SAHNE 1: GÜNDÜZ VAKTİ – ALTI KİŞİLİK KOĞUŞ İÇİ – 2 KİŞİLİK ALTLI ÜSTLÜ 3 ADET RANZA – ORTADA YEMEK MASASI – 6 ÇAY BARDAĞI – 6 YEMEK TABAĞI – 6 KAŞIK - ÇAYDANLIK
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MAHKUM GUBİDİK OSMAN – MAHKUM RÜŞTÜ PERVANE
Koğuş kapısı vurulur. İ.K.M sesi duyulur:
Koğuşun içine bir karavana çorba bırakılır.
İ.K.M SESİ: “Sabah kahvaltısı hazır…”
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: Of ya… Canım çok sıkılıyor… Yine kahvaltıda mercimek çorbası. Şöyle olacaktı işkembe, kelle paça…
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: Can sıkıntısı iyidir iyi… Sıkı candan can çıkmaz…
MAHKÛM NADİR: “Canımı sıkma seyyar kokoreç…”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Kokoreç dedin de aklıma geldi keşke cezaevinde de kokoreç çıkarsalar… Yediğimiz yemekler hep aynı, hep aynı… Pazartesi kuru fasulye, Salı tavuk, Çarşamba etli sebze, Perşembe balık, Cuma makarna veya börek. Sanki otomatiğe bağlamışlar. Hep hazır gıda…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Sen Allah’tan belanı mı istiyon. Et var, tavuk var, balık var… Daha ne olsun? Kendi evinde ne yiyordun bilmem ama dışarıda et, balık, tavuk yiyemeyen insanlar var. Emekliler kafayı yemiş durumdalar. Hem burası kocaman kampus alanı. Binlerce insana elde mantı açacak, dolma saracak halleri yok ya.”
Mahkûm Nadir, Yusuf’a bakışlarını diker sitemli bir ifade ile söylenir:
Yusuf elinin kafasının üstüne götürür daire çizerek sert bir tavırla seslenir:
Mahkûm Nadir ayakta dans etmeye başlar:
Mahkûm Satılmış Ördek yellenir. Diğer mahkûmlar buna alışmıştır. Koğuşa yeni gelen Nadir burnunu tıkar:
MAHKÛM NADİR: Biz senle heç anlaşamıyoruz… Televizyonda haberleri bile sayende izleyemiyorum. Elinde komando ha bire film izliyorsun. Dünyadan bi haber yaşar olduk sayende. Keşke beni bu koğuşa vermeselerdi.
MAHKÛM YUSUF: Eskiden olsaydı zor koğuş değiştirirdin. Eskiden koğuşlar yüz kişilikti. Koğuş ağasından izinsiz dilekçe bile yazamazdın. Şimdi ne var oh… Bütün koğuşları dolaşıp fink atıyorsun. Dünyadan bi haber yaşıyorsun sen. Koğuş değişikliği için yeniden dilekçe yaz. Hem Yaşın kaç senin?’
MAHKÛM NADİR: “Bilmem… Her yıl değişiyor...”
MAHKÛM YUSUF: “Peki biz şimdi nerdeyiz?”
MAHKUM NADİR: “Hapisteyim hapiste hapiste. Aklım fikrim bir güzel işte… Hayır mı şer mi bilmem ama… Hapisteyim ben hapiste…”
MAHKÛM NADİR: “Çok ayıp çok... Ortalıkta gaz kaçırdığına göre sen kesin tüp bebeksin… Sayım başlamadan önce şu camları açayım da ortalık havalansın…”
MAHKÛM YUSUF: “Koca cezaevinde dolaşmadığın koğuş kalmamış, sen uyumsuz birisin. Git de senden kurtulalım…”
Mahkûm Nadir ayağa kalkar ve söylenmeye başlar:
Satılmış Ördek el çabukluğu ile masanın üzerindeki kâğıtları eline alır:
Karavana içindeki çorba dört tabağa konur. Yemeğini hızla yiyen Duran Azgın:
Gubidik Osman uyuşturucu suçundan ranzasında yatan Rüştü’yü eliyle dürter:
Rüştü oralı olmaz, uyumaya devam eder.
MAHKÛM NADİR: “Eğer şahsımla ilgili bir probleminiz varsa bu sizin şahsi probleminiz. Beyin bir donanımdır herkeste vardır ama akıl bir yazılımdır herkeste yoktur.”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Yusuf uğraşma şu adamla, hadi kahvaltımızı yapalım. ‘Yumurtalarınızı saha da mı istersiniz deplasmanda mı?’ diye sormuyorum. Bugünkü menümüzde haşlanmış yumurta yok, Kahvaltıda yine mercimek çorbası var…”
MAHKÛM YUSUF: “Çabuk olalım, birazdan sayım için damlarlar… Şu masanın üzerindeki sigara karton kutulardan hazırladığımız 52 lik deste oyun kâğıtlarını kaldırın, görmesinler…”
SATILMIŞ ÖRDEK: Tamam ben kaldırırım…
DURAN: “Varsa ben bir tabak daha çorba alayım…”
YUSUF: “Fil gibi yiyorsun, biraz oruç tut. Hem fark ettin mi sen çok kilo aldın?”
NADİR: “Görünen göbek kılavuz istemez…”
DURAN: “Evet, karantinadan önce yatarken göbeğime bir çay bardağı koyabiliyordum, şimdi çay bardağının yanına kocaman bir bisküvi tabağı Sığdırabiliyorum… Hem doktor sırtımda çıkan yara için krem verdi, tok karnına sürecekmişim…”
GUBİDİK OSMAN: “Kalk hemşerim biraz yemek ye… Açlıktan öleceksin.”
Mahkûm Nadir Yusuf’un gözlerinin içine bakar, alaysı bir tavırla sorar:
Yusuf kafasını iki yana sallar elinin birini kaldırır: “
Koğuştakiler gülüşür.
Yusuf elinde tespihe takla attırır. Nadir’in omzunu sıvazlar:
NADİR: “Senin kan gurubun ne?”
YUSUF: “A gurubu RH pozitif…”
NADİR: “Şu hayatta pozitif olduğun tek şey sadece kan gurubun. Benim kan gurubumda aynı. Zıt guruplar birbirini çeker. Aynı gurup olunca itici oluyorsun…”
YUSUF: “Ya bi git ya… Bela mısın başıma?”
NADİR: “Dışarda sevdiğin filan biri var mı senin, terk etmiştir seni kesin?”
YUSUF: “Vardı fakat onu zirvede ben terk ettim?”
NADİR: “Nasıl yani?”
YUSUF: “Dağın en zirvesinde, bırakıp gittim…”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Oğlum sen kiminle dans ettiğini bilmiyorsun. Yusuf abimiz mafya babasıdır…”
NADİR: “Nasıl yani?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Oğlum olursa ismini Mafya koyacağım demiş, oğlu olmuş ismini Mafya koymuş… Arada bir ziyaretine gelir Mafya, babasını…”
YUSUF: “Aynı hataları tekrarlama…”
NADİR: “Aynı hatayı dört beş kere yaparım ki yaptığım hatadan emin olayım…”
Koğuşta yeniden bir gülme başlar. Yusuf iyice çileden çıkmıştır. Yusuf Nadir’in yakasından tutar:
Rüştü eline tükürür ve saçlarının yanlarını eliyle düzeltir:
Rüştü bu söze bozulur:
YUSUF: “Bana bak, dalga geçme. Elimde kalacaksın şimdi…”
NADİR: “Dalga geçmiyorum, hayat koşulları beni buraya zorladı…”
YUSUF: “Sen cezaevi psikoloğuna görünüp profesyonel bir destek almalısın. Sakıncalısın...”
NADİR: “Görüşmediğimi kim söyledi. Psikoloğa gittim, “sorunlarım var” dedim. O da bana, “Eeee ne var bunda, zaten herkesin sorunu var, sorunlarının üstesinden gelirsen, hayatta var olursun…” dedi.
RÜŞTÜ PERVANE: “Psikoloğa benim de görünmem lazım fakat psikoloğun bekar bir bayan olduğunu söylediler görüşmekten vazgeçtim…”
YUSUF: “Allah Allah… Neden vazgeçtin?”
RÜŞTÜ PERVANE: “Cazibeme dayanamaz, psikolog olduğunu filan unutur, ondan…”
NADİR. “Çok narsist bir adamsın.”
RÜŞTÜ: “Bak kötü bir şey demedin de mi… Kavga etmeyelim sonra…”
YUSUF: “Nar gibi kızarmışsın diyor, iyidir iyi…”
RÜŞTÜ: “Ha tamam o zaman…”
SAHNE 2: GÜNDÜZ VAKTİ – SAYIM – KOĞUŞ İÇİ – ALTLI ÜSTLÜ ÜÇ RANZA - MASA – ÇAYDANLIK – ÇAY BARDAKLARI
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MÜDÜR CAFER CORT – İNFAZ KORUMA MEMURU FEDAKÂR KALAS – MAHKUM RÜŞTÜ PERVANE – MAHKUM OSMAN GUBİDİK
Müdür sabah sayımına dört kişilik koğuşun birine girer. Mahkûmlar ranzaları başında ayağa kalkarlar:
İnfaz memuru elindeki listeye bakar koğuşu sayar. Müdüre yüzünü döner:
Müdür ranzanın birinin etrafına gerilmiş örtüyü, kafasını içeri uzatınca yatağın düzensiz olduğunu görür:
MÜDÜR CAFER CORT: “Arkadaşlar ben bu kuruma geleli altı ay oldu. Bugünkü sayımı arkadaşlarla birlikte yapmak istedim. Nasılsınız, var mı bir şikâyetiniz?”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Allah devletimizden razı olsun, ekmek elden su gölden geçinip gidiyoz müdürüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Her şey bedava zannetmeyin, çıkınca devlet sizden yediğinizin, içtiğinizin iaşe tutarını elbet geri ister…”
İ.K.M. FEDAKÂR: “Koğuş sayısı tamam müdürüm…”
MÜDÜR CAFER BEY: “Bu ranzada kim yatıyor?
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Ben yatıyorum müdürüm…”
MÜDÜR CAFER BEY: “Adın ne senin?”
DURAN AZGIN: “Duran Azgın müdürüm…”
Müdür Bey öfkeli bir ses tonuyla sesini yükseltir:
Koğuşta mahkûm Nadir elinde tuttuğu dilekçeyi müdür beye uzatır. Koğuş değişikliği için idareye dilekçe yazmıştır. Müdür dilekçeyi okur:
Nadir Gösterir, ellerini önüne bağlar, mahcup bir ifadeyle müdürün gözlerinin içine bakar
Müdür Cafer Bey alaysı bir ifadeyle mahkûma göz gezdirir. Dudaklarını büker:
MÜDÜR CAFER BEY: “Azgın herif. Ben size yatağın etrafını kapatmayın demedim mi? Yatağın etrafını çarşafla gerip kim bilir ne dümenler çeviriyorsun gizli gizli… Hemen kaldır şu etrafa gerdiğin çarşafı, bi daha görmeyeyim… Yataklarınızı da düzenli tutun, dağınık olmasın.”
DURAN AZGIN: “Emredersiniz amirim…”
MÜDÜR CAFER CORT: Yine koğuş değişikliği için dilekçe yazmışsın.
NADİR GÖSTERİR: “Biraz öyle oldu sayın müdürüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Dolaşmadığın koğuş kalmamış. “Sigara içilmeyen koğuş” demişsin seni buraya vermişler. Şimdi de fikir uyuşmazlığından başka koğuşa geçmek istiyormuşsun, neden arkadaşınla geçinemiyorsun?
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR: “Yusuf’la düşünce yapılarımız çok farklı, uyuşamıyoruz da ondan sayın amirim.
MÜDÜR CAFER BEY: “Fikir uyuşmazlığıymış… Sanki sen Aristo, o da Edison…”
MAHKÛM NADİR: “Aman sayın amirim, Ediz Hun benden daha yakışıklı…”
MÜDÜR CAFER: “Oğlum ne Ediz Hun’u… EDİSON Edison… Hani şu ampulü bulan…”
Bu söze diğer mahkûmlar da gülmeye başlarlar. Buna bozulan Nadir cevabı yapıştırır:
Mahkûm Nadir sarhoş taklidi yaparak sallanır:
Mahkûm Nadir iki elinin parmaklarını havaya kaldırır, açıp kapar açıp kapar:
İnfaz Memuru Fedakâr Kalas konuşmayı duyunca söze girer:
MAHKÛM NADİR: “Vallah ondan haberim yoktur müdürüm.
MÜDÜR CAFER: “Senin suçun ne, buraya neden düştün?”
MAHKÛM NADİR: “Sahte rakı imalatçılığından amirim…”
MÜDÜR CAFER: “Halinden belli… Zamanında çok içip şimdi içmeden kafayı bulanlardansın. Peki, nasıl yakalandın?”
MAHKÛM NADİR: “Mahzendeki şişelerin üzerinde parmak izlerim kalmış…”
MÜDÜR CAFER: “Tu pis herif, bi de millete pis pis rakı içiriyordun demek… Neden ellerini yıkamadan içki hazırlıyorsun?”
MAHKÛM NADİR: “Vallahi de billahi de ben satıcı değil, içiciyim…”
İ.K.M FEDAKÂR KALAS: “Suç dosyan öyle demiyor ama. Bir mahzen dolusu kaçak içki yakalatmışsın?”
MÜDÜR CAFER: “Bir de içiciyim diyorsun, satıcıyım demiyorsun… Koca mahzendeki rakıyı tek başına mı içecektin? Yazık değil mi dışarıda zehirlediğin insanlara. ”
MAHKÛM NADİR: “Evet… Kış günü üretiyorum, yaz günleri içiyorum müdürüm…”
Bu söze diğer mahkûmlar yeniden kahkahayla gülmeye başlar. Müdür sinirlenir:
Mahkûm ellerini ovuşturur, yalvarır gözlerle bakar:
Müdür emme basma tulumba gibi kafasını öne arkaya sallar:
Nadir müdürün elini öpmek için uzanır:
MÜDÜR CAFER CORT: “Güldürme beni, kapatırım seni o mahzene, bütün şişeleri tek başına içiririm… Bitiremezsen, disiplin cezasını boynuna takarım.”
MAHKÛM NADİR: “Bundan böyle, Vallahi de billahi içki içmeye tövbe müdürüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Yemin et, başın ağrımasın. Zaten hapishanede içkiyi nerden bulacaksın?”
MAHKÛM NADİR: “Verdiğiniz üzümleri biriktirip, ekmekle mayalandırıyoruz. Al sana şarap… Yeminle onu dahi içmeyeceğim…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Bak sen, neler yapıyormuş neler… Sana disiplin cezası takayım da aklın başına gelsin, sarhoş herif…”
MAHKÛM NADİR: “5 gün hücre cezasına razıyım, ne olur bana ziyaretten men cezası vermeyin müdürüm…”
MÜDÜR CAFER: “Sana kınama cezası veriyorum. Kınıyorum, otur yerine…”
Müdür Cafer Cort diğer mahkûma bakışlarını diker:
MÜDÜR CAFER: “Şimdi de seni tanıyalım. Senin suçun ne evladım?”
MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK: “Adım Yusuf Dümbelek… Tarihi eser kaçakçılığından buradaymışım…”
MÜDÜR: “Yusuf Yusuf ötüyorsun… Buradaymışım derken? Sen de mi suçsuzsun?”
MAHKÛM YUSUF: “Tarlamı sürerken bir de ne göreyim, pulluğa iki tane mermer kelle takıldı. İki mermer kelleyi müzeye götürürken jandarma yolda arabamı durdurdu. Hâkimin karşısına çıkardılar, oradan buraya düştüm… Ben masumum, tahliyemi istiyorum… Sonuçta iki kelle…”
MÜDÜR: “Kelle kelle… Kelleyi biraz yelle… Anlat anlat heyecanlı oluyor. Tevkif müzekkereni okudum, Aydın’da bulduğun kafaları, Ankara’ya satmaya götürürken yakalanmışsın. Kafalama bizi Yusuf…”
MAHKÛM YUSUF: “Aslında ben tarihi eser kaçakçısı değil, ozanım. Size bir şiir okuyabilir miyim sayın müdürüm?
MÜDÜR CAFER: “E… Oku bakalım…”
MAHKÛM YUSUF: "Kollarım kopsun haberim varsa/ozan bu olayı bilmez müdür bey/ozanlar dediğin halkın özüdür/ ozanlar kafayı satmaz müdür bey"
MÜDÜR CUFER BEY: Şimdi de ben sana bir şiir okuyayım. "Hayat zor, şartlar zor, paradır ihtiyaç/amma Âşık oğlu salak, kafaya muhtaç?/işte yolda yakaladılar, müzelik kafaları/ Savcı kelam etmiş mütalaayı, mahkeme vermiş sana en uygun cezayı…"
Müdür bey elini havada sallar, başının üzerinde daire çizer:
MÜDÜR CAFER CORT : “Senin tarihe saygın olsa, bulduğun antika kafaları müzeye götürürdün. Senin geçmişe saygın yok ki geleceğe olsun…”
MAHKÛM YUSUF: “Çilekeş mahkûm diyorlar bize/güvendim hukuka, güvendim size/Belki de af vurur, çıkarım bu güze, çekmeyen derdimi bilmez müdür bey..."
İ.K.M FEDAKÂR: “Daha evvel de aynı suçtan girip çıkmışlığı var müdürüm…”
MÜDÜR CAFER: “İyice kaşarlanmışsın. İyi bir avukat tutsaydın, burda olmazdın…”
MAHKÛM YUSUF: “İyi bir avukata gittim. Kapısında “DANIŞMADAN ÜCRET ALINMAZ” diye yazıyordu. Ben de olanları anlattım. Tam çıkıyordum beni durdurdu: “Ücreti ödemediniz?” dedi. Ben de Danışmadan ücret alınmaz yazısını gösterdim. Bana demesin mi… ”E… siz danıştınız…” danıştım, danışmaz olaydım, yine buraya düştüm müdürüm.”
MÜDÜR CAFER: “Adamın parasını ödedin mi?”
MAHKÛM YUSUF: “Avukat sordu: Parayı nasıl ödeyeceksin? Ben de elimde olan iki antika eşyayı verme karşılığı dedim. Suçun ne? Diye sordu, Antika kaçakçılığı dedim, beni kapıdan kovdu…”
Müdür Cafer Cort üçüncü mahkûma yüzünü döner:
CAFER CORT: “Senin suçun ne, sen neden buradasın?”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Hırsızlıktan suçladılar, oysa ben bir şey çalmadım ki…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Neden burdasın o zaman? Seni camiden mi yakalayıp getirdiler?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Yolda giderken arabanın ön tarafında bir çanta gördüm, kös kös oturmuş bana bakıyordu. Cam da üstten az açıktı. Merak ettim içinde ne var diye. Sadece kolumu sokup arabadan çantayı aldım. Aslında kolum suçlu, vücudum komple suçsuzdu. Beni olduğu gibi buraya attılar…”
MÜDÜR: “Doğru söylüyorsun, sadece kolunu içeri atabilirlerdi, sen de koluna refakat etmişsin anlaşılan…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Çantanın içinden de bir şey çıksa bari…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Ne çıktı, şimdi çok merak ettim doğrusu…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Para mafiş… Sadece iki kredi kartı. Dayanamadım bir ay boyunca iki kredi kartıyla alışverişler yaptım. Yedim, içtim, gezdim… Rugan ayakkabı, rugan kemer, deri ceketle çok kız tavladım…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Yaptığın hırsızlığa değdi mi?”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Burada bir günüm bile bir ömre bedel. Çekilmiyor geceler. Dört duvar arasında mevsimleri, bayramları unuttum müdürüm. Değmezmiş…”
İnfaz Koruma memuru Fedakâr Bey, Satılmış Ördek’in gözlerinin içine bakar ve söylenir:
Mahkûm Satılmış Ördek, Sol eliyle sağ eline şamar atar:
İ.K.M FEDAKÂR KALAS : “Hişt hişt sakin ol, eline koluna hâkim ol… Evinde yapılan aramada 250 adet marka çalıntı saat yakalamışlar…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Kimisi kelebek koleksiyonu, kimisi pul koleksiyonu yapar. Bende saat koleksiyonu tutkusu var müdürüm. Param yok ki onları alabileyim. Vitrinlerde görünce koleksiyonuma katmak istedim.
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Ah şu benim vefakâr ve de cefakâr kör olasıca koleksiyoner elim… Saat görünce dayanamıyor… Burdan çıkarsam söz size güzel bir saat hediye edeceğim.”
MÜDÜR CAFER CORT: “İstemez evladım. Hırsızlık malı bilerek almak suç teşkil eder. Beni de suça teşvik ediyorsun. Bak senin daha yaşın genç... Hırsızlık iyi bir şey değil. Çalış, kazan evlenip iyi bir aile kur…”
MUHKUM SATILMIŞ ÖRDEK: “Her gün cezaevi din görevlisinden görüş alıyorum. Burada iki rekât namaza da başladım. Hiç aksatmıyorum…”
İ.K.M FEDAKÂR: “Buraya gelenlerin çoğu senin gibi namaza başlarlar… İnşallah çıkınca bu iki rekât yarıya inmez…”
MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK: “Haşa zümme haşa… Olur mu öyle şey. Cumadan cumaya giderim… Hem üç Cuma aksatırsam dinden çıkarmışım, din görevlimiz öyle dediydi…”
İ.K.M FEDAKÂR KALAS: “Çıkınca umreye de gidersin, anladık…”
Müdür Cafer Cort bakışlarını Duran Azgın’ın üstünde gezdirir:
MÜDÜR CAFER ÇORT: “Sahi sormayı unuttum. Senin suçun neydi?”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “FemiNazi…”
MÜDÜR CAFER: “O da neymiş öyle, böyle bir suçu ilk kez duyuyorum…”
MAHKÛM DURAN: “Kadına şiddet demek istemiştim…”
CAFER CORT: “Kadınlar çiçektir, dövülmez, sevilir. Kadına el uzatırken hiç utanmadın mı kendinden?”
MAHKÛM DURAN: “El uzatmadım ki, dil uzattım…”
İ,K,M.FEDAKAR KALAS: “Müdür beyle dalga geçmeyi bırak, düzgün konuş, Dil uzatmak da neyin nesi?”
MAHKÛM DURAN: “Sevgilimin dudakları silikonluydu. Silikonlara çok para harcamış. Öperken yanlışlıkla ısırmışım. Silikonları patladı. Dilimle de akan silikonları bir güzel yaladım. Benden silikon parası istedi, vermeyince davacı oldu. Kadına şiddetten buraya düştüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “İyi ki başka bir yerine silikon taktırmamış. Şimdi pişman mısın?”
MAHKÛM DURAN: “Oruçluydum, şaşırmışım. Ah dilim kırılsaydı da dudağını ısırmasaydım. Şimdi çok pişmanım müdürüm.”
MÜDÜR CAFER CORT: “Ramazan ayında seni bir Jinekoloğa göndermek lazım evladım. Çok üzüldüm senin bu abaza hallerine…”
Müdür Cafer Bey koğuştaki diğer mahkûma
Bakışlarını diker ve sorar:
Gubidik Osman Müdür Beyle tokalaşmak için elini uzatır. Müdür toka yapmaz:
Mahkum Gubidik Osman eliyle saçlarının yanlarını düzeltir. Havalı bakışlarla bakar:
CAFER CORT: “Ooooo… Seni tanıyoruz. Gazetelerde ve televizyonda boy boy resimlerin çıkmıştı. Şu ünlü dolandırıcı Osman GUBİDİK…”
GUBİDİK OSMAN: “Bana kısaca Gubidik de diyebilirsiniz müdürüm. Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum…”
CAFER CORT: “Biz senle tanıştığımıza hiç memnun olmadık. Birçok insanı dolandırmışsın, çok canlar yakmışsın… En son düğün salonunda evleneceğin kızın altınlarını alıp kaçmışsın… Kıydığın nikâhta sahteymiş…”
GUBİDİK OSMAN: “İnanmayın müdürüm, hepsi kuru iftira…”
İ.K.M. FEDAKÂR KALAS: “Arabam bozuldu” diye çekiciyi arayıp, başkalarının arabalarını çekiciyle çektirip hurdacıya sattığında mı yalan?”
GUBİDİK OSMAN: “Çok çekiciyim müdürüm. Kızlar bana kanmasın, ben onları neden kandırayım ki…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Sadece kızlar olsa iyi, dolandırmadığın banka kalmamış. Sahte isimlerle krediler çekmişsin, hiçbirini de ödememişsin…”
GUBİDİK OSMAN: “Şimdi müdürüm… Adımız çıkmış ya, yapmadığım suçları da üzerime yıktılar, ondan burdayım.”
MÜDÜR CAFER CORT: “Abidik Gubidik işleri bırak Osman…”
Müdür Cafer Cort ayakta titreyen mahkûm Rüştü Pervane’ye bakışlarını diker. Mahkûm Rüştü bir anda yere yığılır. Uyuşturucu krizi nöbeti geçirmektedir. Mahkûm Yusuf soğanı ikiye böler, Rüştü’nün burnuna tutar, mahkûm ayılır:
Müdür Cafer Cort kafasını öne arkaya sallar. Rüştü’nün gözlerini içine bakar:
Rüştü olduğu yerde titreyerek cevap verir:
MAHKÛM YUSUF: “Alıştık müdürüm bunun ayılıp bayılmalarına… Dışarıdayken uyuşturucu kullanıyormuş, hastanede tedavi görmüş. Koğuşumuza bir hafta oldu geleli…”
CAFER CORT: “Muhakkak sen de içicisindir. Hiç kimse satıcıyım demez ki. Evladım yazık… Vücuduna çektirdiğin eziyete değer mi?”
RÜŞTÜ PERVANE: “Valla müdürüm, arkadaş kurbanı oldum. Sigaramın içine benden habersiz ot koymuş. O günden beri içiciyim…”
MÜDÜR CAFER: “Tevkif müzekkeresinde öyle demiyor ama. Uyuşturucu satmaktan ceza almışsın. Hem içici hem de satıcısın… Lise önlerinde dolanıp gençlere uyuşturucu satıyormuşsun. Yazık değil mi bu zehirlediğin gencecik insanlara…”
RÜŞTÜ: “Artık tövbe müdürüm. Burdan çıkarsam düzgün bir adam olacağım. İçince kendimi kaybediyorum hayal âleminde dolaşıyorum. Bundan sonra ayaklarım sağlam yere bassın istiyorum…”
Müdür bakışlarını mahkûmlarının üzerinde gezdirir:
MÜDÜR CAFER: “Var mı bir şikâyeti olan?”
MAHKÛM NADİR: ”Yemeklerden şikâyetçiyim amirim. Ben vagonum. Bana herkesle bir aynı yemek geliyor.”
MÜDÜR: “Ne vagonu, Trencilik mi oynuyoruz burda?
İKM FEDAKÂR KALAS: “Vegan demek istiyor müdürüm…”
MAHKÛM NADİR: ”Glütensiz ekmek de istiyorum...”
MÜDÜR CAFER CORT: “Hapishane neredeyse her zaman çok sıkıcı bir yerdir. Burada kim olduğunuz veya ne yaptığınız önemli değildir. Hapishanede geçirdiğiniz zamana bağlı olarak, hapishane ya yeryüzünde cehennem olabilir ya da birçok yararlı şey öğrenme fırsatları olan düzgün bir şekilde yapılandırılmış bir toplumsal yaşam durumu olabilir. Ancak bu size kalmış.”
MAHKÛM YUSUF: “Ben burada çok kitap okudum. Besicilik, arıcılık, mantarcılık kurslarına gittim, faydalı bilgiler öğrendim…”
MAHKÛM DURAN: ”Geceler uzundur burada, hayallerim ise bir o kadar kısa. Her sabah bir parça daha eksilirim, ama yine de hayata dair umutlarım var. Çünkü karanlık ne kadar yoğun olursa olsun, içimde hep bir sabah saklıdır.”
MAHKÛM NADİR: “Bu zindan, bedenimi hapsedebilir ama ruhumu asla. Dört duvar arasında olsam da, hayallerim uçsuz bucaksız bir gökyüzünde özgürce süzülür.”
Mahkûm Yusuf Nadir’e bakıp söylenir:
Bu söze herkes gülüşür. Satılmış Ördek elinde çay tepsisi, Müdür beye gülümseyerek bakar ve sorar:
Müdür hiddetle söylenmeye başlar:
Müdür yanında duran İ.K.M Fedakâr Bey’e bakışlarını diker:
MAHKÛM YUSUF: “Sen zaten bu dünyada yaşamıyorsun, uzay boşluğunda yaşıyorsun…”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Müdürüm gitmeden bir çayımızı içseydiniz. Kaçak çayımız var, yeni demledim…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Ne? Sen kaçak çay mı dedin? Nasıl girdi o bu koğuşa?”
SATILMIŞ ÖRDEK: “Adı üstünde kaçak yollardan girdi sayın amirim…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Derhal bu koğuşta arama yapılsın. Kaçak yollardan çay girdiğine göre kim bilir içerden kaçak daha neler neler çıkacaktır…”
İ.K.M FEDAKÂR KALAS: “Emredersiniz müdürüm…”
SAHNE 3: GÜNDÜZ VAKTİ – KOĞUŞ – 2 RANZA - MASA
MAHKÛM NADİR GÖSTERİR – MAHKÛM YUSUF DÜMBELEK – MAHKÛM DURAN AZGIN – MAHKÛM SATILMIŞ ÖRDEK – MAHKUM RÜŞTÜ PERVANE – MAHKUM OSMAN GUBİDİK - MÜDÜR CAFER CORT – İNFAZ KORUMA MEMURU FEDAKÂR KALAS – İ.K.M MAHMUT NALBUR - JANDARMA
Arama yapmak için bir jandarma eri, iki İ.K.M ve cezaevi müdürü koğuştan içeriye girerler. Müdür İ.K.M. lere ve Jandarma ere bakıp sorar:
Sonra mahkûmlara doğru yüzünü çevirir ve sorar:
İ.K.M elindeki el detektörü ile mahkûmların üzerine tutar. Sonra belindeki ucu lastik tokmakla duvarlara vurur:
Mahkûm Nadir, Satılmış Ördek’e bakar ve söylenmeye başlar:
İnfaz koruma memurları yatakların altını üstüne getirirler, detaylı bir arama yaparlar.
MÜDÜR CAFER CORT: “Ne aradığınızı biliyorsunuz değil mi?”
İ.K.M MAHMUT NALBUR; “Hiç bilme miyiz müdürüm. Kesici, delici, cep telefonu, yasaklı madde ve uyuşturucu hap gibi içeri girmemesi gereken maddeleri arıyoruz…”
MÜDÜR CAFER: “Öncelikle, içeride sakladığınız yasak madde veya eşya varsa çıkarıp teslim edin. Eğer biz bulursak hepiniz ceza alırsınız…”
MAHKÛM YUSUF: “Aylardır bu koğuşta kalıyorum, bizim koğuş temiz müdürüm…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Elindeki tokmağı zemine de vur. Zeminde tünel varsa tok bir ses çıkar…”
MAHKÛM YUSUF: “Bizim tünelle filan işimiz olmaz müdürüm. Gönlünü ferah tut.”
MAHKÛM NADİR: “Bu şom ağızlının yüzünden oldu hep. “Kaçak çay yaptım” demeseydi bunlar başımıza gelmezdi…”
Uzun bir aramadan sonra Fedakâr Kalas sigara kutularından elde yapılmış 52 adet deste kâğıdı bulur, müdüre uzatır:
Müdür İ.K.M. Mahmut’a bakar:
İ.KM. Fedakâr, Duran Azgın’ın yatağının altından çıplak bir kadın resmi bulur:
Müdür Cafer Bey gözünü resimden alamaz, çok etkilenmiştir. Sonra birden kendine gelir:
FEDAKÂR KALAS: “İçeri girmesi yasak madde buldum müdürüm…”
MAHKÛM YUSUF: “Ama bu dışardan girmedi, içerde biz yaptık sayın müdürüm. Suç sayılmaz…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Bununla kumar mı oynuyorsunuz…”
MAHKÛM DURAN: “Sadece fal bakıyorduk müdürüm. “Af çıkacak mı, çıkmayacak mı…” diye…”
CAFER CORT: “At şu kâğıtları dışarı… Kumar oynamak yasak, bir daha böyle şeyler yapmayın!..”
NEDİM: “Sayın müdürüm kumar oynayacak olsalar, bir avucuna çöp kor, “Hangi elimde bil bakalım?” diye sorar. Veya avlu kaç adım diye iddiaya girerler yine kumar olur. Doğru karar verdiniz, sizi alkışlıyorum…”
CAFER CORT: “Senden icazet alacak değilim…”
FEDAKÂR KALAS: “Müdürüm bu resmi Duran Azgın’ın yatağının altından buldum suç sayılır mı?”
MÜDÜR CAFER: “Böyle müstehcen şeylerin girmesi de yasak, getir bakayım o resmi bana…”
MAHKÛM DURAN: “Fakat müdürüm o resmi Tan gazetesinden kesmiştim…”
Müdür resmi katlar ceketinin yan cebine kor. Bakışlarını Yusuf’un üzerine diker ve sorar:
Yusuf kısa bir süre düşünür ve cevaplar:
Sonra İ.K.M lere yüzünü çevirir:
Çıkarken İK.M ler ve Müdür bey hep bir ağızdan:
MÜDÜR CAFER BEY: “Bana hapishaneyi dört kelime ile anlat desem nasıl anlatırdın?”
MAHKÛM YUSUF: “Tespih, Çay, Kitap, Volta… Tespih, sabrın, inancın sembolü. Çay, muhabbetin, dayanışmanın, hatırın! Kitap, yaşamın. Volta, hayalin, düşüncenin: Sevdanın, hasretin sembolü…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Ortak alanlarda saygılı ve sevgili davranın. Buyrukçu, kibirli, saygısız oldunuz mu canınıza okunur: Kaybedersiniz. Fiziki müdahalecilerle yolları ayırın…”
MAHKÛM YUSUF: “Dudakların değil gözlerin konuştuğu, gülüşlerin değil dökülürken yürekleri sızlatan gözyaşlarının mekânıdır hapishane…”
MAHKÛM DURAN AZGIN: “Müdürüm af çıkacak diye söylentiler duyuyoruz, bu doğru mu?”
MÜDÜR CAFER CORT: “Kimsenin umutsuzluğa kapılmasın istemem. Hapiste umut, mutluluk ve sevinç olmazsa yaşanılmaz. Yaşamak asildir. Usanmadan Yaşamak sevincine tutunun, hem de sıkı sıkı. Siz zaten bardağın boş tarafını oluşturuyorsunuz. Sevinci paylaşın, büyütün…”
MÜDÜR CAFER CORT: “Arama bittiyse çıkalım arkadaşlar…”
“ALLAH KURTARSIN…”
Sedat Erdoğdu
Kayıt Tarihi : 3.1.2025 16:08:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!