bir kenti sevmek gerekiyor seni sevmek için en azından
ya da susmak, gerektiği kadar, çoğu zaman.
ellerimin uzanması yetmiyor kelebekleri sevmeye
ve zaten gün sonlarında birer ceset oluyorlar genelde.
yoksa ben de bilirim neyi nasıl seveceğimi,
hayır o kadar büyük ellerim yok benim,
elbet o kırmızı çalacak kapımızı
siyaha biraz da.
sonra o mavi solacak,
sorduracak beyazın tonlarını biraz da.
sorsan çok büyük renkler var paletimizde.
sorsan yine, en büyük tuval yine bizde.
kırgınlığım çocukluğumdan geliyor benim.
üstüne alma hepsini.
sessizliğim de doğuştan,
kendini başarılı saymakta haksızsın aslında.
ve benim bu sabrımın taş oluşu biraz da babamla ilgilidir;
senin anlayamayacağın kıvamda.
bir zaman gazoz kapağıyla hayalcilik oynardık bir zaman.
çocukluğunu çocukça yaşayan en şen çocuklardık.
ne ara büyüdük, ne ara böyle dertlerimiz oldu bizim?
yaşımız gözümüzden damlardı önceleri,
şimdi ömrümüzden gider olmuş.
hangi birini sayacaktık yemediğimiz o tatlı uzun şekerlerin?
daha naif daha kırılgan.
ve dahi daha olağan, anlaşılan.
yarasız, beresiz, henüz her yeri sağlam.
ve dahi incinmemiş kanadından.
uyumanın en güzel tarafını rüya sayan,
daha yataktan kalkmadan rüyasını hatırlamaya çalışan.
gel de gözümüz gönlümüz açılsın.
yani şöyle gel de görelim gönlümüzün genişliğini.
çocukken büyüyorduk, büyüdükçe yaşlanıyoruz artık.
o uzak ülkeyi mesken bellemeye yaşlanıyoruz.
oysa hala misket oynayasım var aslında
adını bilmediğim sokaklarda.
bir gece uyuyordu adam.
kadın da.
çoluk çocuk uyuyorlardı.
dedeler ve nineler de uyuyorlardı.
kuşlar, kutup ayıları, penguenler
ve gözle görülemeyen tüm canlılar.
hiçbir yerde yok yeterince hüzün.
ne yana koşsam o yanda yok yeterince yüzün.
güldüğünde gözlerimiz bayram sabahına uyanırdı, ağladığında coğrafi mezarlara.
aşktan dem vuracak kadar yaşlanmadım henüz ve sevdiğim tüm kadınlar, erkekler, çocuklar mutlaka gidecekler.
elimi açsam çığlıklara ya da nefes alsam çok kor bir derinden, yine de gidecekler, gitmeleri gereken yere.
ne aradığını bilmeyen maksatsız göçebenin çöl hatıraları.
- i -
ölüyorum.
henüz fark etmiyorum bunu.
henüz bilmediğim bir isim, duymadığım bir yüz bu ama, ben göz göre göre ölüyorum.
gün doğuyor, ben ölüyorum.
yine o aynı hava var dışarıda, yine o aynı mevsim ve yine kağıdımla kalemim.
tüm bu gürültü yine kimyamızı bozacak, yine o aynı telaş ve yine evet benim.
zehir gibi tütüyor yine nefesler sokaklarda, yine o aynı bakış ve yine hoşgeldim.
dans ediyorduk eskiden kelimelerle bazı geceler, çoğu zaman.
çok zaman sanki biz biliyoruz da mı oynuyoruz yani bu zıkkımı?
bilmeden de oynanıyor işte.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!