Bir Tanrıça'nın İzinde Şiiri - Yorumlar

Atilla Birkiye
155

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

“–Gözlerini iyice kısmış, uzun kirpiklerinin arasından kim bilir hangi mehtaplı geceden çalınmış bir ışık çizgisiyle bana baktı.”

Romanın ikinci bölümünde, anlatıcının tutkulu ama içine kapanık ısrarlı iz sürüşü, Sabiha’yı “yüceltilen” bir karaktere dönüştürüyor.* Kuşkusuz romanın anlatıcısı Cemal’in açısından böyledir ama; öteki karakterlerin Sabiha’ya olan ilgilerine, tutkularına, özlemlerine, hayranlıklarına bakarsak, deyim yerindeyse, romanın gizlenmiş tanrıçası da diyebiliriz. Gizlenmiştir çünkü Sabiha ikinci bölümde ki bu romanın üçte ikilik bir kısmıdır, adı çok sık geçmesine karşın iki kez ortaya çıkar!
Sahnenin Dışındakiler Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1950 yılında tefrika edilen ancak kitap olarak ölümünden sonra, 1973’te yayınlanan romanıdır. Mahur Beste ve Huzur ile “akrabalığı” çok yakındır. Roman, mütareke yıllarının İstanbul’unda geçer ve bir mahalleden şehrin geneline doğru genişler. Bu mahalle de Saraçhane’dedir. Cemal’ın akrabaları, sokağındaki, çevresindeki komşuları romanın kişileridir. Öte yandan Tanpınar yoksul ve yoksun bir İstanbul anlatır bize Cemal’in bakışından. Geriye dönüşlerle Dünya Savaşı’nın sıkıntısını, fakirliğini; avantacı savaş zenginleri ile onların düşkün yaşamlarını, İngilizler’le, Fransızlar’la iş kotaranlarını; ve “sahnenin dışındakiler”i yâni Anadolu’ya yardım edenleri de kurtuluş fikirleriyle anlatılır. Ayrıca, bazı karakterler siyasete ve saraya yakınlıkları-uzaklıklarıyla betimlendiği gibi Cemal’in de gerçek yaşamdaki “yazarın kendisini anımsattığını” belirtelim.
Cemal, babasının görevi dolayısıyla henüz Dünya Savaşı başlamamışken İstanbul’dan ayrılmıştır. Altı yıl sonra, 1920’nin Eylül ayında geri döndüğünde yirmili yaşlarındadır ve o günler İstanbul’un en buhranlı günleridir. Böylece İşgal altındaki o günkü İstanbul’u dolaşırken, şehrin kederini de gözlemler. Öte yandan geçmiş, çocukluk günleri, komşuları İhsan ağbisi ve tabiî ki Sabiha ile geçen ânlar bir bir ayrıntılarıyla anımsanır. Sabiha’nın bıraktığı iz derindir. İlkgençlik aşkıdır ve hiç unutulmayandır.
Sabiha’nın babası Süleyman Bey Avrupa görmüş biri olmasına karşın, daha çok çevrenin etkisiyle 12-13 yaşlarındaki kızını çarşafa sokar. Bu sahne biraz Aşk-ı Memnu’daki Nihal’in “tantanalı çarşafa girme” bölümüne benzemektedir. Kumaş seçerlerken Beşir, Bihter ile Nihal’e nasıl fikrini söylüyorsa, Cemal de biraz öyledir: “… genç kızların çarşafa girme hâdisesi çok sessiz sedasız geçerdi. Bununla beraber Sabiha’nınki öyle olmadı. Hiç olmazsa bizim evde, kahkahalar arasında ilk çarşafını giydi. Annemle ne kadar dost olduklarını yukarda söylemiştim. Bu çarşafın seçilişi, dikilişi hep onun nezareti ve yardımıyla olmuştu. Ben de bu vesile ile ilk defa kadın giyinmesinde estetik müşavirliği yapmıştım.” (s. 37)

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta