Göğsümde kanat çırpan felaket uğultuları,
Dağların üzerine kar düşünce,
Sıra Selviler gibi uzanır.
İnadım ve kemikten daha sert yalnızlığım.
Baharın rayihasına kapılmamış.
Donmuş toprak kadar küskün.
Var olanın dayanılmaz hissizliğinde,
Bulvarlara dökülüyorum yalın ayak.
Anaların pencere önlerinde,
Devleşmiş gölgesini izliyorum.
Yalın kat bir don için.
Kaldırımlarda çıplak ve vakur çocuklar.
Kara bir ağaç gibiyim köklerinden bağlı
Her şey harp düzeni alıyor
Tutamıyorum katı bir çağ bu
Dere yatağına sığınıyorum
Söze, öze sığınıyorum
Mitralyöz gibi kelimeler
Bugün ölmek üzere olan bir adamın sakinliği var üzerimde.
Bir o kadar ki,
Yetişmeyen umutlarında telaşı.
Yazmanın zor olduğunu savundum hep.
Yazmak inat etmektir.
Yazmak nefes almaktır okyanusun altında.
Alıştım artık gırtlağımda bileyli bir ustura ile yaşamaya
Hüseyni makamında sela beklentisi yaşıyorum
Vardiya yemeğinde çıkan elmayı
Gazete kağıdına yağlı ellerinden leke geçmesin diye sarıp
Utangaç ve küfür eder bir eda ile
Evladına götürmek için cebine koydu bir baba
Tak
Tak
Tak
Saat mi? Topuklu ayakkabı?
Masaya vurulan kalem sesi?
Yanlış!
Birden olmalı her şey
Henüz daha yıkılmadan Anadolu
Tutup elinden Akdeniz'e götürmeliyim seni
Bir portakal ağacı altında oturmalı
Sen yorgunluğunu atarken üzerinden
Ben seni izlemeliyim
Öykü böyle başlasın işte söylüyorum
Yoktunuz önceden - bir anne ve rahim
Rahman-ı rahim
Bulduğunuz değil doğuranınızdı anne
(Öldürdüğünüz değil yaşatan)
İt bağlasan durmaz bir ömür
Biz nerenin insanıyız bayım
Nerede sırıtmayız, ötekileşmeyiz
Yüzüme baktım, kum vardı
Doğanın makyajı sefilliğin alışığı hani
Sahi bayım biz nerenin insanıydık?
Yolculuklar gürültülü kalabalıklara, kalabalık sessizliklere
Varacağım yere ziyafet diyorlar
-Bilmiyoruz(lar)-
Onlar dua ediyorlar yolda yarınlar için
Geçmişe sövüyorum kaç asırdır
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!