aç dünya
ekmek sevmek gülmek
doymadı bu yanlışın gözleri yüreği karnı
yuttukça çok istedi
yetiştirmek adına
sevdaları umutları dostlukları ormanları feda eyledik
aç çocuklar çığlık çığlığa kaldı
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Vahşi doğa belgesellerinin tanıtımında etkili bir ses şöyle der: Vahşi doğa gerçekten vahşidir.
Bizim tüm acılarımız insanın ehlileştirilir olduğunu kabulden gelir. Sürgit hayalkırıklığı.
Zamanında biri düşünmüş bunu, insanın adam olabileceğini. Biz de öyle düşünmekten kendimizi alamıyoruz artık.
Peki olur mu?
Fizikçilerin büyük düşü, evrenin işleyişini bütün yasaların kendisinden doğduğu tek bir yasaya bağlamak. Tekmil yasa. Büyük yasa.
Bunun devrim olacağını ve bütün belirsizlikleri ortadan kaldıracağını düşünüyorlar.
Bir sabah kalkmışız her şey ayan beyan.
Belki ruhumuzun kurtuluşunu fizikçilere borçlu kalırız.
Bu açık seçiklikte, insanın, kendini suya vuran aksinden değil de, doğrudan doğruya yüzüne bakarak tanıması mümkün olur belki.
Bütün ışık oyunları kalkar.
Suyun hareketinden doğan tüm yanılsamalar.
bin yıl öncesi dünya
Bin yıl sonrası dünya
ne kadar çok tüketmiş
dalgaların sesi bile değişmiş
iyice dinleyin isterseniz
ne sahil o sahil ne deniz o deniz
ah insanoğlu binlerce,milyonlarca kez doğuyor.Tüketiyor,canavarlaşıyor ve ölüyor.Sonra yine....
.
ancak son pınarı tükettikten,son yeşili yok ettikten,son parayı tükettikten,sevgiyi harcadıktan sonra ancak ondan sonra geride ne kadar az şey bıraktığımızı anlayacağız.ne acı! ! ! ! tşk dost
''bu tükenişe bu hoyratça savurganlığa''
sanırım burdaki kelime dizininden dolayı bir benzerlik akla geldi..daha önce okumamıştım..yorumu okuyunca göz atma gereği duydum şiirlerinize..hak verdim.bildirdiğiniz için teşekkür ederim..gerekli düzeltme yapılmıştır..selametle..
O kadar hızlı yaşanıyor ki herşey,o kadar çabuk tüketiyoruz ki elimizde ve hatta yüreğimizde ne varsa,bunlara baktığımızda,hatırlamaya çalıştığımız da gerçekten de çok uzun zamandır nefes aldık bu yaşamda diyor çoğumuz,Yaşadık yaşamasına da anladık mı hayatı,yada anlamaya çalıştık mı orası meçhul.Ne yaptık boşuna gelmediğimiz bu dünyada,sevdiklerimiz,sevmediklerimiz,etrafımızdaki her insan ve her canlı için üzerimiz düşeni yapabildik mi?Bir gün oturup da bunun analizini yaptık mı,bu soruları kendimize hiç sorduk mu?
Yüreğinize sağlık sorgulama imkanı verdiniz bizlere....
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta