1977 yılında, Sivas'ta hayat denilen şeye gözlerini açtı. Bilinemeyen bir tutkuyla tutundu yaşama. En büyük dostu kitaplar oldu. Yazının imge dünyasında yarattığı mistik dokunuşu sevdi. Öyle çok sevdi ki, yazıya adadı kendisini. Kaybolduğunda, canı yandığında, bir şeye sevindiğinde, kızdığında, öfkelendiğinde, nefeslendiğinde adamakıllı... Hep yazıya koştu. Hala da koşmaya devam ediyor.
İstanbul…
Bir zamanlar
Sana sarılıp dalardım hülyaların en güzeline.
Şimdi sokakların grisinde yıkanmakta yüreğim.
Bütün ölümler içimde, dipdiri.
Kendimi bıraktığım köşe başlarında, T
Şu senin deliliğin
Dipsiz bir kuyu derinliğin
Gölgededir aşk
Nasıl da yalandır başını alıp gidişler
Yankıların izdüşümleri
Yatay ve dikey çekilen her çizgi ötesinde
Şu anda
Kırık bir duyguyla ilerleyen bir bulut gibi
Kederini peşi sıra sürükler
Her gidiş kendine
Mesafesiz ayrılıklar yaratır
Ben zamanın içinde olmadığı bir zamanda kayboldum
Gecelerden birinde,
Bir şey kaldı senden bana.
Öncesi olmayan.
Sonrası olmayan.
Kederle yıkanan yüzüme, örtü gibi...
Gülümsemekten vazgeçmiş dudaklarıma,
Boşluğa dikili iki uzak bakış
Ne en güzel
Ne en gizemli
Yalnız ve tarifsiz bir hüzne soyunur ten
Kıvırcık saçlı, yuvarlak başlı
Çatık kaşlı bir duygu
İkircikli
İkircikli bir oyun
Kediyle köpeğinki
Kuyrukları birbirine dolanır durur
Onlar durmaz.
İçi naftalin kokusu dolaplar
Yüklükler
Üzerinde parmak izi bardaklar
Artık orada bulunmayan mekânlar
Kapısız
Eşiksiz
Seni anlatsam tüm kelimeler yetersiz
Gözlerinde uçsuz bir şey var desem, tanımsız
O
Hiçbir şeye benzemeyen duruşlarını
Vakur ve kendine dönük renklerinin yarattığı başkalıkla
Tüm varoluşların suskunluğu yapışır dilime
Tersine gidiyordu
Yürek sarhoşluğunun çocukluğa yaslanışı gibi
Ayaklar altında sağlam zemin arayışı
Deli Bir Çırpınıştayım,
Gözlerini aldım uykuma.
Derin bir kuytu gibi...
Başım döndü boşluğunda ellerinin.
Sessizliğin zinciri vuruldu dilime.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!