Benim oğlum bir kaşık, bir kıza âşık, ama kız çatallardan.
Bize masallar anlatırlar onlar, derler ki;
Her daim etle dolacak şu tabaklar.
Duydum, dört dönüyorrmuş etrafında kızın, o kendini bilmez bıçaklar.
Dedim "oğlum uzak dur şu kızdan aman!."
"Bak bu bıçaklar yoksa seni de bıçaklarlar."
Benim oğlum bir kaşık, gün görünce parlar gül yüzünde öyle muzip bir ışık.
Gözlerinde açar o en masum menekşeler.
Güzel birine gülümser hayalinde, görürüm. Farkedilince de bir mahcupluk halinde, büküverir boynunu incecik.
Çaresizim dostlarım, hem ne çaresiz, ah şu yoksulluk!
Kalmışız kör bir düzenin kaba ellerinde ve ederiz kulluk.
Bir kaşıksın sen de bu sofrada oğlum, bükme boynunu
Gümüş değilsen de olsun, demir bir kaşıksın
Pas tutarsın belki ama sakın tutmasın yüreğinde kin.
Biliyorum ararsın önünde türlü lezzeti de,
Bulgurun var mı hepsinden iyidir.
Ne olursa olsun bu sofra bizim soframız.
Gün gelir etle dolar elbet dertle dolan tabaklar
Ne aşklar yaşandı soframızda bizim, yaşanacak daha nice aşklar.
Bak tencere çalıyor, tava çalıyor balkonları evlerin.
Yeter ki sen bükme boynunu.
Onu da mı yasaklayacaklar?
Benim oğlum bir kaşıktır, yaşı daha yeni bastı on bire.
Öğretmedim ona bizi mahkum eden şu gerçeği.
İster miydim olalım böyle naçar, böyle biçare?
Zengin evinin mutfağıdır yerimiz, bekleriz vitrininde asılı.
Bekleriz sıramızı bir ömür, öyle göğüslerini gere gere.
Bir gün kullanılmak üzere.
Kayıt Tarihi : 14.11.2025 14:19:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!