Cihânın Kubbesi Şiiri - Veysel Yiğit

Veysel Yiğit
4

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Cihânın Kubbesi

CİHÂNIN KUBBESİ
I
Cihânın kubbesine; sana baktım, İstanbul...
En körpe hislerimi; sende yaktım, İstanbul…

Taç kapıdan geçerken, rûyâ bu zannedilir,
Renkler, sesler, ışıklar... son tuğraya çekilir...

Saraylara sığınır güneş akşam üstleri,
Dalgalar, yalılardan, yalar yosma kederi...

Ufuk, pencerelerde akşamla altınlaşır,
Işığın suda raksı, velveleleri taşır...

İsli kandiller söner, şamdanlar kamaştırır,
Dolunay... şeffaf gece... sükûtu dolaştırır…

II
Lâlelerin sunduğu; kan rengi bir manzara…
Yaşmaklı zâdegânlar, gül atıyor nazara...

Zümridî bir bahçenin havuzunda kuğular,
Dolunayla yükselir, fincanlardan buğular...

Azizleşen zamanı, sayıklıyor Marmara…
Cevherleşen mekânı, mehtâp saklar sulara…

Çarâğlar tutuşturan, ay şavkına, mermermiş…
Âhenkten, mermer güle; gül, mermere gülermiş...

Şallara sarılmışlar, Şark'ın âsûdeleri,
Hasbâhçede dolaşmış, nâzlı âzâdeleri...

III

Hayâlleri kuşatan, incili güzellikler,
Burda gerçeğe ermiş, her dem tâzecik erer…

Gönüldeki âh ü zar, bestelemiş zamânı,
Aşka âşinâ rûhlar, burda bulmuş cânânı...

Hayâl meyâl bir kelâm, kalmış eski sesinden,
Eşkâli kaymış gitmiş, sırlı ferâcesinden...

Bir kına gecesinin şenliğinden hâtırâ,
Gelinin göz yaşları, sinmiş nemli duvâra...

Beşik ritimlerinde, yanık, mahcûp ninniler,
Hûriler öpüyormuş, bebeği birer birer...

Cihânın ufku diye; sana baktım, İstanbul...
Körpe türkülerimi; sende yaktım, İstanbul...


IV

Sırlı dolaplarının konuşmayan diliyle,
Hislerimle konuştum, sanki bir sevgiliyle...

Bâzen, loş odalarda, hançerler çıkmış kından,
Zaman, korkuyla donmuş, kan akmış dudağından...

Güneş, pencerelerden dolmaktadır içeri,
Gizli sırları arar, bu ışık huzmeleri...

Mis kokular dolaşır, ebrûli tahtalarda,
Işığın aksettiği; her mevsim, her bahârda...

İki defâ güzellik, iki defâ yaşamak,
'Hayâl' demekle bile, hayâledir sataşmak...

O ışık huzmeleri, oynaşırlar duvarda,
İki defâ güzelin târifi oralarda...

Cumbalara geliyor, serince esintiler,
Esintilere çökmüş, nâzlı edâlı diller...

Saçaklardan dökülür, zarîfçe nâzlı edâ;
Seslerin vedâsıdır, ordan dönen her sedâ...


V

Kuytu sokaklarında, rutûbetli kokular,
Vapur dumanlarını, hâtırâlara sarar...

Son gazelin rıhtımda sesten kalan tortusu,
Binbir geceden taşan mûsikî uğultusu...

Martı çığlıklarına, ud sesi karışıyor,
Şarkılardaki merâm, köpüklerde ışıyor...

Gökyüzü suya indi, yıldızlar ıslanıyor,
Körfezdeki ışıklar, yıldızlarla yanıyor..

Kandık, İpek Yolu'nun vuslatına bu gece,
İçtik mehtâbı candan, Dersaâdet keyfince...

Cihânın ufku diye; sana baktım, İstanbul...
Cihânın kubbesini; sana taktım, İstanbul...
Cihânın ufku diye; sana baktım, İstanbul...

Veysel Yiğit
Kayıt Tarihi : 19.4.2006 13:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Dursun Elmas
    Dursun Elmas

    Yarışmada derceye mutlaka girmewsi gereken türden.Bana göre tabiki..
    Jüri ne yapar bilmem.Geçen yılki gibi olursa elbettte.Bir şey alamaz.
    __Tebrik ediyorum....
    Gerçeketen mükemmeldi.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Veysel Yiğit