Satıp tası tarağı, ne kaldıysa bir gün elimde,
Koştum yoluna, kucakla bizi diye İstanbul.
Zehra’m yaşına basmadan ansızın öldü de,
Diğerleri yaşasın, sana sığınmıştım İstanbul…
Yüksek beton yığınlarının hemen ortasında,
Sıkıştık işte, ne zamandır bir gecekonduda,
Dördü çocuk altı kişiyle aynı soğuk odada,
Sabahı hiç olmayan kader miydin İstanbul? ..
Bilmez ne çektiğini çocuklardan ikisi küçük,
Üst baş paramparça, ayakkabılar delik deşik,
Umursamazlar karınları doymuşsa gündelik,
Çamurların içinde mi güldürecektin İstanbul? ..
Uzun bir süre geçti ama iş bulamadım hala,
Bak; elimde kazma, kavga ediyorum zamanla,
Her günüm geçerken acıyla, bin bir ızdırapla,
Kırıp kalemi, çekecek miydin tetiği İstanbul? ..
Tükendim, çukur üstüne çukur dolu bu yollar,
Köye dönsek ne fark edecek, yine aynı acılar,
Ya açlıktan ölürüz ya da gece vakti vururlar,
Çocukları olsun kurtaramaz mıydın İstanbul? ..
Unuttum güneşini, sende bir başka mı doğardı,
Öğrenemedim yedi tepen gerçekten var mıydı,
Ben kazıyordum taşını toprağını, hani altındı,
Bana bir hüzün şarkısı mı olmalıydın İstanbul? ..
Kayıt Tarihi : 29.4.2005 16:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çok içten yazılmış bir şiir .Tebrik ediyorum.
Stj.Av.Arif BALTACI / Trabzon Şiir Grubu
TÜM YORUMLAR (3)