki bin bir sürûr setrolmustu içine.
Yalnızca muhtâc idi, yârinin gelmesine.
Nice görkemli cebel karşısında dikildi.
Gussasını duyunca, tereddütsüz çekildi.
Cümle mahlûkat saygı duydu, nâçar yiğide.
Bu hâli, sinesini tahrip etti git gide..
Sabah akşam secdeden kaldırmadı başını.
Tek derdi, bulmak idi; mahşer arkadaşını.
Nebâtâta danıştı, "Sevdiğim nerde?" diye.
Çam ağaçları ona sakız verdi, hediye.
Kayınlar sükût etti, zeytinler hasat kırdı.
Otlar çâresizlikten "Git, git!" diye yakardı.
Yoncalar tâlihine isyân edip ağladı.
Yârinin gelmesine mevsim de bel bağladı.
Derdini tabiata açmıştı zarûretle.
Tek celsede, sorgusuz kapattı bir cinnetle..
Her şeyden ümîdini kesmişti ki zavallı,
Tam o an karşısına çıktı, bir sevdâ salı.
O sal ile kendini deryâlara bahşetti.
Gönlüne bu sefer de denizleri nakşetti.
Nice çetin fırtına acımadı hâline.
Her dalga birkaç sille indirdi mecâline.
Semâ zifir kesildi; inledi, arş-ı âlem:
Okyanus ortasında sardı içini elem.
Bu hengâme ye'ise düşürmüştü de onu,
Bilmezdi sekînettir, her fırtınanın sonu.
Yavaş yavaş dinmeye başlamıştı fırtına.
Bir şimşek daha düştü, dağa benzer sırtına.
Nihâyet bir karaya vurdu bîtap bedeni.
Vuslata eremeden tahmîn etti kefeni.
Artık eğik büküktü, dağa benzeyen sırtı;
Bir de kalp yarasını almıştı bir kaşıntı...
Yaranın kaşınması, onmasına delildi.
Bu yolda meşakkati, yârin sınavı bildi.
Gelse de üzerine belâlar dört bir koldan,
Ne yaptı, ne ettiyse vazgeçmedi bu yoldan.
Göğsündeki hasreti hıfzetti asırlarca,
En sonunda kendini hapseyledi bir burca.
Burcunda mûkim oldu, girmedi o kaleye.
Ne defneye meyletti, ne güle, ne lâleye...
Peşindeki ezhâra aldırmadı ısrarla
Yıllarca sohbet etti, eski, düz bir duvarla.
Reddeyledi, binlerce dilberin çelmesini.
Bekledi, beklenenin yanına gelmesini.
Ve bir gün mâlûm oldu, gam kaldırmaz rûhuna(!)
Hissetti kavuşmayı, beklediği şûhuna.
Çıktı, bir hışım ile semânın en ucuna;
Tâlip oldu nihâyet, bir sultan sorgucuna.
Evvel tuhaf hissetti, giremedi ülfete.
Hiç âşinâ değildi, böyle bir saâdete.
Yâri himmetkâr oldu, bir kelâm etmesine.
Müteaccip lugâtı tutuklu kaldı yine.
Biliyordu, yârinin artık hüviyetini:
Şimdi derdi; görmekti, rûberû sûretini.
Bir kervâna katıldı, şehr-i Bizans'a giden.
Yol boyu yaşlar düştü, yemyeşil gözlerinden.
Nihâyet kervan bitmiş, yere ayak basmıştı.
Bigâne bir muhitte pervâ ile pusmuştu..
Ve..
Harem otogarından başladı sergüzeşti
Dünyâ gözüyle görmek, nasip oldu, behişti..
Sevdiği nâmesinde "Geliyorum." yazmıştı
"Nerede olduğunu biliyorum." yazmıştı.
Beklemek için deniz yanını seçmiş idi.
Al direkli çatının altına geçmiş idi.
Gözleri bekliyordu, gününün aymasını;
Yârinin, ışığını âleme yaymasını...
Görünmüştü ıraktan iri gözlü bir âfet.
Ve geçirdi içinden "Beni onlara hapset."
Yavaşça geliyordu, yıllardır beklediği,
Şüphesiz olacaktı, Mevlâ'nın "Ol" dediği.
Ve o füsunkâr lâhza başlamıştı nihâyet.
O lâhza hatırına düşmüş idi o âyet:
"Ve Allah, o kullarda kalpleri birleştirdi."
Aşka gelip gönlünün sesini gürleştirdi.
Ve söz verdi kendine, "Bu yâr benim evimdir.
O evi lâtif tutmak, benim tek görevimdir."
O lâhza heyecandan ismini de unuttu
Kendini bir balıkla aynı kertede tuttu.
Birlikte yürüdüler bir binek durağına.
Sükûnet hâkim oldu, hayâdar dudağına.
Utancından bir süre kaldırmadı başını.
Basit bir şey değildi; bulmak, tek yoldaşını.
Bir ormana vardılar, mâsum bir heyecanla.
Ormanın derininde buluştular dumanla.
İki çay eşlik etti, âşık sohbetlerinde.
Bir gürbe geldi zâdın tam da orta yerinde.
Cevâhirle kaplanmış bir böreği yediler.
"Bu börek, ikimizin nişânıdır." dediler.
Ormanda pinekleyip yola devâm ettiler.
Dünyâya nispet yapip arz-ı endâm ettiler.
Mesrûr tavrı yavaşça tezâhür ediyordu.
"Yârimin yanındayım, dünyâ nedir?" diyordu.
Asumâna varana yeryüzü gurbet imiş.
Şems ışık saçsa bile tüm cihan zûlmet imiş.
Dünyâ evi bir ateş, cehennem olsa dahi
Yârin yanında olmak, âşığa cennet imiş.
Kayıt Tarihi : 24.7.2024 20:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)