Kelimelir tükendiği anlar vardır
Cümleler anlatamaz olur sevgiyi
Ve şairler hep susarlar böyle anlarda
Sevgi ise, kıvrım kıvrım kıvrılır
Bir çift dudak arar, haykırmak için
Cesaret adına,
Sonsuz seven kalpler hatırına
..
.............................................
Maviler hep özgürlük yüklü
Deliler de cesaret yüklü
Sevda ise yeşeren umutlar
Uyanılan mutlu sabahlar
Zar zor işitilen iltifatlar
Uzun uzun bakışlar
..
Korkuyu sermaye yapmış, cehalete sımsıkı sarılmış, kendini ölüm uykularına mahkum etmişçesine kozasına saklanan, emsalsiz ipeğini egemen yobaza ikram eden ipek böceklerinden bahsetme bana. Bilmem kaç bin yıl daha doğmadan beklemek ve ölmek derler buna.
Bırak SOKRAT saflığını! bize dön! Bize bak! Ondan bize ne… kana – kana içsin o zehrini egemenlerin önünde… ve kirli ellerinde, sergilesin korkularını, belki keyiflendirip güldürür faşist egemenleri o naif ve korkak adamın şovları.
İki kutuplu bir kırbaçtır yaşam; bir ucunda zulüm diğer ucunda adalet, hangisi ağırlığını koyarsa sahibi olur kırbacın cesaret ve adalet ağır basmalı, sahibi olmalıdır kırbacın adaletle şakırdamak için suratında zalimin.
Ne demektir bağnaz egemen için? Hiç bir şey ifade etmez sabi- sübyanlık, kadınlık – kızlık, her fırsatta vurulup yerlere serilen dürüstlük-mertlik, adalet ve insanlık; keyfince çiğnenir, “hak-hukuk, adalette neymiş” diyerek;
..
Sayfalar arasında gizli bir cevher,
Beni bana bağlayan eller..
Bir ışık isterim, beni aydınlatacak
Dünyamın cehalet karanlıklarında.
Başımı kaldırdığımda sizin üzerinizden,
Bakacağım uzaklara umutla
..
Her gün yanımda olan
Bir meleksin
Eşin benzerin yok
Sevgi dolu bir annesin
Sen bir tanesin
Sevgi dolu yüreğin ile
..
Usta bir şair demişti ki “şairler yalnız ölür”… Anlamak zordur bazen ve anlatmakta kaleme sarıldığında. Çaresizce sanırsınız ki bizler her şeyi hoyratça karalayabiliriz. Dile gelen, kaleme yansır ve harfler, kelimeleri aydınlatır, kelimelerde bizleri ayna gibi yansıtır. Aslında biz şairler sadece acıları yazmak konusunda ustayız. Hayallerimizi yazmak ve olmasını arzu ettiğimiz her şeyi süslemeyi iyi beceriyoruz eğer bu gerçeği bilmiyorsanız buyurun o zaman ben tüm kapılarımı açıyorum, anlayanlara…
Yazılması zor şeyler hakkında, “Sevgi üstüne”: Bir kalbi tamir etmek kadar cesaret isteyen bir konu daha var mı acaba? Ya yaralarınızı kendiniz pansuman etmeyi öğreneceksiniz ya da karanlıktan size uzanan bir eli tutacaksınız.
Ben hep yaralarımın kalemimle iyileşeceğine inandım, kabiliyetimin olup olmadığını hiç düşünmeden yazdım çünkü yazmak acıları azaltır diye düşündüm her beyaz sayfayı süslediğimde hayallerimle bir gün gerçekleşirler sandım. Birde baktım ki bir labirentin içinde dönüp dolaşmışım. Tek kişilik bir dünya yarattığımı fark ettiğimde, içinde aslında ne kadarda yalnız olduğumu anlamak pekte uzun zamanımı almadı.
Ne içtiğin sigaranın, ne kadehinde duran rakının tadı tat değil nede yazdığın binlerce satırın bir anlamı yoktur, biri ile paylaşmadığın sürece hiçbir duygunuz olgunlaşamıyormuş. En acı olan ise bunu otuz Beşi’ne geldiğinde fark etmek, bulanık zihninde acabalarının arasında dolanırken hayata dair ve en önemlisi aşkı düşünürken aslında karşılıksız ve çıkarsız sevebilme yetisine sahip olup olmadığımız, ve bir ışık yanar karanlığın içinden birine verdiğiniz değerin ve sevginin büyüklüğünü nasıl ki tarif edemezseniz, beklentisizde sevmeyi öğrenebilmelisiniz.
Hayal kırıklığına uğramamak için hayallerinizin, hayatın önüne geçmemesi gerekiyormuş… birini seviyorsunuz ve onun için bu fani dünyada yapamayacağınız hiçbir şey yokmuş gibi görünse de unutmayınız ki, bu hisleriniz karşılıksız olabiliyormuş. İşte o zaman benimde içinde bulunduğum o labirente sizde hoş geldiniz.
Yaşamak mı, yazmak mı? ; siz yazmak yerine yaşamayı yeğleyin gün olurda yazdıklarınız ve hayalleriniz hayatın çemberinde dönmeye başladığında ve gerçekler bir tokat gibi yüzünüzde derin izler bıraktığında her şeye karşı dik durabilmeniz daha kolay olur. Ben cesaretimi ve hislerimi kaybedeli uzun zaman oldu bakmayın günlük tuttuğuma hiçbir zaman tarih atmadım sayfalarıma ve aşk kapımı çaldığında artık biliyorum ki karşılık beklemek ve umut etmek beni daha da soyutluyor hayattan çünkü ben asla bencil ve tüketen taraf olmadım sevmeyi bilen herkese yüreğimin kapıları açıktı ne zaman ki riyakâr ve yalanlarla bezeli gülümsemelerin izleri etrafımı sardı işte o gün yalnızlığımın kolları bana açıktı.
..
Can çekişiyor akıl
Yürek nâçar / direniyor
Aşkı yargılıyor Lucifer
Dilde kılıç bileniyor
Tenekeye dönüşüyor çelik
Umarsızca bükülüyor
..
Sevdayı saldınmı yüreğine
Yandın
Bir ömür boyu hapissindir artık
Çıkmaya cesaret edemezsin
Öyle bir yer ederki kalbinde
Sen bile şaşırırsın
Aşk döner etrafında
..
Nasıl da oyun oynuyor hayat sana, bana. Nasıl da bir sağdan vurup canını yakıp acıyı öğretiyor insana. Ya da soluna bir öpücük konduruyor bazen. Neye uğradığını şaşırıyorsun. Şamar oğlanı gibi bir sağından bir solundan hayata bakıp yorumluyorsun. Sonra o biriktirdiğin şeylere de tecrübe, deneyim, hayat birikimi deyip ilerlediğini düşünüyorsun, geliştim diyorsun. Peki ya kaybettiğin saflık?
Yazım sana...ve senin üzerinden yorumladığım kendime.Çabalarımız hep kaybettiklerimize ve endişelerimiz daha ne kadar diye,daha ne kadar vuracaksın,ne yapacaksın bana, savunmasızım,acımayacak mısın? Bunları haykırarak söylemekten öylesine korkuyoruz ki,çünkü artık hayatın karşımızdaki üstünlüğünü kabul edip boyun eğdiğimizi itiraf edeceğiz ve gerçekler dile geldikten sonra dönülmez akşamın ufuklarında çaresizliklerin şerefine dökülen gözyaşlarının yanağımızdaki sıralanışı daha sık olacak.Peki bu çaresizlikler,çaresizler nasıl güç bulacak? ? Ne yapacak da yıkılmam asla diyebilecek? Gözlerle..Bakışlarla...En çok yitirdiğimiz bağımızı yeniden kazanarak.Susarak daha çok anlatmayı öğrendiğimizde.Çaresiz birinin gözlerine bak,ne dediğimi anlayacaksın.Ve sana hayatın darbesinin insan suretiyle gönderildiği gözlere de bakacaksın.Ondan gördüğün sahtelik seni ondan uzaklaştıracak ve gözlerinle koruyacaksın kendini.Öğreneceksin bunu yapmayı..
Sorguluyorsun kendini,hem de çok.Hayata bakarak,insanlara bakarak yorumluyorsun.Ama biliyorsun ki asıl öğrenmek istediğin kendinsin.Ne olduğunu,neden varolduğunu,nasıl sevip nasıl sevildiğini öğrenmek istiyorsun.Ama öğrenemiyorsun ve öğrenemezsin de.Sadece yavaş yavaş öğrenmekten vazgeçersin.Eğer vazgeçmiyorsan,yılmıyorsan da...Sen hayatı yaşamayı biliyorsun demektir.Kendini neden çözemiyorsun biliyor musun? Çünkü hayatın değişkenliği karşısında ne yapacağını bilmiyorsun,ya da hayatın sana ne getireceği ve ona nasıl tepki göstereceğini bilmiyorsun.Hayat öyle muğlak ki,öyle ne yapacağı belli olmaz ki,ne oldugumuzu ne yaptıgımızı sasırıyoruz,bilmiyoruz,öğrenemiyoruz.Çoğu zaman sahteliklerimizle,yapmak istediğimiz değil de olması gerekeni sergilediklerimizle yaşıyoruz ve bu da kafamızı öylesine karıştırıyor ki.
İşte o anda gölünün sana gösterdiği sahtelikler,uyumsuzluklar,çıkarlar görünüyor gözüne.Hayatı böyle yorumluyorsun, ben de parçasıyım diyorsun.Ve gittikçe masumiyetini kaybediyorsun.Ne yazık! Hayatta biriktirdiklerini gölün altına atman,üstüne sadece pislikleri kusman ve kendi içinin dış görüntüsünü bununla süslemen.Ne yazık!
Oysa ki ben kendimi okyanuslara atıyorum ve içine ne atarsam atayım,iyilik de kötülük de olsa dibine çöküyor ve masmavi deniz kalıyor bana.Öylesine uçsuz bucaksız ki,azıcık dısarıdan bakan bogulmaktan korkup kacıyor,kimse cesaret edemiyor.Ama yine de masmavi.Çoğu insanın içindeki balçığa inat-ki buna kendi içini açıp bakmayı bilmeyenler de dahil-ben okyanusumda yasıyorum ve özüm,hammaddem hiç değişmiyor.Tamam belki iyilikle dolu görünmüyorum,ama pislikler de yokoluyor orada.Hem içimde o kadar çok canlı barınıyor ki,onlardan da besleniyorum ben..Hayvan sevgim bundandır belki de..
Sevgiye gelince..susuyorum..susacağım...Birgün gerçekten karşılıksız,ama tamamen karşılıksız! ! ! olduğunu bildiğim bir sevgiye rastlayana dek..
..
Şimdi o kadın
kanatlarını rüzgara doğru açmış
dünyasını dengede tutuyor bir adamın.
Gözlerinde bir pembe gözlük,
adam kadının yanındayken dünya toz pembe!
..
Bir çocuk aslında seni seven.
Oyun bile bilmeyen bir çocuk.
Yüzüne çarpan rüzgardan cesaret alan,yalnız,
yalnız yaşamayı öğrenen bir çocuk.
Hiç ağlamadı bu çocuk ben görmedim,bilmedim.
Bildiğim, her yağmurda sokağa koşması,erkenden kalkıp karanlığı beklemesiydi.
..
Duygularıma laf söylemeyebilirdin.
Her söylenen de yüreğimin nasıl acıdığını hissedebilseydin.
Bu sürüp giden hayatta tek varlığımdın aslında..
Sana asla git diyemedim,diyemem de bunu sen bilirsin.
Önce yüreğine sor belki içimdeki acımı hissedeceksin
Eğer sevgiyse gerçeğin silmeye cesaret bile edemezsin
Gidersin iki adım ve geri dönersin
..
Saklambaç oynuyorum yine
Kendi kendimden saklanıyorum sadece
Duygularım kaçışıyor delice
Kalp söylüyor sessizce
Gurur susturuyor delice
Uslanmıyorum yine
Söylemek istiyorum iki kelime
..
Belkide yeni bir sayfanın başlangıcı bu nokta..
Yepyeni taze bir sayfanın başlangıcı...
Aynada gördüğüm beni sende tadabilmek mi?
Yoksa,
Sendeki beni sökebilmek mi?
Cesaret isteyen...
..
Gözyaşları mevla için sel olmalı
Halılarla kilimler ıslanmalı
Zulümler altında inleyen
Mazlumun haykırışı arşa dokunmalı
Silaha karşı ilahi aşk çoşmalı
Tanklara karşı cesaret kalplerden
..
hani o kral vardı ya
soylu duyguları aşağılayan
soysuz duygulara soy veren
Caligula
ondan beri kimse cesaret edemedi buna
kral değiliz ama
..
Oynamaktan sıkıldım artık,
Hayatın zarları hileli.
Hep bir geliyor bana ona yedi.
Ama bilmiyor birşeyi,
Bana bir sen lazımsın,
Bir de gülüşün her zamanki.
Bir de bir tutam cesaret gerekli,
..
Aşk,dar ağacında kopan iptir.
Aşk,dar ağacında atan kalptir
Son nefeste vasiyet
Son nefeste tekbir
..
bir adım veya bir kelime ötededir özgürlük...
yeterki sen korkunu yen...
hissettiklerini söyle...
iki dudağının arasına hapsettiklerindir
seni mahpus eden
hadi biraz daha cesaret....
korkma kendinden
..
Şeytan nasıl insanın işine karışıyorsa,
İnsan da şeytanın içine karışıyor,
Şeytanlaşmış insanlardan uzat durun…
Yoksa yoldan çıkmak an meselesi,
Sizi de baştan çıkarır, yazık olur.
Kötülüğü yapan da suçlu… Bilinir ki;
Kötülüğe uğrayan da karalanır.
..