İlk şiiri ‘Sessiz Kız’ı henüz 14 yaşındayken yazdı. 1974 yılında, "yatılı gövdemin ilk yarası" dediği Kuleli Askeri Lisesi’ne başladı. Yedi yıl kitaplarla durdu, gurbet burcunda gezindi. 1981’de teğmen oldu ve Amasya’ya tayini çıktığında ‘Yağmur Fotoğrafları’nı çekmeye başladı. Şiirine; tarih, ırmak ve şehzadeler usulca sokuldular. 1984’te, çektiği fotoğrafları tab ederek, ilk şiir kitabı olan Yağmur Fotoğrafları’nı yayımladı. Bir süre çeşitli yerlerde askerlik şube başkanlığı yaptı.
Yağmurlarla konuştu, dağlarla selâmlaştı, içinde hep İsta ...
I.
nasıl tanınabilir yüzüm seninle
böyle bırakıp gittin ya beni
dalgın bir kuğuydum, oyalanmadın
sesinin rengine hapsettin beni.
yeniden bir şeyler yazmak istiyorum, yeni şeyler
kargışlanmamış bir şeyler
nehrin kızını yazmak istiyorum nehri öpen dudaklarını
kaçak bir güvercin oluyor yüreğim, bir rüzgar
güz, hırkama altın ışıklar bırakıyor, kendimi şehre bırakıyorum
ve yüzümü çiğ düşmüş kelebek kanatları sarartıyor hasta kızlar, kör bekçiler
bir geyik aşkımızı genişletmişti
gölgemize uyanan leylaklar
eteğine işlediğim saka
elim var mıydı sana bakan kör kuşlar gibi
seni alan bu gözler/kaç trahom geçirdi
kaç kırlangıç besledim balkonumda sevgili.
bulvarda bir zambak uyanıyor
usulca küsüyor bir yaprak dalına
ağzının yarısı tütüne kesmiş bir işçinin adımları
kardeşimin gülkurusuna boyadığı kundura
sevdiğimin ağlatan mektupları ve adı
üzerimde bir emanet gibi duruyor.
mutsuzun biriyim işte.
tek parça kaldı sandalım,
sağır balıklar gibiyim denizin uğultulu yüzünde
(efendim eğiliyor aramıza bir değirmen gülü/küskünüm.)
sahi beni biliyor musun?
bir gençlik sayıyor musun gözyaşlarımı?
gün biterdi gözuçlarımda saçlarının şiddetine sokulurdum
gözlerine karşılık vermeye gelirdim ardımda şehirler bırakarak
eline hangi çiçeği alsan suyun hükmü kırılırdı, duyardım
hangi şekilde bıraksan da gövdeni uykusuz kalırdım.
adını ağzımda köz tutar gibi tutardım, ölüm
harfi harfine çınlardı akşamları alışırdım
çıplak ve yorgun atların kesik soluyuşları
gecede kırgın bir süvariye neler anlatırsa
bir kış odasında, doğrulan kırmızı güle
ve utanan akarsuya eğilerek, sevgilim sana
uğultumu sundum, ağladım, dilimde sarsılmış kırağılar
Meğer dostluklar da anayollara atılan bir çiçek demeti gibi hüzünle ezilirmiş
Meğer sevgili kardeşim bu resimde oldukça mutlu görünmeliymişim ben
Yanağımı bir kaynağa yaslarcasına tutmalıymışım karımın omuzuna
Elim sana ait bir çaya şeker atar gibi tereddütsüz ve işlek olmalıymış
Gözlerimde birşeyler infilak etmeliymiş; bir yıldız kayarcasına, bir suna
Alnıma kuşlar birikiyor alnımdan hüzünler uçuyor
Elimin yarısı dağılıyor, hiçbir ucunu tutamıyorum hayatımın
Artık beni anlatacak kadar yağmur yağmıyor sokaklara
Artık ne söylesem yaşadıklarım üzerine kaygılarımdan
Sıyrılarak
Askeriyeden ayrıldım Alâeddin Abi
Dalına küsen bir yaprak gibi / kapı aralandı ve çıktım
Görülmüştür damgası silindi yakamda
Ne karakolda nöbetim, ne de suya atılacak mektuplarım var
Şu sıra seni özlüyorum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!