Tüm şiirler ağlatıyor İstanbul’u
Demedi deme
Âşıkların nazarına gelecek çil çil kubbeler
Kurursa boğazı İstanbul’un şaşırma!
Yanarsa Fatih, Gaziosmanpaşa,
Kalkıp kaçarsa Şeyh Galip mezarından,
Belki de yeryüzüne gelmiş
En büyük fitneydi aşk
Mesih-i Deccal’di o
Tek gözü kördü aşkın
Söyleyin, hepimiz kör olmadık mı?
Hani gözyaşı insanın boncuk boncuk akar ya,
İşte öyle sevmiştim seni, kahve gözlü papatya!
Bahar yağmurları saçlarının örtüsü,
Dinle, bak! Beni anlatıyor gece gündüz semaya
Yüreğim cennet gibi serilsin ayaklarının altına
Parmakların dokundukça kalmasın üzüntüsü
İkimizi alsak da şöyle
Uzak şehirlerde
Ya da kuytu kasabalarda
Baş başa bıraksak
Ah, bu ikimiz!
Yılların kavuşamayanları…
Nurunu bekleyen bir sevda kölesiyim
Bakışına hasret kıyılarında ülkemin
Gönlümde taşırım sevda yükümü
Gel bir ucundan da sen tut
Ne kölelik kalsın ne efendilik
Yolumuz ebedi hürriyete çıkacak
Sen yoksun diye
Torununa masal anlatan dede
Üzgün
Gelmeyeceğini biliyor mevsimler,
Martılar üzgün
Gündüzler perişan yoksun diye,
Yine gözlerinin hayali düştü perdeme
Gecede eski bir güftenin hüznü var
Bir çığlık ruhumun sessizliğini bozar
Hayalimdeyken gözlerin, girer yüreğime
Çıkamıyorum karanlık odamdan
Gittin ve ardında bir şair bıraktın
Bahçelerde gül mahzun
Lalezarda başlar eğik
Bulutlarda yağmur üşür,
Damlalar soğuk soğuk
Levh-i mahfuz gözlerin
Ben yazarım derinlerinde
Kaderim nakış nakış işlenmiş
O masum gözbebeklerine
Levh-i mahfuz gözlerin
Öldüremediğim kederim
Bir şeyler yazayım diyorum
Sözler dikiliyor karşıma
Kağıt düşman, kalem zaten nankör
Ben ki serseri kurşun,
Değecek yer arıyorum
Zararlıyım şu sıralar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!