Sarıp sarmalanan bir sevgiydi bu. Duyduğu diğer aşklardan hiç de farklı değildi.Tüm sevda öykülerinden bir esinti vardı sanki onun kıvrak zekasında, içten gülüşünde, arzulu gözlerinde. Elini tuttuğunda canı giderdi. 'Al' dedi bir gün, 'Al ömrümü...ver ömrünü. Gel birlikte ak pak olalım, geçsin yıllar.'
Nasıl da çabucak karar vermişlerdi. İşte bir evdelerdi. Kapattıkları kapının içinde sevgi ışığı vardı. Savuruyordu mutluluk onları birbirlerine. Ne kadar zaman geçti, ne oldu...Daha kucaklarında bebecikken ikinci yavruları, neden soğudular birbirlerinden bilemediler. Bir buz dağı girdi sanki aralarına. Ne iki yavrunun sevgi dolu gözleri, ne adamın ümitle kadına bakışı tutamadı kadını o evde...Gitti kadın, ardına bakmadan. Yıkıntıları ezerek, bir damla gözyaşı dökmeden gitti.
Bomboştu duvarlar. Soğudu oda. Yalnızlık sardı bedeni. Tırmandı soluk. Tiz çığlıkları çocukların, birbirine karıştı...Olmadı. Süremedi bu yalnızlık. Gitti ardından...Uzaklıkları aşarak. Elini tuttu yüreğindeki sevginin sıcaklığıyla. 'Dön' dedi, 'Gene bir olalım. İki kara göz bekler yuvada seni.'
'Olmaz' dedi kadın, bunaldığını diyerek. Küçük kasabanın boğucu havasından kopmanın verdiği rahatlıkla, kentin sokaklarını adımlarken. 'Olmaz.' dedi. 'Dönemem. Sen gel.' dedi. Adam, bağlılıktan söz etti; 'Anam var, bırakamam' dedi. Olmadı, bir olamadılar. Döndü yıkık omuzları ile adam, yuvam diyemediği eve. Duvarlar ağladı acısına. Çocuklar anlamsızca bekliyorlardı anneyi ve bir anne buldu onlara: gül yüzlü, ipek saçlı, sevecen....Bir de kardeş deyip saracakları canları oldu. Hayat akıp gitti kendince. Çocuklar, ' iki annemiz var bizim' diyorlardı yeni gelen annelerine sevgiyle sarılarak.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman