Çaresizlik Duvarının Önünde,Yol Ayrımlarında,Kendini Yalnızlığa Büyüterek,Bazen Oğullar Analarını Doğurur Hayata -düz yazı
Çaresizlik Duvarının Önünde,Yol Ayrımlarında,Kendini Yalnızlığa Büyüterek,Bazen Oğullar Analarını Doğurur Hayata
Yalnızlık
Korunaklı hayatınızda eğlencesiz kalmanın verdiği boşluktu çoğu zaman..
Birileri olur yaşamınızda hep.Onlarla en başta kendinizi paylaşırsınız.Siz anlatırsınız,’ben’ diye başlayan cümlelerle,onlar da aynını yapar.Ortak,bir yerde buluşan sorunlarınız olur.Sevmedikleriniz olur,ortak.Sevdikleriniz olur.Çevre,dediğimiz şey işte.Bazen,akrabalarla olan sorunları konuşur,bazen en çok sıkıntı veren derdinizi paylaşırsınız.Çocuklarınızın,eşinizin veya sevgilinizin sizde yarattığı sıkıntıları.Kutlamalara gidersiniz,hatır gönül bilirsiniz karşılıklı.Dersiniz ki,”beni en çok falanca anlıyor”.Dersiniz ki,”onunla iyi anlaşıyoruz”.Karşılıklı rahatlarsınız.Bir tür dayanışmadır bu.Ne zaman sıkılsanız,yalnızlık duysanız,onu ararsınız.
İnsan en çok,kendisini en çok anlayanı sever.
Ama bitmeyen sorunlar üst üste geldiğinde, boşandığınızda, ananızın, çocuğunuzun hastalandığında, ardından parasız kaldığınızda; kirayı ödeyemediğinizde, iflas ettiğinizde, İnişlerinin mutlak yokuşları da olan yaşamda, dünyanızın artık hiç gülmediği karanlık, yıldızsız dönemlerde; bir türlü sorunları sıkıntıları atlatamadığınız zamanlarda, yapayalnız kaldığınızı görürsünüz. En çok değer verdiğiniz insanlar, bir iki arar, sonra aramazlar. Ölümcül hastaların ziyaretçisinin az olduğu gibi, sıkıntısından dünyayı göremez olanların da,dostu arkadaşı kalmayıverir.Adettendir,başına gelmeyen anlamaz.
Bu konuda dinleyip okuduğunuz bütün hikâyeler yalandır. Birlikte çok zaman,insan olmanın,dostluğun neler olduğunu konuşup hemfikir olduklarınız.Sizin sorunlarınızla kafalarını yormaktan,acı duymaktan özenle kaçar.
Anlarsınız ki; birilerinin sıkıntılı zor anlarında ‘var oldukça’ varsınız.Anlarsınız ki:günlük yaşamda korunaklı hayatı içinde,herkes birilerini bulur ve yalnızlık,kimsesizlik duygularıyla öyle baş eder. Yeni bir işe girmeden, başka bir kente ve yaşama gitmeden önce,bulacağınız insanlar bellidir.Ancak size sunulan yaşama alanının içinde olanlardan yaparsınız seçimlerinizi.Bu seçimler içinde yaşarsınız en büyük düş kırıklıklarınızı da.
Sanki bir zamanlar güzel anları olmamış gibi,aşktan söz etmemişler gibi.Evlenirken,ak gelinlikler içinde,hangi gözlerle bakıyordu adam kadına; ona hangi sıfatlarla sesleniyordu.İzmir İnönü Lisesinin resim öğretmeni, dünyalar güzeli Sevil Öğretmen kanser olunca, kocası onu terk etmişti.
Aşk da siz sorunsuzsanız, sıkıntınız yoksa aşk oluyor bu düzende, arkadaşlık da sıkıntıya hiç gelemiyor.Siz varsanız var hepsi,siz güçlüyseniz güçlü.
Dokuz Eylül Üniversitesinin çocuk bölümünde çalışan Oya ise,tam boşanacağı sırada,lösemiye yakalanan eşinden boşanmayıp,sonuna kadar onunla birlikte savaş verdi.
Başın beladayken seni aramayan dostlar ve sevgili; işte orada acı da olsa yol ayrımındasın demektir.Yaşamın acı deneylerini yaşarken, işte o geçirimsiz çaresizliklerde boğuşurken,dostlar ve yar kendini ele verir.Yol ayrımlarıyla,yaşamın sıkıntıları aynı anda gelir.Zordur,gücüne gider insanın.
Anasının acil hasta olduğunu duyduğunda otobüsle saatlerce uzaktı.İlk aradığı insan,”Abi “dedi,””yoğun işim var”. İkinci aradığı kişiyse,’başka bir yerde olduğunu ‘ söyledi.Kimse,arabasına binip de,acil bir hastanın başında koşturmak istemiyordu.Bu kez tanıdığı bir taksiciyi ve doktoru aradı.Onlar da görevlerini yaparak Ana’yı hastaneye yetiştirdiler.Dostlar ki,nice sıkıntılarında,hep onu bulurlardı; o da,elinden geleni yapardı.Aradığı insanlardan ilki,bir insanın yardıma ihtiyacı olunca,çıkartıp para veren biriydi.Birine para yardımı yapmak,eğer paran varsa,kolaydır. Verirsin, rahatlarsın.Aklına geldikçe de,yardım etmenin iç huzuru sarar seni.Ama birine vermenin ötesinde yardım etmek,ilgilenmek,kolay,yani eskilerin ‘meşakkat ‘ dedikleri şey kolay değildir.
İnsan,zorluklarda,çaresizliklerde gerçekleşiyor.Savaş,ölüm harmanı; işte orada gerçek oluyor insan.Başkaları için ölürken; arkadaşını kurtarma yolunda kurşunlanırken insan büyüyor.Özveri:hiçbir dostluk,sevgi ve aşk onsuz gerçek olmuyor.
Kadınlar koğuşunda,refakatçi olarak kaldığında,odada ağızsız dilsiz üç hasta daha vardı.Başlarında da üç tane refakat eden kadın.Yoksul insanlardı. Aralarında tek erkek olmak biraz tuhafına gitti.Bir şekilde sandalyelerin üzerinde uyuyacaklardı elbet.Onların arasında ne yapacağını bilemedi.Ananın altını almak,yıkamak falan gerekiyordu.Birileri,koridorda,yoğun bakımda yatan,doktorun “umut yok” dediği yakınlarının ölmesini bekliyordu gece gündüz.Fukara yeriydi hastane.Kimileri,içerde yatan babasının öldüğü anda,koridorun orta yerinde,ne tarafa gideceğini ve ne yapacağını bilemeden,donakalıyor,kan çanağına dönmüş gözleri dehşetle ayrılıyordu.Ansızın çığlıklar çarpıyordu koridorların duvarına.
Çıkıp,hastane bahçesinde arada bir sigara içiyordu. sıkıntıyla; ama arayan Ankara’dan Orhan telefon etti, “yardım lazımsa geleyim Abi”.Orhan ona sonradan sonraya “Abi” demeye başlamıştı.1988’de Artvin’de öğretmenken tanıştığı,jeoloji mühendisi.Meslektaşları arasında,”birileri,”bu adam gizli örgüt üyesi buraya özellikle gönderildi” gibi yaygaralar yapınca,herkes ondan kaçmış,hiç kimse konuşmamıştı.Yalnızca Orhan kalmıştı yanında.
Bundan dört beş yıl önce sıkı bir depresyona yakalanınca, karısı telefon edip “Abi acele gel,Orhan ölüyor” dediğinde,yaşadığı köyden hemen İzmir’e gidip ona sahip çıkmıştı.Orhan,intihar etmeyi düşünüyordu o zaman.Demişti ki,”ben ölürsem kızım sana emanet”.Orhan ölmedi,depresyonu yendi,işlerinde başarılı oldu. Başka da arayan yoktu.
Odaya döndüğünde,ana,ağızsız dilsiz yatıyordu.Yoksulluktan gelen köylü kadınlar dedi ki:”kardeş sen merak etme,ebeye biz bakarız,altını da alırız,yıkarız da.”.“Ben gece sizin rahatsız olmanızı istemiyorum” dedi.”belli bir saten sonra dışarıda dururum, bir şey olursa bana çağırırsınız”
Anadolu insanının kadınları böyleydi işte.Her yerde yoktu artık bunlardan.
Yıllar önce,bir İzmir’den dönüş yolculuğunda,yakın köyden Apiş Emmi’yi görmüştü yan koltukta.Apiş Emmi’yi çevre köylerin hepsi tanırdı.Yıllarca,eşek arabasıyla köy köy çerçilik yapmıştı.Şimdi İzmirde çalışan çocuklarının yanından geliyordu.Yanında bir asker oturuyordu.Yanındaki asker hiç konuşmuyordu.Arka koltukta oturan ve ona refakat eden iki asker daha vardı.Onların anlattığına göre,askere gitmeden önce biraz safmış; belirli ruhsal sorunları varmış. Gitmemesi için bir rapor falan almamış yakınları ki,o durumda askere gitmiş. Olan aklını da orada kaybetmiş.Artık nereli olduğunu bile bilmiyordu.Köy yerinde,askere gitmek hem gençleri,hem aileleri için bir onur meselesidir. Gitmesine önayak olmaları bundan olmalı.Gerekli tedavileri yapılmıştı.Şimdi de tek başına dönemediğinden yanındaki askerler götürüyordu onu köyüne.Hasta asker,Apiş Emminin kucağına yatmış uyuyordu.O da bir bebek gibi elini askerin başına koymuş okşuyordu.Anadolu İnsanı böyleydi işte.
Gün olup onun bir hikâye olduğunu öğreneceksin.İçi boşaltılmış bir kavramın orta yerinde yapayalnız kalacaksın:dostluk.Aşk da öyle değil miydi.Her defasında,güzel anların paylaşıldığında güzel,zorluklarda tökeziyen,kapaklanan; bir yalan.Ay bir masal prensesi gibi,gecenin merdivenlerinden inip, süt akı denize ayaklarını sokarken,yeminler eden sevgililer nerede şimdi.
Büyük şehirler bıraktın ardında.Büyük şehirlerde yaşanan uzun yıllar.Sayısız anıyı paylaştığın onca insan; neredeler şimdi.Hani seni aramayınca küstüklerin,sensiz edemeyenler.Hani,bir yanlış yapmak üzereyken,utanma duygunun ortaya çıktığı,kendini sorumlu hissettiğin dostlar.Nerdeler şimdi.Çok umursadıklarının ne kadar umurundasın ey şair.Dost dediğimiz insanlara duyduğumuz sorumluluk duygusu değil mi bizi biz yapan biraz da.. Kaç doğrumuzu yapmaktan vazgeçmemize sebep olanlar, nerede şimdi.
İçinden geçtiğin,içinden geçen şehirlerin ne kadar umurundasın şimdi.Bir yerlerde,o yerler nere olursa olsun,dünyanın bir köşeciğinde,yaşadığın kovuktasın.Yaşadın bütün ayrılıkları,bütün hasretlere yandın.
Ya hani,insansız bir cennette tek insan mutlu olmaz derken,en güzel yaşamlarda yanı başında olmasını istediğin dostlar...Anladın mı şair,Yalnızlık atıdır şairin ve onun sırtında sonsuz arayışını sürdürür,gözyaşları yağmurunda bazen; bazen yüreğini ölümün avuçlarında en çok sen duyarak..
Her kent bir yolunu bulup,seni tükürmüşse,denizlerin kıyıya vurduğu bir odun parçası gibi.Kalmışsan her defasında yerleşik hayatların güvenli korunaklarının dışında.Aslında sen seçmedin bunca deli yaşamaları; aslında kimse seçmez acısını.Hayatın en uç noktasında denenip de,ateşleri yanmadan geçmeden aşka nasıl aşk denir.Sadece tatlı sözlerle,hoş davranışlarla aşk aşk olur mu.Güzel sözün hoşluğu kadar,kırıcı sözün acısını da kaldırabilmelidir; kolay değil öyle.
Abartma,elbette o insanların bir kısmı,şu an senin nerede ve hangi durumda olduğunu bilse,elbette arardı; abartma.İşte tam bu noktada,her şey tükenmiş gibi,tüm geçmişinin üzerine bir çarpı koymak,yakışmıyor sana
Zor gününde yanında olmak,ne kadar bize özgü bir kavram.Zor gününden haberi olup da yanında olmayan sevgiliye yar mi denir,dosta dost mu,kardeşe kardeş mi..
Günler sonra,anayı alıp köydeki eve getirdiğinde,ana her ne kadar yerinden kalkamasa da,doktorların verdiği umutla doluydu.Ancak burada,her zaman yanına gelip gidenler,gelmediler.Abisi Almanya’dan gelmişti,bir hafta önce.Hastaneye bir defa uğramış,sonra kendi işine gücüne dalmıştı.Bir saatlik yoldan taksi tutarak getirdi anayı,Abinin arabası olmasına rağmen.Şimdi Anaya tuzsuz yemek gerekiyordu.Bir kaç kez yenge yaptı getirdi.Ananın altı değişeceği zaman bir defa Abiyi aradı,birlikte değiştirdiler.Bir kaç gün sonra,yeni bir kontrol yapıldı.Akşam evde otururken,dedi ki; ”Anamı tıp fakültesine götüreceğiz.Orada bazı testlerden geçmesi gerekiyormuş”.Hiç oralı olmadı kimse.İçerde başkaları da vardı.Yenge ve Abi o kadar yüksek sesle konuşuyor kahkahalar atıyorlardı ki,Ana “ bu kadar gürültü etmeyin “dedi cılız sesiyle.O da “vallahi bir düğün kalabalığı kadar sesiniz çıkıyor “ dedi gülerek.O anda Abi ve Yenge kalktılar.Yenge; ”Hadi gidelim “ dedi “Kibarca kovulduk”. Gittiler.
Anayla yapayalnız kaldı.Aslında ne yemek yapmasını bilirdi,ne ev işlerlinden anlatırdı.Ancak denedi,yapabildiği kadar yaptı.
İnsan bu zamanlarda yaşıyor o kimsesizlik duygusunu.Hayat ister tanrının yaptığı,isterse kendi kendimize karşı bir sınav olsun.Sonuçta bir sınav.Önümüzde hep engeller olacak ve biz onları aştığımız sürece,kendimizi de aşmış olacağız. Başka türlü nasıl büyür ki insan.Seni,aramasını beklediklerin aramayacak,herkes yapayalnız bırakacak çaresizliğinde; ve oradan daha dik çıkacaksın bir sonraki basamağa.Bileceksin ki,zaten hep yalnızdın.Bileceksin ki, yalnızca kendine güvenmelisin.Kim ki,sana gerçekten yalnız olmadığını hatırlatır.İşte o dostundur.Dost olunmadan ne kardeş olunur,ne akraba ne de sevgili...
Aşktan daha sihirli bir söz var mı,su gibi,gün ışığı gibi dokunduğu yere yaşam versin.Var elbet,olmaz mı; işte onun adıdır umut.Ne aşk aşka benzer umutsuz,ne yaşamanın bir tadı vardır.Tükeniş noktasıdır umutsuzluk. Umutsuzluk noktasında, söz edilemez ki mutluluklardan. Umutsuzluk, diri diri gömülmek değil mi kendi içindeki sonu gelmez karanlığa.
Aşkın katili olan canavar sistem, umudun da katilidir.Aşk gibi,mutluluk gibi,umudun da sahtesini sahneye koyalı çok olmuştur.İnsanlığın binlerce yıldır yarattığı,iç dünyamızda kök salıp,yaşamı anlamlı ve bizi insan kılan, tüm kavramlar gibi,umudu da tersine çevirip,bir kandırmacaya, gözbağcılığa,bir abrakadabraya döndürmüştür sistem.
TV dizilerindeki evler mükemmel,kadınlar tam da herkese güzel diye,erkekler tam da herkese yakışıklı diye yutturulan ölçülere uygun.Mobilyalar,yollar, yemek sofraları,aşklar,giysiler sanki bu ülkenin gerçeğinden değil de başka ve hayalî bir dünyadan kopyalanıp yapıştırılmış gibidir.Olmak istediğiniz,insan oradadır,yaşamak istediğiniz aşk,yaşam; düşlediğiniz ev,hep orada.Binlerce reklâmla bombardıman edilen bilinçaltınız, özlemlerinin somut olarak gösterildiği yerle sizi özdeş kılar.Umut,hep ileri zamanlardan gelmesi beklenen ama bir türlü gelmeyen güzelliklerdir.Aklımızın köşesinde,düşlerle beslediğimiz o serabı terk edemeyiz bir türlü.Yaşamaya olan bağımızdır çünkü.Ama insanca olmayan,canavarca olan,bir hayat boyu insanları asla ulaşamayacakları hedeflere yönlendirmektir.Sistemin yaptığı da tam olarak budur.Milyonlarca,milyarlarca insan,asla ulaşamayacakları isteklerle doldurularak programlanmış,onları kovalayan birer robottur artık.Onlara aşktan,umuttan,mutluluktan söz eden yazıcılarsa,sadece sistemin aşağılık birer uşağından başkası değildir.Sanki kaçınılmaz olarak gelecek olan ölümlerini geriye atmak için,her yola başvururken,can havlinin acımasızlığını taşıyanlardır onlar.Egemenliklerini bilimin tersine daim ve ölümsüz kılmak için,her şeyi yok ederler.Bütün firavunlar ve diktatörler,hükümranlıklarını biraz daha sürdürebilmek için,ellerini insan kanıyla yıkamıştır.Onlar için aşk yoktur zaten.Onlar için aşk olsa,onlar birer zulüm makinesi olmazdı.Bu nedenle korkarlar sahici aşklardan.Sahici umudu yok etmeden,nasıl kandırabilirler kalabalıkları.Tek onların egemenliği devam etsin diye,her gün bir yerlerine dünyanın,gökten bombalar yağdırılır.Binlerce insanın ölümü,hangi silah tüccarının umurunda olur ki.Ormanların yanması,doğanın dengesinin bozulması umurunda olur mu, yapacağı binalardan kazanacağı paraların sonsuza dek akmasını isteyenin.Ozon tabakasının delinmesinden daha önemlidir,buna sebep olanların çıkarları.Sahte umutlar,sahte aşklar,sahte mutluluklar olmadan,kalabalıklar nasıl uyutulabilir ki.Milyonlarca insan,dünyanın kıyılarında köşelerinde,kendi acılarıyla baş başa kaldığı bu zamanlarda artık ne dostluk kavramı insancadır,ne de arkadaşlık,ne de aşk.Bütün batan gemilerden hep fareler ilk başta kaçar. İşte tam da o noktada yüreğinin gönderinde dalgalanmalı umudun bayrağı.Bütün olumsuzluklara rağmen dimdik ayakta durduğun kadar yaşama katılmış olursun.Mademki seni diz çöktürmek isteyen bir devrandasın,o halde dik dur,dik yürü; çünkü zavallılaşmak,insanlıktan çıkmaktır.
Ölüm dedikleri,bir gün her canlının başına gelmeyecek mi.Herkes bir gün sonsuz akışa katılacak.Güzel bakan gözler de toprak olacak,namuslular da namussuzlar da.Yolunu dürüstlükten yana seçmeyen için ne umut vardır ne aşk ne de dostluk.
Köyün en saf kadınıydı Ayşe.Akşama kadar bahçe tarla dolaşır,evdeki ineklere ot toplardı.Yine de kıymeti bilinmezdi.Bir bakarsın köyün bir başında,bir bakarsın başka birinin kapısında çalışıp yardım ediyor.Başkalarına iş yapar ama hiç paradan söz etmezdi.Zaten ne sayı saymayı ne de para hesabını bilirdi. İlçede tek arabacılık yapan kocası da karısından çok aşağı değildi saflık konusunda.Bir defasında Ayşe’yi fena halde dövmüştü.Kafası gözü kırılan kadın,ayazın bıçak gibi kestiği bir kış akşamı yollara düşmüştü.Tükürsen,yere buz düşer bir akşam karanlığında,köyü terk etti.Akşam soğuğunda taksiyle işten köye dönüyordu.Araba zor yürüyordu buz kesmiş yolda.Ansızın Ayşe’yi gördüler. Durdurup aldılar arabaya.Yolda gelirken,donmak üzere olan,eli yüzü kan içindeki kadın olanları anlattı.Doğruca onların evine geldiler,Ayşe’yi zorla indirdiklerinde dışarıya çıkan kocasına,”eğer bu kadına bir daha dokunursan seni içeri attırırım,bir daha da yıllarca çıkamazsın “ dedi.Onun en iyi anlayabileceği dil buydu,bir daha da karısını dövdüğü duyulmadı.Şimdi,bu zor zamanda,çıkagelip işleri tutmaya başladı evde.Ev topladı,patates soydu,bulaşık yıkadı.İşe yaradı.Hayatının karanlık döneminde Hızır oydu.Sanki kendi işi gibi her gün geldi,büyük bir sorumluluk duygusuyla bir şeyler yapmaya çalıştı,yardım etti. Başka da kimse gelmedi.Aslında tuhaftı,gelmeyebilirdi o kadın.Neden böylesine bir sorumluluk duygusuyla köyün ta öbür ucundan geldiğini,hiçbir zaman,tam olarak anlamayacaktı.Ancak,gerçek insan değerinin kimde olduğunu anlamak konusunda,sıkı bir dersti bu davranış.
Hayatın yol ayrımları çoğu zaman bu kadar acımasız olaylarla kazılıyor. Aynı yolda birlikte yürüdüğün insanlarla,aslında ne kadar uzak,ne kadar farklı ve başka olduğunu görüyorsun.Ve ne kadar da yalnız.
Aynı yerde yalnızlığın bekliyor seni
Aynı yerde düşlerin kırılmış oluyor
Aynı yerde ayrılıyor yollar
Ve o yeri,hayatının her hangi bir yerinde ortaya çıkan bir zor zaman hazırlıyor,acı dolu,sıkıntı dolu bir olay.
Arkadaşınla
Kardeşinle
Yârinle yol ayırıyorsun
İnsanın aklına gelmez mi.dalgın,büyülenmiş gözlerinde gülücük çiçekleri açtırarak,saçlarına,parmaklarıyla tek tek incitmeye korkarcasına dokunan kadın.Ansızın bir akşamüstü,uzak bir yerde,geçip de gitmiş zamandan kalan bir bakıştaki o derin aşk,insanın aklına gelmez mi.Ancak nasıl oluyor da,bütün hayatını uzatır gibi dudaklarını sana uzatan kadın,zor zamanında seni yapayalnız bırakıyor bu dünyanın ortasında.Riya denilen şey,şeytan kadar aldatıcı oluyor demek ki.Bütün aldanışlar melek maskesiyle giriyor ruhumuza.Bütün yalanlar,gerçekten daha gerçek giysilerle bizi aldatırken,duygularına maske takanlar en çok yaralayanlar oluyor.Kim bilir,karşınızdaki insan bile,gerçek anlamda duygularının ve kişiliğinin farkına,sizi çaresizliğinizde bıraktığı zaman varıyor belki.Berbat bir ruh hali olmalı.
Günler kırık bir kağnı gibi ağır ağır geçerken,yaşlı Ana da yavaş yavaş canlanmaya başladı..Önce tuvalete kadar yürüdü,sonra da mutfağa kadar.Bu kadarı da güzeldi.Ana ölümden dönerken,o noktada,bir sürü insana bakışı değişmişti oğulun.Başka bir yol ayrımı yaşamıştı.Artık,kesin biliyordu,yalnızdı,Bu dünyada tam da aşk var diyeceği sırada,onun aşk olmadığını görmüştü. Önündeki kitabı aralayıp karşısına çıkan şiiri yavaş bir sesle ezgin ezgin okumaya başladı sigara dumanlarının gümüş halkaları arasında..Dışarıda,karanlık gecede,köyün köpekleri yalnızlığa havlamaktaydı:
SENİN KORKULARINI, BENİM İNCELİĞİMİ..
Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
Senin Korkularını Benim İnceliğimi
Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık.
O küçük ölüm!
Usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.
Ben bulutları gösterirken,
“bulmacanın beş harfli yemek sorusuna” yanıt aramanla halkalanmış,
“Aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı”
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
“bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ”
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.
Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
Boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....
Ne mi yapacağım bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
Şiir yazmayacağım bir süre,
Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.
Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.
Falcı kadınlara inanmayacağım artık.
Trafik polislerine adres sormayacağım,
Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye....
Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
Şükrü Erbaş
ADNAN DURMAZ
23 Ekim 2006
Kayıt Tarihi : 24.10.2006 14:29:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Adnan Durmaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/10/24/caresizlik-duvarinin-onunde-yol-ayrimlarinda-kendini-yalnizliga-buyuterek-bazen-ogullar-analarini-dogurur-hayata-duz-yazi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!