biliyorum
istemeden söylemiş bulundun,
bir anda çıkıverdi ağzından…
benim de sık sık başıma gelir bu!
insanoğlu topraktan yaratıldıysa bile
her yerin toprağı bir değil ki!
neyse!
sen
şu zalim ‘ortayaşlı’ kelimesini
sarf edene dek
hiç aklıma
yaşlanmakta olduğum düşüncesi takılmamıştı…
üzüldüğümü zannetmezsin herhalde!
bu daha çok
beklemekte olduğun trenin
aslında çoktan geçmiş olduğunu öğrenmek gibi bir şey…
hani
gayri ihtiyari bir
“Tüh! ”
deyiverirsin
başka da
ne diyebileceğin bir şey
vardır,
ne de
sızlanmana kulak asacak birisi etrafında…
bunları yazıya dökmek
belki de komik olacak ama
sen bahsedene kadar
senelerdir çalıştığım,
uyuduğum,
şarkılar söylediğim
virane odamın orta yerinde
annemin bile ne zaman koyduğunu unuttuğu
iki kocaman kabağın
parkta bankın birinde
birbirine sarılmış
iki ihtiyar aşık gibi
durmakta olduğunu farketmemiştim
bunun gibi bir çok şey
keşfettim sonra odamda…
yıllardır açılmayan perdelerin arkasındaki
camdan güneşin geçmediği gibi mesela!
en çok da
koca dikdörtgen masamın
bir ayağının altına sıkıştırdığım
rutubetten sararmış kağıtta
ne olduğu düşündürdü beni…
“bir resim mi,
şiir mi
yoksa eski bir hesabın müsveddesi midir ki acaba? ”
diye
bir 5-10 dakika düşünüp
çekip aldım
kağıdı sıkıştırıldığı yerden sonra…
meğer boşmuş!
bomboş bir defter sayfası!
tuhaf olan asıl ne biliyor musun?
kağıdı katlayıp
yerine geri koyduğumda
masa eskisi gibi dengede durmadı bir türlü!
hayat böyle işte!
acaba
“masa mı yamuk?
yoksa
odanın zemininde mi bir bozukluk var? ”
diye düşünmektense
katlayıp sıkıştırıverirsin bir kağıdı
derken bir gün
bir merak uğruna
bütün dengeni kendi ellerinle bozarsın!
aldığını-verdiğini
toplayıp çıkardıktan sonra
eline geçen
yüzüne alay eder gibi
sarı sarı bakan
tozlu bir
‘hiç’
olur!
gevezelik de ayrı bir zanaat!
misafirliğe gittiği evde
kendini çok sevdiren
küçük kız çocuklarına derler ya!
bugün sana
“gitme kal!
bizim kızımız ol sen! ”
derken
içimden geldi bu!
üç paralık emeğim geçmemiştir sana, biliyorum ama
süs balığını göle bırakmak zorunda kalan bir
çocuk gibi hissettim bir an!
ortayaşlılık duyarlılığı olsa gerek!
bu kadar lafın
aslında hepsi
boş!
aynı şu benim masanın altındaki
kağıt parçası gibi!
seneler sonra
birisi sana
usulcacık yaklaşıverip
“boşuna bekliyorsunuz;
kaçırdınız treni! ”
dediğinde
ne anlatmaya çalıştığımı
anlarsın nasılsa!
önümde açık kalmış kitap*
şu son cümleyle bitiyor:
“öyküyü anlatan arkadaş sustu;
biraz daha konuştuk,
sonra evlerimize dağıldık…”
(inegöl, 23.08.2003)
* Bozkırda Bir Kral Lear - Turgenyev
Turgay KaygıKayıt Tarihi : 24.8.2003 00:22:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Turgay Kaygı](https://www.antoloji.com/i/siir/2003/08/24/dengeli-durmasi-icin-masanin-ayaginin-altina-sikistirilmis-kagit-parcasi.jpg)
Ne mi yapıyorum! (?)
Şaiiri dinleyip, iyi yapıyorum.'
Arzu Bağrıaçık
TÜM YORUMLAR (1)