Yılların uzaklığından çıkıp geldin, avuçlarında yarım kalmış çocukluğum.
Anımsamadığım öyküler anlattı, yüzündeki derin izler,
Gözlerin gülüşlerimin hasretine yaslandı, umarsız sevda dilencisi oldu rengin.
Bir omzuna yüklemişsin olanca yalnızlığını,
Bir omzunda ise umut dolu sevda kırıntıların.
Uzattın ellerini önce, hiç tükenmeyecek sandığın ruhunun açlığıyla,
Benden başkasına ayrı kıldığın göz bebeklerini tutuşturarak,
Zamansızdı gelişin, tıpkı benim zamansız sevmelerim gibi.
Tüm düşlerim o küçük kızın sırt çantasında sıkışmıştı yıllardır,
Şimdi söylenecek hiç bir söz, ellerine bırakmayacaktı umudu.
Uzun, kaybolmuş yıllardan çıkıp geldin ansızın,
Senin tanıdığın yürek atmıyor derinlerde bir yerde,
Bir yerlerde senin gülümsemelerin yok artık,
Burada yüzyıllar geçti, ağır aksak adımlarla, yaralayarak ve kanatarak…
Adını bile anımsamadığım caddelerde sıkışıp kayboldu senli çocukluğum.
Yağmur suları ısladı nefesimi.
Hangi umudun umarında yakalandım sözlerinin dokusuna?
Ve hangi siyahı boyadım senin teninde maviye?
Sen, yüzyıllarca öteden uzattığın elinle okşar mı sandın saçlarımdaki kızılı?
Bu alev söner mi sandın, tek nefesinde?
Hep yarım yaşadığım bir hayatı sürükledim peşimden,
Hep yarım sevdaları biriktirdim cebimde,
Titrek bir yüreği saklayacak zula bulamadan…
Yaralanmış, hırpalanmış bir çocukluğu gizleyerek geldim gün karası sabahlara.
Sen bıraktığın güller aynı ay ışığında soluklanır diye beklerken,
Ben örselenmiş kimliğimi ayakta tuttum savunuculukla.
Şimdi, soluksuz uzanan ellerin kırık dökük anılarımda, anılarım ise parça parça,
Savrulan bir ben, yok olan bir güz başlangıcı şimdi..
Kayıt Tarihi : 8.1.2015 18:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!