Aciz insanların en önemli isteği, güç… Güçlü olsunlar ki o acizliklerinden kurtulabilsinler. Ama, bu sistem içinde hiçbir insan fiziki olarak o güçle baş edemez. Ona karşı mücadele bilgi, azim ve cesaretle olur. Aciz insan kendinde bunlar bulunmadığı için acizdir. Bunlar olsaydı zaten aciz olmazdı. İşte o insanların bu durumda yapacakları bu hiyerarşik sistem içinde kendilerine göre güçlü olanlara sığınarak güçlü olacağına inanır ve onların hizmetine girer. Sistem zaten onları kendine itaat edecek şekilde hazırlanmış kurallarla yetiştirir. Onlar kendileri olamadıkları için başkaları adına iş yaparlar. Güçlerini başkalarından alırlar. Sistem ise gücünü toplumdan alır. Toplum kendi olamamış, birey olamamış insanlardan oluşuyorsa, bu tür insanları seçer. Kendine güvenemeyen o insanlar güvenebilecekleri birini, ya da bir grubu seçer. Onu seçer ve onun kölesi olur. Güçsüz insan pekala bunun farkındadır. Ama bu hiyerarşi geniş bir kitleyi kapladığından, bu kadar insan bunu yapıyorsa ben de yaparım kolaylığına kaçar. İnsanlık dışı olaylarda gizli veya açık yada sessiz kalarak o güçlülerden yana tavır alır. O insanı üstünden başka denetleyecek, kınayacak insan yoksa, o üst denilen kişi veya grup, o güçsüzlerin bir araya gelip onun istediği şekilde davranarak, ya da onun davranışlarına göz yumarak ona yardımcı olur. Her şey gibi o çoğunluk iyi işler için kullanılabildiği gibi kötü işler için de kullanılabilir. Birey olabilen insanlar o aciz insanların aczine acırken, onlara zavallı gözüyle bakarken, gücünü sistemden alan o acizler de, kendilerini haklı göstermek için o bireylere acıyarak bakarlar. ‘’Ne istiyorsa yapıver işte’’ diyebilirler.
Bir kişiyi asan daha fazlasını da asar. Çünkü onu yaptıran, onun güce olan köleliğinden kaynaklanır. O kölelik büyük işlerde de aynıdır küçük işlerde de… Örnek verecek olursak: Bir otobüste, yaşlı olduğu için bir gencin başına dikilen, kalksın diye onun gözlerine bakan köledir. Hakkını arayacak iradesi, aklı olsaydı zaten şimdi otobüslerde oturacak koltuk da bulunurdu. Zamanında o hak için direnemediği için şimdi başkalarından hak dileniyor. Aynı adamın yetkisi olsa, emir verince adam da asar. Ha gençler, köle olarak yetiştirilmiyor mu? Bu ruh zaten gençken aşılanıp, zamanla kemikleşiyor. Gelecekte ihtiyarlayınca onlarda kendilerinden sonra gelecek gençlerin gözüne bakacaklar. Kimse o gücü kendinde bulamadığı için, Kendi seçtikleri belediyeden o hakkını isteme cesaretine sahip değil. O ruh yok onlarda…
İnsanı insan yapan, onur, şeref erdem gibi şeyler de vardır. Elle tutulmaz gözle görülmez. Bunların toplamına ruh denilir. O ruh ölünce insanlık da ölür. Aynen nefes çıkınca bedenin öldüğü gibi… O ruh öldükten sonra artık o insan köledir. Başkaları tarafından kullanılır. Her şey yapabilir. Kendini ona göre kotlamıştır.
Ne yazık ki o tip insanlar çoktur aramızda… Muhbirlik yaparlar. Kendilerinden biraz güçlü olanı gördüler mi köpek gibi kuyruk sallayıp önünde yatarlar. İşledikleri suçun hesabını vermeye sıra gelince söyleyebilecekleri tek şey ‘’Emir üsten geldi’’. Ya da üstleri yoksa, ya da üstlerini suçlayacak cesaretleri yoksa hastalanırlar. Bunu, aldıkları maaş karşılığında ya da bir yıldız fazla takma uğruna yaparlar. Onların keyifleri kaçmasın yeter. Onlara üstleri, şu apartmandakilerin hepsini as apartman senin olsun de yeter. Hemen asarlar… Düşünceleri yoktur. Düşünebilseler ‘’ya bu asacaklarımdan biri benim çocuğum olsaydı asabilir miydim? ’’ diye kendi kendilerine sorarlardı. Ama zaten bunu sorabilseler, yaptıklarını sorgulayabilseler, o zaman birey olacaklardı.
Evet, insanı, insan olmayandan ayıran şey, sorup sorgulamak… Bunu düşünebilen yapar. Düşünmek sadece o gün ne yiyeceğini, ne alıp ne giyeceğini, nerede eğleneceğini düşünmek değil, neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünüp sorgulamak, doğru kararı kendi verebilmek, doğruluğuna ve yanlışlığına bakmadan başkalarının kararını uygulamak değil…
İnsan, düşünebilen, soran, sorgulayan, doğruyu arayan, tartışan, yerine göre özeleştiri yapan, yerine göre, güldürerek doğruyu gösteren, taklit ederek öğreten, empati yapabilen… Yani kendi gücü ile insanları harekete geçirebilen ve o hareketin yayılması için, o dinamizmin sürekliliğini sağlayabilen, kendini yenileyerek, bu yenilikleri başkalarına da aktarabilendir.
Hayatta insan olabilmek için, paraya mala, mülke değil, bunlara ihtiyaç vardır. Diğerleri insanın bu işlevleri rahat yerine getirebilmesi için araçtır. O araçları eline geçirmek için, amaçları unutanlar insan değildir. Asalak geçinen parazitlerdir. Hayat insanlarla parazitlerin mücadelesidir.
İnsan olmak da, parazit olmak da kendi elimizdedir. İnsanlar gelişmeye açıktır ama parazitler parazit olarak kalır. Seçim kendi ellerimizdedir. Azim, irade, cesaret ve düşüncemizle insanlığı seçmek bizim kendi ellerimizdedir.
O vücudu omuzlarından gökteki yıldızlara da bağlasanız dik duruşu geçicidir. Bağlandığı ipliklerin ömrü kadardır dik duruşu, o ipler kopunca yere yığılıp kalır. Elbiseler onu geçici bir sure için ayakta tutabilir. Elbiseler çıkınca yere çakılıp kalır. Çünkü kendi içi boştur.
Kayıt Tarihi : 28.12.2013 22:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Halil](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/12/28/birey-salak-a-salak.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!