Gözlerim ateş, gözlerim köz, şimdi kül gözlerim,
Yakar, ısıtır ve kayıplara karışır gözlerim.
Savaşlarda ağlayan masum bir çocuk olur bazen,
Gözlerim Keşmir, gözlerim Filistin, şimdi Irak gözlerim…
Gözlerim feryat, gözlerim figan, şimdi sel gözlerim
Verdiğin kitabı okuyorum,
İstediğin türküyü dinliyorum,
Bir film varmış, ‘çok güzel’ diyordun
işte onu izliyorum
Beğendiğin gömleği giyiyorum
kirli kirli…
Sırtımdaki kanlı kinin düğmelerini ilikleyip
sevgilere düşman kesilmiştim
Topraktım oysa
kemikten,
etten,
sudan nasip almadan önce
Büyüdü gerginlikler içimde, yol alma vakti şimdi.
Kötü insanların, güzel şehrinden uzaklaşıyorum.
Ey sessizlikler, bekleyin beni.
Size geliyorum, koklanmamış çiçekler
Ezilmeden binlerce sürünün içinde.
Yaklaşmadan enseme, kötü nefesler.
Çeyreğine veda edeli ömrümün çok oldu,
umutsuzluk çepeçevre…
Hâlâ işaret edilecek sevgiyi bulamayan parmaklarım
yumruk vaziyeti almış,
Sevda ritminden yoksun yaşam ne de güç,
Gülümseyişine bağlamıştım oysa hayatımı
Kökü kayalıklarla karşılaşan
bitki oluyor,
kurumaya yüz tutuyor
gizleniyorum…
Acıların sığındığı,
Kırıldı sabrımın, en kalın teli,
Gönüllü uçmayan, kuştan vazgeçtim.
Karamsar sahneler, gözümün seli,
Hatasız kurudan, yaştan vazgeçtim.
Doğada hiç tat yok, güneşin yoksa,
Serin bir hava, vakit gece yarısı
Ankara’nın geniş kaldırımlarında iki kişi
karanlık bir sokağa dalmıştık
Göz kamaştıran ışıklar
müzik gürültüleri
Barların bulunduğu bir bina
Yolculukları kısaldı şimdi
parçalarıyla buluşamayan ırmakların
Kurumuş ağızları aralık,
topraklar feryatta…
Gök-yeryüzü sus-pus
soğuk şiirler yazıp yaz sıcağında milleti üşütme sen burayı Antalya mı zannettin