Yaşam olarak gördüklerinin hepsi birer kalıntı.
Ölüm ise bunların sonunda yaşanan en basit ayrıntı.
Beyaz bir kağıda,
Mavi kalem ile yazarak
Kör birine
Kırmızıyı tarif etmektir
Anne ve bebek
Duyulmamış
Doyulmamış kokularda
Sarılıp uyurken
Anne daha çocuk
Onbeşinde evli
Aşk hayata ipeksi bir dokunuştur.
Yaşamın yara ve izlerine bakmadan
Ölümüne tutunmaktır yaşama
Sevgilinin hatırına
Ölümü değil, yaşamı hiçe saymaktır
Sayısız anlarda
ne güzelde yazmış seni yazgımın başına hattat
saplanmışsın içime siyah ince ve uzun
ömürden gün sayarken dünya zindanın duvarlarına
cezalandırılmış bir öğrenci edasıyla binlerce kere
kazımak zorunda kaldığım çizgilerin anlamı
seninle ömrümü uzatmak isterdim bir Elif miktarı
Kırılmayan bir umutla sarılmak
Umutsuzluğa inat
Haykırmak sonsuzluğa
Kainata çizilen hayatı
Karşımda hep umudun rengi
Beyaz
Ne kadar beyaz olabilir ki ölüm
Bıçak gibi girerken bedenlere
Ne kadar soğuk olabilir ki ölüm
Yemenin sıcağını görmüş güllere
Ne kadar korku salabilir ki ölüm
Buz gibiçakmak çamak nöbet tutan gözlere
Daktilonun her tuş tıkırtısında bir adım.
Şiire bir mısara daha ekledi parmaklarım.
Şaryonun başa dönüş feryatları,
Sayfanın sonuna doğru ilerlerken hayatım.
Yüzler
Yüzlerce yüzler
Yüzbinlerce
Tükürülesi yüzüne
Ahkam kesmek ne kolay
Yüzsüzce
Sen bir numarasın...