Vatanî görevim boyunca sesi güzelliğinin aks-i sedâsı gibi kulaklarımda çınlayan bir tanecik sevgilim Sedâ,
Uzun zaman oldu ki sana karşı olan duygularımı layıkıyla ifade edemedim.Günlerdir derin derin düşünüyorum; yüzyıllar boyunca aşıkların mekan tuttuğu,şairlerin ilham aradığı koca İstanbul da en şanslı aşık benim galiba.Zira talih seni benim için asırlar boyunca zümrüt ve elmas mahfazalar içinde saklamış.Eğer Mecnun Leyla’yı değil seni görse çöllere düşmekle kalmayıp deryalara salardı kendini.Kerem Aslıyla değil seninle karşılaşmış olsa yalnızca ciğeri yanmaz külleri havaya savrulurdu.Şairler sana şiir yazmak için yarışırlardı.Fakat senin şu şanssızlığına bak ki layık olduğun onca güzellik varken benim gibi sade bir insanda mutluluğu yakalamaya çalışıyorsun.
Senden kilometrelerce uzakta,sensiz bomboş kalan hayatımda hayal dünyamı tezyin eden yine senin hayalin.Sarmaşıklarda saçlarını,manolyalarda kokunu,kirazlarda dudaklarını buluyorum.Gözümü her kapayışta gördüğüm yalnız sensin.Rüyamda senden öncesi ve senden sonrası yok.Bu büyük sevgi kaybetme vehmini getiriyor bazen; acaba diyorum o da beni gerçekten seviyor mu? . Papatya yapraklarına soruyorum..seviyor,sevmiyor,seviyor,sevmiyor,…sonra teselli ediyorum kendimi..bu büyük sevginin karşılıksız kalmasına imkan var mı diyorum? .
Ümit Yaşar’ın Ayten de yaşadığı gibi yaşıyorum sende; saatim her zaman ya Seda’ya beş var, ya Seda’yı beş geçiyor.Günlerden Sedaertesi, mevsimlerden Seda.
‘Şimdi İstanbul’da olmak vardı anasını satayım’, seni bağrıma basıp Galata Kulesinden Hazerfen Ahmet Çelebi gibi Üsküdar’a uçmalı, Çamlıca tepesinde çaylarımızı yudumlarken gözlerim gözlerinin derinliğinde Adalarla Bostancı arasında demir atmış gemiler gibi demir atmalı, Eyüp’te iki nefes maneviyat solukladıktan sonra bakışlarımız Haliç’e dalıp eski Altınboynuz güzelliğini kaybedişine üzülmeli, Nedim’in aşklarının Sadabad’daki akislerini bulamayışımıza esef etmeli idik.Ama gel gör ki sen bidayetini yaşadığımız ve istikbalini yaşamayı ümit ettiğimiz o güzel beldedesin, ben ise sazlığından koparılmış bir kamış misali Ağrı’da ayrılıklardan dem vurup ney gibi inlemekteyim.Vatanı müdafaa aşkıyla sınırda nöbet beklediğim demlerde mehtabı İstanbul’un yedi tepesinde süzüldüğü kadar sıcak bulmuyorum.Ay, doğunun soğuğundan halesi kırılıp düşmüş, bütün çıplaklığı ile karşımda duruyor.Bu zifiri soğukta içimi Seylan çayı gibi yudum yudum ısıtan yalnız sensin.İhtimal ki sılaya vazifenin zorluğu,ağırlığı ve bir de senin aşkının içimdeki yangınıyla pişmiş olarak döneceğim.
Keyif ehline kahve Yemen’den gelirmiş; benim gibi aşk ehline ise en büyük hediye senin kahverengi gözlerin olsa gerek.Bana yaşama gücü veren aşkından dolayı bir gün öldürülecek olursam, zülüflerini kement edip öylece dâra çekilmek isterim.
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
güzel bir aşk mektubu kutlarım
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta