Ben oyuncaklarımı istiyorum diyorsam, bu şirinliğin hakkı için, özüme, çekirdeğime inerek, bir daha kafa kafaya yarenlik etmeyi de bilmeliyim. Dış siyaset menüsü bu hafta beş ayrı lezzetle süslüyor küresel sofrayı demiştim, beş sağduyumla güvenimi okşuyorum. Afiyetler, sofra bereketiyle dolu olsun… Benim nefsim yemiyor bir kaybolmuşluğu… Ayıbı olan gocunur dedim bir an, neden olduğunu unuttum… Şöyle devam ediyorum, unutkanlığımı acıtmamak için, güzelliği tanı demiyorum, bilmek zorundayım gereği bu… Kışın dondurucu soğuklarında, dağda mayo ile kayak yapan var mı? Bilgi de yüreğin kıyafetine şekil, renk değil diyelim, hatırınız kırılmasın, aklımın gıdası, gönlümün sofra zenginliği…
Anlaşabilir miyiz böyle? Batı da bunu yemez…. Yani, bazen öyle yer, bazen böyle der an serkeşliği nedendir acaba? Doğuda doğar zaten her şey. Doğuştur onun hissiyatı. Batıştır batının hissiyatı. Amerika bir göç ziyareti. Canı sıkılmış bundan, güç hocalığı taslıyor… Bir şaka mezesi sadece. Oynamayı öğreniyoruz gördükçe.
Terane oyunları ithal midir, oyunun bir türü müdür? Önemi var öyleyse. Var olan her şey soru olabildiği an, ki olabiliyor ve oluyor’a ilerliyor olacak, varlığının önemidir: Bir çekirdek düşünce veya düşüncelerin çekirdekleri…
Çekirdek ve tohumlanması önümüzde şimdi. Kafa kafaya verip düşünmek; çekirdek ve tohumlanmasını bir düzeyde düzenliğinin açıklanması, gelişmiş, gelişmekte ve gelişmemiş olgularıyla bir süreklilik doğallığı ile çoğalışı, yeni bir düzeyde yeni bir düzenliğinin olduğu haliyle ve olabileceği bir hal içine daha geçişi, daha erken bir teşhis yardımları olabilir…
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.