Ey çiçek
Kimse bilmez senin
Yerin göğün hakimi olduğunu
Görmezler
Her sabah sevdaya doğduğunu
Köklerin toprağa bağlı
Ama ben bilirim
Dünyayı herkesten iyi gördüğünü...
Günlerdir dilimde ismin
Nereden bileceksin ki
Her sabah sana uyandığımı
Güneşi görmek için dirilen çiçekler gibi
Ve
Yanımda olmasan da
Soluduğum şehirde
Aldığım her nefesin bir köşesinde olduğunu...
Bu sabah bunları düşünerek uyandım. Önce derin derin seni çektim içime, sesini, kokunu, afranı, tafranı, bakışlarını doldurup cebime, pekte özenmeyerek üzerime (her zaman ki gibi) kendimi bir otobüste buldum. Aslına bakarsan nereye gittiğimi bilmeden, yanıma azık diye bir seni alarak, galiba kaybolmak için yola çıktım.
Derin bir sevda bu kimse anlamaz
Ne aldıkları nefeste bilirler seni
Ne verdikleri can da
Bir ağacın dalları gibisin oysa
Ben rüzgarı beklerim
Kırılmadan dokunayım diye sana...
Bir vapurun dışında buldum kendimi. Ben bulup bulup kaybetmek için buradayım. Yolcular pek az, vapur tenha. Hava da bir şeylerin değiştiğine dair bir koku var, sen duymasan da. Biliyorum bugün daha bir sevdalıyım, kelimelerim hep aşka, noktalarım virgüllerim yani anlayacağın beni ben yapan yazdıklarım. Bugün her şey senin için var yürüdüğüm yollarda, gördüğüm yüzlerde, duyduğum seslerde.
Tüm dünya sarıya boyanıyor
Kapattım gözlerimi
Deniz sarı
Gök sarı
Ne tuhaf uçan kuşlar
Esen rüzgar
Ellerim dillerim
Bir tek sen kırmızı
Nedenini bilmesen de
Sen
Her şeye benzemeyen...
Kapattım sarıya boyanmış gözlerimi. Vapur, dalgalı denizde kıyıya ulaştığında, bir iki yolcuyu sahile bıraktı. Henüz sabah, güneşsiz bir pazar sabahı. Rüzgarlı birde, boynum büküldü. Yalnızlık asıldı tırnaklarıma, söküldüğümü hissettim. Hızla koşan bir adam çarptı omzuma, sendeledim.
Oysa
Ben sevdama gülümsedim
O yüzden
Yavaşladı adımlarım
O yüzden
Bu sabah
Bu uzun yürüyüşe tek başıma çıkışım...
Kabataş’a yürümeye yeltendi ayaklarım, sonra vazgeçtim. Yeni Caminin minarelerini görüp, köprüye doğruldu adımlarım. Eski köprü geldi aklıma, birazda çocukluğum. İnsanlar oltalarını alıp, umutlarını takıp kancalara salmışlar suya. Yavaş yürüyüşüm, hayatı kaçırmamak için ellerimden ve ben seninle yürüdüm.
Bir kahkahanın acısı yayıldı yüzüme
Gözlerin “dur” dedi
Gülümseme
Seyret sadece...
Bende öyle yaptım, seyrettim sadece
Bir olta çekildi sudan
Ucunda küçücük bir istavrit
Henüz yeni başlamıştı hayata
Tecrübesizliğine yenilip aldanmıştı
Ucunda yem olan oltaya
Ağladım sessizce
Yapışıp adamın ellerine
“bırak, henüz çok küçük” diyemedim
Çevirdim başımı, daldım usulca
Ellerim ısındı niye bilmem
Tenini hissettim birden
Sabah sabah bu köprü
Amma anıyı canlandırdı
Çok uzaklarda...
Bir güvercin kanat çırptı acıyla
Tasası beni aldı
Hangi yoldan gitmeliyim
Bir tarafım adı yok deniz
Bir tarafım batık bir gemi
Sancağına dolanan yosunlara daldım
Köprü bitti
Ben bittim
Küçük bir istavritin
Denize olan aşkı bitti...
(19.04.2004 / 14:57)
Çiğdem AğbulakKayıt Tarihi : 19.4.2004 16:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
yüreğince güzel olmuş...
(Köprü bitti
Ben bittim
Küçük bir istavritin
Denize olan aşkı bitti... ) siirin sonu da cok güzel. Tebrikler. Unutmadan benden 10 puan. :)
TÜM YORUMLAR (4)