Fazla geriye gitmeden, 1970’lerden sonraki Türkiye’nin ekonomik sorunlarına bir göz atmamız bile, bugün Anayasa oylaması konusunda nasıl tavır almamız gerektiği konusunda bize sağlam ipuçları verecektir.
60 anayasasını tanıdığı kısıtlı haklarla bile, 60-70 arası işçi ve emekçi kesimi ekonomik ve sosyal haklar mücadelesinde belli ilerlemeler kaydetti.
Sermaye birikiminde bol karlara alışan tekelci sermaye çevreleri karlarından taviz vermek istemeyince sık sık sıkıyönetim ve değişik baskılarla sınıf mücadelesinin önünü tıkamaya çalıştılar… (o günleri yaşayanların çoğu bunları bilir. Sadece hatırlatmak amacıyla yazıyorum.)
1970’lerde ard arda kurulan MC (Milliyetçi Cephe) hükümetleri gibi… Buna karşı 15-16 haziran olayları gibi işçi direnişleri de bütün bu baskılara karşı, egemen güçlerin rahatça oyun oynamalarına izin vermedi…
Ardında 24 Ocak kararları gibi ekonomik kararlar alındı, o zamanın sınırlı demokrasisine rağmen bu kararları da uygulamak kolay olamadı. Kararları uygulamak için ülke çapındaki olağanüstü hal tedbirleri bile sökmedi…
Uluslar arası sermayenin temsilcilerinde o zamanın Mersedes şirket yetkilisi İstanbul’un ünlü otellerinden birinde işverenler ve Hükümet temsilcileriyle yapılan toplantıda, konuşmalarını hatırladığım kadarıyla aktarmak istiyorum:
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim