Güvercin miydim ben, yoksa bir unutuluşun kanadı mıydım?
Yuvasız gecelerde düşen yıldızlara dilek bırakan,
Kartal gibi yüksekten bakan ama yere çakılmış bir hayal,
Rüzgârdan bir ses duydum,
"Senin adın artık sessizlik," diyordu.
Hindiba gibi dağıldım çocukluk baharlarında,
Her bir yaprağım ayrı bir özlemle uçtu
Bir yolun kıyısında sustum,
Bir bekleyişin adı oldum,
Gözyaşlarımı zamanın cebine sakladım.
Sen nasıl bu kadar sarsılmaz bir sessizliktin,
Ben nasıl bu kadar kırılgan bir yankı,
Sen gülüşlerinle yolları aydınlatırken,
Ben karanlıkta yürüyen bir cümleydim,
Kuruyan her hecenin ardından ağlayan.
Kum saatinin kalbinde sıkıştı kelimelerim,
Hayal miydi bu, yoksa kaderin gecikmiş mektubu mu?
Gölgelerden ördüm kendime bir sığınak,
Ama sen hep ışığın tarifiydin,
Ve ben hep gölgede kalan.
Söyle bana hindiba,
Bir düş kaç kere uyanır aynı acıyla?
Kaç sevda unutulur bir boşluğun ortasında?
Kim yürür kalbinde göç eden bir kuş sürüsüyle,
Kim ağlar rüzgârın gül kokulu susuşuna?
Ben bir nehir değilim,
Ama bendim taşları inciten su sesi,
Ben bir dağ değilim,
Ama içimde çöken her umut, heybetli bir çığ gibi
Savurur geceyi.
Sen nasıl bu kadar zamansızdın,
Ben nasıl hep geç kalan…
Ve şimdi,
Bir şiirin içinde kaybolmuş iki harfiz biz,
Sen ‘aşk’sın,
Ben ‘hiç’...
Kayıt Tarihi : 30.6.2025 20:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!