o yıllar
uğursuz kehanetler baş gösterir
devasa hortumlar peydah olur
şimşekler çakar
fırtınalar kopar
kızgın ejderhalar havada uçuşur
ve sonra
3 yıl boyunca
büyük kıtlık
ayak basmadık yer bırakmaz istilacılar
gittikleri her yere
yağma ve katliamlarını
kahramanlarını
inançlarını
tanrılarını
kendi cennetlerini
bıraktılar
ta ki
altın kılıç çıkana kadar
baga kağan
tanrı dağlarının göğsünden çıka gelir
ilkbahar yeni bitmişti
yaz sıcakları
kasıp kavuruyordu etrafı
gözün gördüğü yerde
canlı diye bir şey yoktu
bir türk atlısı batıya doğru at sürüyordu
at sürüşünden belliydi
baga kağan olduğu
yolunu kestiler
dur
kimsin
nereye gidiyorsun
adın ne
geri dön
atını mahmuzladı
atını dörtnala kaldırdı
sağından solundan oklar uçarken
baga kağan dörtnala at sürdü
nal sesleri
ta altaytan duyuldu
kaldırdığı tozlar
gökyüzünü kapladı
toprağa dikilmiş gönderi kavradı
gönderin tepesinde
altından bir kurt başı
al bayrağın üzerinde
yarım aya benzeyen
bir yay resmi vardı
yere diz vurdu
uluları selamladı
kurt başlı sancağı kaldırıp yere dikti
yıllarca bugünü beklemişti
kurt başlı sancağı kaldırmak için
en elverişli çağdı artık
çünkü bozkurt soyunun soylu yiğidi
tanrının armağanı
baga kağan vardı
siz benimle birlik olursanız
tanrının yardımı ile
göktürk devletini yeniden kurarız
ötükenden dört yana ordular yürütürüz
çerimiz kurt gibi olur
yağı çerisi koyun gibi olur
tanrı yardım ederse
tanrı dilerse türk boyu birleşir
atalarımın yurdunda
atalarımın devletini diriltmek için
sancağı kaldırıyorum
bu kutlu savaşta benimle birlikte misiniz
şakırtılar işitildi
kılıçlar çekilmişti
on yedi oba
göktürk devletini diriltmek için
türk göreneğince ant içti
“gök girsin,
kızıl çıksın”
dört yanda
dağınık türk obaları
toplandılar kutlu bayrak altında
büyük yemin günüydü
o gün
dört bucaktan gelerek
baga kağan tuğuna girdiler
çadırlar kuruldu
yeni bir harp başlıyordu
ilerden tozu dumana katarak
doludizgin geliyordu atlılar
savaş başlamıştı
baga kağan çenesinde açılan bir çizikten
kan sızıyordu
sanki kırk yıllık cengavermiş gibi
gözünü daldan budaktan sakınmadan
atının üstünde
kılıç sallıyordu
öyle vuruşmalar yapıldı ki
koca çin ordusu yere serildi
dur yiğidim
sakın vurma
onu bana bırak
yirmi yıl öncesinin öcünü alacağım
bu alçak
benim karımla beş oğlumu öldürdü
kaşlarını çatılarak gürledi
kancık dölü
şimdi sıra benim
korkunç bir saldırışla
diz üstü çöktürdü
çevresinde fırdolayı dönüyor
onu şaşkına çeviriyordu
al…bu karımın hakkı
kılıç şakırtıları arasında
baga kağanın sesi yeniden gürledi
al…bu birinci oğlumun hakkı
bir daha haykırdı
al…bu ikinci oğlumun hakkı
kılıç havada dönüyor
bir hışımla vınlayıp iniyordu
yaman bir vuruş yapmak için kılıcını kaldırdı
al …bu dördüncü oğlumun hakkı
koca bir inilti sesi işitildi
şırak şırak diye
birbirine çarpan kılıç sesleri arasında
gözlerden saçılan yalazlar
şimşek gibi çakmış
gök gürültüsüne benzer haykırışlara karışıp
gürlüyordu baga kağanın sesi
al…bu dördüncü oğlumun hakkı
küçük çocukları öldürürken
çok iyi kılıç kullanıyordun
ey leş kargası
haydi bakalım, kendini göster
al…bu karımın hakkı
derin bir yara açmıştı son vuruşuyla
al…bu beşinci oğlumun hakkı
boynuna yediği kılıçla yıkılmak üzereyken
al…bu da benim hakkım
başı gövdesinden ayrılarak
önüne kadar yuvarlandı
işte benim düğünüm
ne kanlı oldu amma
türkün düğünü böyle olur
kurt başlı sancak
çadırın önüne dikilmişti
coşmuştu içlerindeki inanç
yürekler sevinçle çarpıyordu
türk öç alırsa
böyle alırdı
redfer
İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 20.8.2023 12:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!