Kendi duygularının tercüman i ahvali ol ey katip
Ol ki sualine cevap olsun kör sandigin zabit
Kitabının önsözune kahpe yazilmışsa bir kere
Açıp içini bakmaya kim cesaret eyleye...
dujvar'ca
..
Var mı sende cesaret
Yoksa hakkın esaret
Başka yerde arama
Cesarette keramet
Adnan ÜNAL "ö.ç.m"
..
Ben etrafımdakiler için çırpınırken insanların bu kadar umursamaz olması beni tahmin bile edemeyeceğin kadar çok acıtıyor. Kaybetme korkusuyla elimden kayıp gitmesinler diye, tüm yapılanları, söylenenleri kabullenip boyun eğerken çaresizce sessizliğime bürünüp gözyaşlarımı sakladım herkesten. Bu yüzden belki de pek çok kez hislerimi, kendimi geri çektim. İşte şimdi senin de beni incitmenden, kırmandan korkuyorum...
Kafandaki kararsızlığın sebebi ben ve benim küçük boşluklarım. Özür dilerim ama tüm o düşündüklerin, tereddütlerin seni sevmediğimden değil. Seni sıkmak, boğmak istemiyorum. Çünkü biliyorum ki, eğer alışkanlık olursam sende, beni unutursun, senin için diğerleri diye bahsettiklerin arasında olurum ve eğer sen bir gün gidersen arkana hiç bakmazsın. Sevindiklerin, mutlulukların, gözyaşların olmaz ve ben çaresiz, başı boş yalnızlığıma geri dönerim ki bu beni öldürür!
Eğer bu bir oyunsa, bunu seninle sonuna kadar oynarım. Sen sadece bittiğinde haber ver yeter. Usulca kenara çekilir, gidişini izlerim. Ben sessizce bu oyun bitmesin, bunun bir parçası olsun diye dilerken, sen, gözyaşlarım arasında, çoktan kaybolmuş olursun. Anlarım ki o zaman her şey bitti! Dokunuşlar, sevişmeler, sevgi sözcükleri, aşk, kısacası paylaşıldığını sandığım her şey biter. Sen gidersin, ben beklerim. Hep burda olurum. Ama bir şeyler kırıldıysa, bana birşey sorarsan ve eğer beni keskin bir sessizlik kaplarsa anla ki,belli edemesem de, elimden bir şey gelmemiş olsa da,seni sevmişim ve bu suskunluğumla da sevgimin arkasındayım demektir. Çünkü niye? Ben sevgime sadığım. Yalnızca her cesaret edişimde hevesimi kıran, o en ufak ayrıntılardan, vazgeçirilmekten yoruldum. Bu yüzden herşeyi içime gömmeyi, duygularımı belli etmemeyi, gizli gizli ağlamayı tercih ettim. Daha fazla canım yansın istemiyorum. Çünkü gerçek mi sahte mi olduğunu bilmiyorum!
..
Beni anlamaya çalışmak
Aşk'a bir adım yaklaşmak demekti..
Yaklaşmaya cesaret edemediler
Yaklaşmaya çalışanlarınsa nefesi kesildi..
Bundandır benim yalnız kalışım
..
Aşk dediğin koca bir yalan
Biraz ızdırap, biraz heyecan
Bunları toplayıp bir kaba koysan
Kalp sancısına olurdu derman
Kırlardan birazcık cesaret toplasan
..
Sevgili koca bilge kent; anılarımın sürgün başkenti,Tarihin ve bilgeliğin kutsal coğrafyası,savaşların kavgalı denizini içinde saklayan kristal güzellik,yağmurlarında ruhumu yıkadığım duru isyanım,mahallelerinde aşka oynadığım,sokaklarında ise firari bir yalnızlığa cirit attığım sevgili yarim...
Koynunda yıldızlarına aşık olduğum bir sevda masalısın sen..Boğaza yakın birahenelerinde deniz yosunlarını hayal ettiğim biranın ekşimtırak tadı....Kalabalık meydanlarında güneşe yürüdüğüm,deniz otübüslerinde alemlere daldığım,soylu güzellik! ...Irak topraklara uçarken güneşi selamlayan yüksek yüksek teyyarelerinle yeryüzüne ufuktan gülüşünü görüyorum senin…sirkeci garından raylara uzanan tatlı serüven....Her müzesinde sanatın ve kültürün devrim motifleri…sevmek başkadır sende gülümsemek’te öyle...
Nasıl anlatsam seni bilemiyorum,galiba en güzel bir şair anlatabilir seni! benim gibi rakı kokusundan imrenen bir adam ne anlar istanbulun tanrı kokan güzelliğinden...Evet sevgili istanbul seni devrik ve kafiyesiz yazılarla anıyorum! Geceleri esin perilerinle seviştiğim bu fakir yalnızlığımla ancak bunu yapabiliyorum,bağışla! sevgili gökyüzüne bir kompozisyonla ellerimi uzatmak isteyişimde hep sen varsın düşümde,sana ilahi bir beste geçiyorum içimden,belki sesim yankılanırda cesaret bulurum,cennet iklimlerinde diye...Ah hiçbir şekilde adalarında körebe oynamadığımı bilsen de ağlasan bu yabancı halime....Eski bir keman konçertosu eşliğinde aziz ruhunun kanatlarıyla kız kulesine,aşka uçtuğum büyük gemi...Sen kanımı yüce bir edebiyat ve sanat zevki ile besliyorsun,teşekkürler yazıyorum uçurtmamı bıraktığım sonsuz ülkene...
Kajîn Jîr
..
Anlatılmazdın bende cesaret etip kimseye anlatmadım seni; Yaşanırdın fakat yaşayamadım seni doya doya,kana kana.
Yüreğimin baş köşesindeydin kısmet olup sana derdimi
Anlatmaya gelemedim..
Hep icimdeydin bunu sana söyleyemedim..
Sense bana bakdıkca bunu göremedin...
Görmeyen gözlerin; bana acı cekdirmeye gelince nasılda iştahla gülüyordu yüzlerin..
..
Dur yüreğine cesaret,öfkene öfke yükle.
Zamanına zaman,umuduna umut ekle.
Zafer koşulları oluşmadı daha,bekle.
Ellerin tetikte...
..
Gelmek isteyip gelememek yanına,
Sevmek isteyip sevememek, inadına..
Cesaret gerekir sana koşmaya,
Yürek gerekir bendeki seni anlamana.
Bendeki de aşk,
Sendeki de aşk.!
..
Sevgili evladım Memo,. Kendinden bahsederken sakın ‘vatansever’ kelimesini kullanma, çete mensubu olmakla suçlanabilirsin, başın derde girebilir. Milliyetçilik, ulusalcılık gibi söylemlerde de bulunma ırkçılıkla suçlanabilirsin. Sakın türküm falanda deme aşağılanırsın. Ülkeyi ne kadar sevdiğinden, ülkeye bağlılığından kimseye sözetme, ‘’Vatan Millet, Sakarya edebiyatı’’ yapmakla suçlanırsın, içeriye atılırsın, ciddiye alınmazsın. Zaten vatan dediğin nedir ki, imara açılabilir hazine arazisi, satılabilir liman, para karşılığı devredilebilir nehir, maden falan demektir. Ha unutmadan, büyükdedenin Çanakkale, Suriye, Kafkas cephelerinde çekilmiş subay üniformalı resimleriyle Atatürk takvimini de indir duvardan. Kendini suçlu hissetmemen açısından söylüyorum yani. Bakışlardan rahatsız olabilirsin.Sakın bayrağına küfrederlerse sinirlenme, iyi bir dayak yersin,guruplardan atılırsın.. PKK’lılar haraç almaya geldiğinde onlara iyi davran. Ödemelerini yap, bir de yemek ısmarla. Öcalan posteri, PKK bayrağı verirlerse kabul et. Artık Meclis’te ‘’PKK ile aramıza mesafe koyamayız’’ diyen, Türkçeyi kabız konuşabilen milletvekilleri tarafından alenen temsil ediliyorlar. Bölünmüş, Güneydoğusu’nda Kürdistan yazan Türkiye haritası açarlarsa itiraz etme. ‘’Büyük Ortadoğu Projesi böyle bir harita gerektirmektedir’’ de ve kabullen. Devrimciyim falanda deme, Türklerden devrimci olunmazmış.Devrimci dediğin ya Kürt olmalı, ya Ermeni olmalıymış. Yavrum, artık kibar, zarif, efendi, çelebi, dürüst, namuslu olmana da gerek yok. İstediğin zaman argo konuşabilir ve hatta küfredebilirsin. Kendini tutamadığında ya da etrafta seni durduracak birileri olmadığında karşındakine tekme tokat da girişebilirsin. Karşı çıkanı ez, döv, parçala, hayatı zindan et. Emin ol hiç kimse yaptıklarının hesabını sormayacaktır.heleki sırtını iktidara dayarsan, dokunulmazlığın var oğlum, Yasalar ancak onlara uyanlar için vardır. Türkiye’de yasalar kişinin maddi gücüne bağlı olarak esnetilebilir, değiştirilebilir.yeterki başbakan dudaklarını oynatsın, Yapabilirsen kendine hemen bir silah edin, gücün daha da ‘tartışılmaz’ hale gelir. Sana rüşvet, komisyon, bahşiş teklif edildiğini anlarsan sakın direnme, biraz pazarlıkla fiyatını artırmaya bak ve verilen avantayı hemen kabul et. İnan ki hiç bir sakıncası yok. Tersine, rüşvet almak, çalmak artık insana saygınlık kazandıran, gücüne güç katan faziletler. Bu ülkenin çoğu maddiyata tapınıyor artık. Allah 2. planda kalmış. Maddiyatın kaynağı önemli değil. Servetini uyuşturucu, silah, kadın satarak, rüşvet alarak edinmiş olabilirsin. Bundan utanma.Para insanı kirli göstermiyor canımmm. İnsanların dini inançlarını kullanarak büyük miktarda paralar da toplamış olabilirsin, din- allah kelimelerini ağzından düşürme, birde kendine 99 luk bir tesbiğ ayarla. Bunu da vicdan meselesi yapma. Hiç sorun değil. Bütün yapman gereken bir banka kurarak ‘kara’ paranı aklamak olacaktır. Hesap sormaya cesaret eden olamaz. Olursa eğer ‘’Ben soyguncu değilim’’ dersin, ‘’Banka soymadım, banka kurdum’’.banka olunca tefeci sayılmazsın oğlum, Namustu, şerefti, haktı, hukuktu, dürüstlüktü, boşver bunları.Oğlum memo yazı yazmak senin neyine, yerleştir kendini bir ibadethaneye....Gözlerinden Öperim..
..
Gece soğuk bir rüzgar olup eser arasıra,
Gerilla dediğin yaralı kuş;
Dağdan dağa konan.
Kanatlarını kanatmanın sevinci yüreğinde,
Avuçlarında bilmem kaç bin yılın ateşi.
Gece,
..
Şinanay ateşi cevahirinde yanan,
Korku söndürmüş alazını...
Ha cesaret!
Körük, senin kendinde..
Bak nasıl canlandıracaksın,
Düşüncelerin ateşini......
..
Adını, kokusunu, tadını bilmediğim ince, uzun, laciverdi bir yemişin kabuk içinde denizin uysal kıpırtısıyla sallanırken yeryüzünde tek ve tenha kalmışım. İğnelerini suya ılık esintilerle salan çamların gölgesinde hayallere teslim olmayalı çok olmuş. Boylu boyunca uzandığım güvertenin ahşap koynunda, kekiklerin kokusuyla sarhoş kayaların yalnızlığını izliyorum. Onlara sağlam kökleriyle tutunan ağaçlar, yiğit birer savaşçı gibi fırtınalara, yağmurlara, zamana direnmenin gururuyla tebessüm ediyor. Vahşi tabiat onları daha da cesur kılmış. Altın sırlı bir ayna gibi parlayan denize eğilip depremlerle defalarca batan şehrin yosunlu taşlarıyla konuşuyorlar sanki. Münzevi deniz, ormanın uğultulu karanlığının tersine sükûnetiyle gevşetiyor.
Çekirge seslerinin çıtırtılı döngüsü, kurbağa sesiyle konuşan dalgıç kuşları, tek başına haykıran bir karga, deniz kırlangıçları, karada cıvıldaşan çocuk sesleri, hayatın hep öyle süreceği müjdesiyle aklı büsbütün kandırmış. Düşünceler, çobanından kurtulan koyun sürüsü gibi dağların eteklerinde serserilik yapıyor. Mahmur duygular uyuşukluğun koynuna sığınmış. Deniz canlıları, soğuk dip akıntılarda bilmedikleri düşmanlarına karşı kendilerini görünmez kılmak için dalgalanıp duruyor, ama ben onları görebiliyorum. Asla kavuşamayacakları başka varlıkların rüyasıyla avunuyorlar. Etraflarını kuşatan adalarda kayıp kilise için çalışan arkeologların gürültüsü onları hiç ürkütmüyor nedense. Hepimiz kendi iç âlemimizin derinliklerinde birbirlerine benzemeyen hülyalara doğru yüzüyoruz. Onlar dünyanın başlangıcına dair tefekküre dalmış, bense sonuna yaklaşıyorum. Demek ki kâinat yolcularının kesiştiği o büyülü noktada buluşmuşuz. Bilinmeyen bir iradenin kudretine teslim olmanın, bilenenin sır perdesini aralamanın rahatlığıyla gevşemişiz. Hepimiz tecelli edenin tabiattaki işaretlerini yaşam mucizesiyle idrak etmişiz sanki. Korkmuyoruz ama korkunun ilkel bir şarkı gibi içimizde yankılandığını hissedebiliyoruz. Hayat büsbütün ıssız!
‘Korkuların babası hayal gücü’
..
Bazen hayat seni dışlamışken sadece bir dostun olur yanında,
Bunca unutulmuşluğa rağmen sitem bile etmez sana,
Bazen sinirlenir her şeyi söylersin ona,
Ama o senin halini anlar yinede cevap vermez bu kadar lafa,
Çünkü dostluktur bu cesaret ve tevazu ister,
Gerektiğinde ölümüne fedakarlık ister,
..
ben onun söylemesini bekledim
o benim söylememi
ben biliyordum aklındakini
o biliyordu aklımdakileri
tam cesaret geldi söyleyecektik.......
inmem gereken yere gelmiştik...........
..
Zamane aşkları adına çok şey yazılıp söylendi biliyorum. Bir tane de ben söyleyeyim de 'Kıyı Yazılarıma ' ilk konu aşk olsun..Romantik kişiliğinden taviz vermeyen birinden de başka ne beklenirdi ki? Bahsedeceğim aşk aslında adına yakışır bir şey değil.Ya da artık aşklar bu hale geldiyse benim bildiğim o muhteşem duygunun adı aşk değil. Aşkları teknolojiye kurban mı veriyoruz ne? Online aşklar,GSM aşkları diye yeni aşk kategorileri mi olucak artık? Karşılıksız aşk, kara sevda gibi varyasyonlarını bilirdik de… Böylesi makbul artık bu günlerde sanırım. Cep telefonuyla başlayan, sonu gelmeyen geyik muhebbeti tarzı aşkların zamanı mı şimdi? GSM operatörlerinin gençleri cezbeden bir yığın tarifesi, kampanyası saatlerce gece sohbetleri yapma imkanı veriyor gençlere. Peki ne oluyor? Nostaljik aşklar çöpe gidiyor. Pencereye çıksa da yüzünü görebilsem diye sokaktan elli defa geçen delikanlılar devri bitiyor hızla. Pastanelerde kafeteryalarda, gözünün içine baka bakakonuşmalar, ruhunun derinliklerine girmeyi denemeler bitiyor. Özlemler bile bitiyor. Sabah ezanı okunuyor ama eldeki telefonlar hala bırakılmıyor. Herkes her istediğinde birbirine ulaşabiliyor artık.Düşünceler netleştirilmiyor konuşurken, akla ne geldiyse pat diye söyleniyor. Zaman tanınmıyor ilişkilere. Hemen başlıyor hemen bitiyor. Tüketiliyor aşklar artık. Aşkta en gerekli şeylerden biridir sabır. Ama kimsenin sabrı yok birbirini tanımaya, anlamaya, dinlemeye,şans tanımaya. Gece yarılarına kadar online artık aşklar. Bir ekran bir web kamerası bir mikrofon bir klavyeden ibaret artık.
Her şey bu kadar basit mi olmalı? Onu gördüğünde kalbin ağzına varırmış gibi atarsa aşk aşka benzer. Dizlerin titrerse.. Elini tutmak için bahaneler yaratmak, saçlarını çaktırmadan koklamak, kokusunu yanında hissetmek için kullandığı parfümden alıp evin her yerine sıkmaktır biraz da aşk. Hani kim yapıyor bunları? Hala aşkını açıklayamayanlar var görüyorum. Onu kaybetmekten korkup aylarca hislerini içinde tutabilenler var. “naber abi ya” gibi sözler kullanan sevgililer bir yana, hala sevdiği kıza “sen” diyemeyip bir cümleye “sen” öznesiyle başlayıp “siz” yüklemiyle bitirenler var. Soyları tükenmekte olsa da..Hala aşka değer veren gençler var.
Aranansa bulunan, biraz cesaret, biraz sabır, aşkı yakalamayı sağlayacaktır. Biraz irade ölçü ve saygı gerekir ki,o değer kaybedilmesin. Kolay bulunmuyor güzel insanlar,değeri bilinmese de...
Ve temennim, online aşklar gibi bir resetle bitmesin gerçek aşklar.
..
Sevgi bir sözcük olup kaybolmuşsa içinde
Sevmenin arşılığını bulamıyorsan yada bilemiyorsan
Seni deliler gibi seven beni hatırla
Ama nafie
..
*- Bir şey söyle sözün olsun. Söylediğinle güne not düşmüş olursun.
Sözün doğruyu işaret ediyorsa eğer insanlara yol gösterir, ışık tutarsın. Şayet yanlışsa bir düzelten nasılsa bulunur.
Bu halde bile yapmış olduğun yanlışın düzeltilmesinden dolayı ortaya bir doğru çıktığı için yine de bir hizmette bulunmuş olmanın onurunu taşırsın.
***** ***** *****
..
Aslı aynı olan; bir olur sanma,
Asalet de mutlak ilim bildirir.
Ehilde cesaret canlar kurtarır,
Cahil cesareti insan öldürür.
Aksaray, 02.04.2012
..
Geçmiş güzel günler silinmez asla hafızalardan
Geriye kalan korkmamak,kaçmamak aşkından
Bir olur kalpler,kalem cesaret alır varlığından
Senden vazgeçmedim,utandım bakışlarından
Uzandım ve kurtardım seni bu kör karanlıktan
Selam olur Prensese Bakırköy Vapurundan
..