Bu fukaranın sadrı ateş gibi

gelip huzurunda dirilsem
seninle tecelli etsem bir kez daha
yırtılan gökten yağmur şelaleleri yağdıran
bir mecnunun gönül kavuran ahıyla
kapını çaldıkça boş çevirmesen na çareyi
kapına geldikçe hoş etsen
sırrına sır eylesen …

hep senden izler arayıp dururum
yek nefes yek nazarınla
ufkun grubu kıpkırmızı tüllenirken
her lahzana müptelayım

hayli zamandır hastayım
bu fukaranın sadrı ateş gibi
bir çeşit yağmur beklerim
izzetinden seherlerde
bu meczuba şifa gibi gelsin diye

vakit seher artık
yeşil yemyeşil baharlarım var
orada neşe çığlıklarım
vuslat nidasıyla yankılarım
gün be gün sıcak sancılarım var benim

kış gitti, geldi bahar
sana gelir gibi sükun kaplar ruhumu
dem be dem saba rüzgarlarıyla
şafaktan düşsün artık nurun
önce göklere, sonra suya sonra toprağa
ısıtsın kalbimi, kanımı ,damarlarımı

şu kara bağrımın çilesini çeken benim
öldü sanılan gönülde yeşerecek tomurcuklar benim
her bir anı nasıl süslediğini gel de gör
yürek dillenir, sine şenlenir
ufuklar uzar , gök yayılır
nazari tecellilerine seyre dalarım
eşiğinde diriliş dileyeni , dirileni gel de gör

cemalinin bir tecellisi ,rengarenk yansıması
güzelliklerini temaşa ederken
her kesretin gönül çelen bir tuzak haline dönüşür
cennetin dünyaya aks etmesi gibi
çiçeklenir, çimenlenir, aşkla bezenen ben şenlenir,
gerçek cennetin bir numunesini
hayal ve düşlerimde yaşarım
bu hemhal üzerine sürdürürüm hayatı
an-ı daim de vuslat yolundayım

söğene dilsiz,
döğene elsiz,
ağyara gönülsüzüm

redfer