Ben aslında burada değilim! Yalnızca bir suret bu... Saydam bir duvarın arkasından, öteki hayatlara bakıyorum. Sanki; baş rollerden birinde benim bulunduğum bir film bu... Bütün bilinçlerin açık, her kesin uyanık olduğu saatler “prime time”. Ve oynanan filmler içerisinde, benimkisi bir “hit” çalışma. Sonra, uyku başlıyor. Tüm oyunlar gibi bu da, ertesi gün kaldığı yerden devam etmek üzere, beklemeye alınıyor. “Arkası yarın”, oysa, yarın her şey aynı olacak!
Derinliği olmayan, yaşama örgüsünün, “iki ters bir düz” motiflerinde, durağan, sabit ve hiçbir yere gitmeyen, bir varolma durumu. Onlarca insan “iki ters bir düz yaşıyor”. Ve “Ben varım “sanıyor (!) . Oysa, ben yokum! Hele siz, hiç olmadınız ki...
Yüreğimden kopup, akıntıya ters, inatla devinen çığlıklarım, bir tek, benim kulaklarımda ses oluyor. Öteki yaşamlar, kendi doğal(!) oluşumlarına, paralel gelişen kurgularına öylesine sahip çıkıp koruyor ki; bütün zorba ve dayatmacı yapılanmalarına paralel olarak, başka bir şey görmeye yanaşmayan tüm gözler kör, kendi sesleri dışında ki bütün seslere kapalı kulaklar sağır...
Aslında, “doğru ve ilkeli” yaşamak için, öyle kalabalık insan topluluklarına gerek yok. Hatta, bir ömrün acıklı(!) ve yenik öyküsünü,300 kelimeyle öğrenilmiş ana dilimizde, kimsenin bilmediği başka binlerce kelimeyle anlatmaya da gerek yok. Bakınca gören bir çift göz, sevmesini bilen bir yürek ve her şeye, hatta, kendisine rağmen direnen, bir tek adam yeter. Uğurunda, birkaç hayat harcanacak ve o en son solukta bile, avuçlarında ölmenin mutluluğu ile gurur duyulacak, tek bir adam...
Eğer sevemiyorsak; daha da önemlisi, bir şekilde ulaşıverdiğimiz, hayatın bize sürpriz armağanı gibi gelişen sevdalarımıza ait duyarlılıklarımızı, incecik cam bir mahfazada korumak adına, olmaz fedakarlıklarımız yoksa; yaşamak dediğimiz durum, bizim için, bir kazanma(!) ve kaybetme serüveninden oluşuyorsa, biz yokuz ki... Hatta, hiç olmadık!
Mutluluk düşlerimizin, kadere(!) fatura ettiğimiz, kırıklıklarla bezenmesinin tek bir nedeni var bence; Uğruna, onlarca masalın yazılıp, şiirlere ve şarkılara konu olmuş, bir dolu sevda hikayesine ait kahramanlara öykünen duruşumuza, sonuna kadar sahip çıkamamamız... Bizim de, onlara ait hayatları, bir sinema perdesinde, sonraya iz bırakmayan oyunlar gibi algılamamız ve kendimize pay çıkaramayışımız.
Ben, onlar uyanınca, uykuya dalıyorum. Onlar –ki bu kurgunun bir parçası- hem çark, hem dişli, hem de öğütülen olmaya razı hayatları ile asla parçası olmak istemediğim, sığ, derinliksiz ve atıl puzzle’ın, görünüşte var insancıkları... Aralarında olamadığım için, saydam bir camın arkasından bakar gibi, dışarıdan, olabildiğince uzaktan ve özenle değmemeye çalışarak, öteki hayatları izliyorum. Müthiş bir savurganlıkla tüketilen, yalan-yanlış ilkelerle bezenmiş ve kimse adına bir şey üretmeyen hayatlar, ait oldukları bireyi var kılmaya yetmiyor.
Herkes, beni burada sanıyor! ...
(07/10/2002 MERSİN)
Özgür HatemKayıt Tarihi : 7.10.2002 03:04:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Özgür Hatem](https://www.antoloji.com/i/siir/2002/10/07/burada-degilim.jpg)
TÜM YORUMLAR (3)