Bir arı oğul doğdu yıllar önce Selanikte
Uçtu yapayalnız uçsuz bucaksız sessizlikte
Tekrar bu Dünyaya gelinmeyeceğini bilipte
Şu baş arıda olağanüstü başarıya bak!
Aldı topladı etrafına kendi gibi olan bir bir arıları
..
Yarın beni terkediyorsun. sensizliğin arifesini on yıl kadar uzun ve mübarek bir bayramın son günü gibimi yaşamam gerekiyor şimdi? dakika sayısı sürekli artan durağan bir saat ya da mapushaneye ayarlı bir zaman dilimi modunda yarın başlayacak acıya bugünden yoğunlaşarakmı hazırlanmalıyım? inatçı ve güçlü kudurgan her iki eşit zıt duygunun, kudurgan bir gayretle birbirini örseleyerek kendi biçimini almaya almaya zorladığı durumda, hassas ruhumu düşen görev nedir aynur? can kaynağından berrak bir durulukla fışkırarak, az önce ile biraz sonra algısı arasında akıp giden yaşam çayının en bulanık yerine doğru sürükleniyorum. kendi satır aralarımda kendime tanıdığım o elzem hak tanınmıyor bana, küçücük bir bekleme süresi vermiyor insana hayat. Gönlümde taze filiz sırasını bekleyen duygu tohumu çekirdekleri, seni hiç bilmeden bu ayrılık bataklığına sürüklenip çürüyecekler mi? Öyle ise sen, yüreğimin derinliklerinden kutlu duygunu yüklenmiş kabene gelen o zengin sürre alayı kervanlarının kaderini hiç hiç bilmeyecekmisin ? Bizden ortak yarınımızı alarak bildiğim sensizliği bana bırakıp hiç bilmediğim bensizliğe taşınırken, aşkının sözleşmeli işçisi yıllardır tam mesai çalışan duygularıma, ilişkimizin tek taraflı fes edilip artık işleyişinden kovulduklarını kim açıklayacak? Gözlerinin gönlüme çağırışı yaptığı o ilk seraba elverişli balkonu olan yaşanmışlıklarla örülü yaşanmaz anılar evi tazminatına hak kazandığımı kim açıklayacak ? Bana dönmeyeceğini bilerek yaşamaktansa ölmek dahamı dahamı iyidir aynur? Ya da sırf o balkon için yokluğunu solumaya değermiydi yoksa ? Hislerimin doğurduğu öz duyguları biyolojik olarak hissediyorum, lakin onları büyüterek bu boya sen getirmedin mi? şimdim sana bylesine muhtaçken beni bırakıp yarına mı gidiyorsun aynur? son yemeğim dünkü busen, yastığından aldiğim saçın elime verilmiş haşlanmış yumurta, ve sen giden ikinci annemmi olacaksın ? gçnlüm de o çocukl aynı kaderimi paylaşacak aynur ? ama sen o kadar acımasız sayılmazsın annem terkettiğinde ben küçüktüm daha, oysa sana dair duygularım kocaman oldular kendi başının çaresine bakabilirler öyle değilmi. Keşke bu o kadar kolay olsa aynur, hayat tabağında seni benzersiz bir nimet olarak tek güzel şey olarak önüme sunan yaşamın, her zerresini arsız ve aç bir his gurmesi iştahıyla öğüterek yarın sevgi açlığından ölecekmiş gibi yaşadım ben. Duygusal obezliğe şimdi ani bir sensizlik diyeti hisssel ölüm orucundan başka şey değil, olması imkansız olan ne olsa da gitmesen aynur. Güzel yazının bembeyaz kağıda, organik gülün kendi kokusuna, her tavrın sana, kuranın muhammede inancın allaha yakışması gibi yakışıktık birbirimize. Her güzel şeyi sana borçluyum bütün mutlulukların ilhamı sensin aynur. Yoksa ben ne bilirdim sevdiğinin bi çift eli sayesinde dünyayı avuçlarında tutabildiğini. Ne bilirdim görmek istediğin herşey bir insan gözü içine sığabiliyormuş. Nerden bilirdim bir insan balonunun gerçek bir sevgi ile üflendiğinde tüm evreni kaplayıp her bir yanını boşluk bırakmaksızın kaplayabileceğini. Eğer bizzat bana yaşatmamış olsan hangi söz hangi yazı bildirecekti banabu kutlu nefesin benim gönül ciğerimin içinde bulunabileceğini. Beni affetmeyeceğinin ürkiticü ihtimali düşüveriyor ağır bir şekilde üzerime, korkunçtan yüksek dehşetten alçak ara bir duyguyu sınıfsız bir ürperti ile karşılıyorum. Bunun tezahürü öyle şeyki aynur, bütün refleks mekanizmalarımı felç ediyor gardımla birlikte kalemim elim ayağımda düşü düşüveriyor sanki. Ama ne zamanki belki de gitmeyeceğinin ihtimali kalabalık olumsuzluklar içinden minicik başını uzatıyor, düşmüş gardımla birlikte parmaklarım da kendi yerlerinde canlanıyor o zaman. Öyle haylaz oluyorlarki sorma, hani tutki tutasın aynur. Yazıya dökülemeyen söylem, ve söylemi mümkün olamayan yazı ile dolu bir gönül arşivim var ya benim? İşte sanki oradan birşey bir, bir, işte birşeyi tasvir edecekmiş gibi oluyorki bu başarısız başarı bile edebiyatın ilahı gibi hissettiriyor insanı. Söylenmeye muhtaç o kadar kelime var ki dilimin hemen altında, kalemimden ırmaklar klavyeden ehirler akıtsam yinde yetersiz kalır satırlar. Dev gibi bir aşkı aynı büyüklükte coşkuyla ifadeye girişip sayfalarca çaba sonunda minicik söylemler üretmek, en büyük insan beceriksizliği bu olmalı aynur. Eğer ben, Sen demişsem, mümkün olan en üst düzeyde neyi tam kimi hangi duyguyu anlatıp vurgulamışım hangi boyutta bir önemi vurgulamışım içimde sana dair ne var bunu eksiğinden arındırıp ifade etmenin imkanı yok aynur. İnsan için dünyayı anlamak onu insansala indirgeyip küçük damgasını basmakmış, bizim evrenimizle karıncaların evreni bir değilmiş ya hani aynur ? o sebep gönül anlayışı ile sözün anlatımı daha baştan kusurlu kalıyor. Ne yazarsam yazayım duygu ve hislerimdeki mükemmeliyetin insan eli ile bir biçime sığdırılmak zorunda kalınılıyor. Oysa bu durum dünyayı fındık kabuğuna sığdırma beyhudeliğinden başka şey degil. Aşkın gönlümüzde oluşturduğu tezahürleri aşık olduğuna ulaştırabilmek karınca sırtına tonlarca amacı yükleyerek fizana tşımasını ummaya benziyor. Analamının güneşi anlatımın bulutları ile kapatılıyor aynur. Ama sende biliyorsunki senin her halinin kökleri benim varlığımın en derirnindeki toprağa geçmiştir. Bendeki herşeyin kendi öz vatanındadır özdür, ve böylesi iç içe işleyiş aşk kelimesi ile bile kimlik kazanmıyor aynur. Varlığımda hiçlik gibi görünen bir yere hızla yaklaştığım şu noktada dahi, yeni hissel imgelerini ve duygusal karakterlerini oluşturmaya devam edip bunları kara sevda beyaz aşk pembe sevgi biçimine dönüştürmeye devam eden ahmak bir gönüle sahibim aynur. Sana muhtaçlık süremi kısaltması için kime yalvarmalıyım. Ne kadar yazsam tüm satırlar en başa dönecek biliyorum, doldurduğum tüm ard satırlar daha önümdeki boş alan gibi hiç yazılmamış gibi duruyor. Anlatarak bağırp çağırarak can yakarak ulaşmak istenilen amaca susarak daha hızlı ulaşabilir belki de insan. Fakat acı cekmek çırpınma refleksi oluşturuyor insanda, insanın ayrılığa ve onun ayrılık acısına geliştirdiği korku türü ölüme oranla çok daha ürkütücü boyutta ortaya çıkıyor. Çünkü ölüm mutlak olan son, zihnimiz onu en arka odalarında kapalı tutsa da bir şekilde kabullenmiş olmalı kaygı olsada korku duymuyoruz bundan. Lakin ayrılık bizim için netice beklentili bir durum değil ve buna hazır duygusal ruhsal varlıksal anlamda kabülü zor. Belki ondandır şimdi en çaresiz insan zavallılığına düşmemiz. Doğanın fiziki imkanları sayesinde ete kemiğe bulanmışız yaşıyor canlıyız muhakkak, lakin yaşamın yaşamanın bütün hazzına güzelliklerine ancak senden ulaşabiliyor mutluluğa ancak üzerinden bağlanabiliyorum ben. Şimdi duygularından umut kesilip hislerimin gönlün tarafından fişi kesildikten sonra, ilahi kudret ünitesinde yaşatılarak nefes alıp verişim sağlanmış ne hazzı var aynur ? İşte bu yüzden seni benden ayırman mümkün değil, benim benden büyük parçamı sökebilirsin ancak. Ve byle bir koparılış elle tutulur şekilde yüreğimi fiziki şekilde avuçlayıp yerinden sökülüşü kadar canlı ve kanlı olmayacaktır elbet. Dayanabileceğim değil tamam bunu düşünmüyorsun, ama dayanabileceğin ölçü de acı çektir. Ben kendim istesem kendi tırnağımı söktürebilirmisin yanında bana ? hayır değilmi aynur çünkü kıyamazssın. O halde sırf kan göremeyeceksin diye parçalara bölmesenmi beni aynur ? Sayısız kusur sahibi insan olarak kusursuz bir aşığım ben, şu halde bile uzağından yaydığın duygupatik dalgaların kalbime vuruşunu tüm varlığımda hissedebiliyorum. Bu coşkunun sihiri altında dünyamı şu halde bile habersiz büyütüyor varlığını her kademede merkezileştiriyorsun aynur. Tüm bu hallerime rağmen her biri ayrı tezahürünü taşıyarak gönlümde uçuşan kelebeklerin ürkütüyorlar seni artık benden. Zira ben kalbinde sana doğduğum ilk günki gibi çırılçıplak bir aşık olarak utanmadan dimdik duramıyorum duygun karşısında artık. Senden bağımsız senden habersiz utanıyorum onlardan, ve bütün senli benli hislerime sarınıp sarmalanmak bile ayıbımı kapatmıyor. Zihnimdeki fikrin, ruhumdaki hayalin, gönlümdeki saflığından utanıyorum. Yaptığım herşeye hatadır denilemez, elimde olmayan sebepleri de duygu durumumla senkroniZe edip kendime mazeret programı çıkaracak değilim. zira hiçbir mazeret neticeyi etkilemez. Fakat senin bendeki ağırlığın dünyayı tartar, evet seni üzdüm aynur, aşk insana istemediği şeyler de yaptırabiliyor. Bilincini yitiriyor insan bazen, kendinden daha güçlü işleyen bir girdapa kaptırıyorsun kendini. Ahlaksızlıktan insanı ayıran mesafeyi bile koruyamıyorsun. aşkın gözü gerçekten kör, hem iyiye hem kötüye bilmeden gidiyorsun. Herşey için çok üzgünüm çok pişmanım, devletlerin soğuk yasaları duygudan yoksun kurşun gibi ağır maddelerden oluşmasına rağmen etkin pişmanlık hükmüne yer verip etkikisiz bir iyi hal uyguluyor cezadan. Sen sırf duygudan oluşan etten kemikten insan, gönlümün büyük haimi olarak bana bu hakkı tanımazmısın aynur ? Gönlünde kendince bir mantığı var ama aksak işliyor, doğruları biliyordum hep bildi ama uygulamada yanlışlarımla hareket ettim. beni mistik aşkın dergahına sokmuş yaşayan bir evliya varken ben şeytana uydum belki cehennemi hak ediyoum ama sensizliği değil aynur. Gidiş saatinin üzerime doğru yaklaşımının korusuna karşı son kalan cesaretimle sözlerimi kalışının önüne yetiştiremem biliyorum. Tüm yazdıklarımı silmekle en küçük satıra tutunabilmek arasındaki endişeli mektubumu bitirirken, yaşam da ölümün zıddı ama hiç onayımızı almadan bizi köpri yaparak birleşiyor biz neden ayrılıuoruz aynur. Dünyanın en büyük batığından yazıyorum sana bu sözleri,içimde yaşamın yaşamanın en büyük keşfi sen. Elbetteki hiçim aynur, hiçim de bunu en çokta kendimi seninle kıyasladığımda anlıyorum. Sana baktığım ana kadar gözlerim hiç işe yaramamamıştı sanki,sevgin benim olana kadar değerli hiçbir şeyin sahibi olmadım. Bir beşinci mevsimiz biz, baharın tomurcuğunu, yazın sıcağını ve kış soğuğunu aynı anda barındıran. Her günde yirmi beşinci saatimiz, altmış birinci dakikamız var, hayatın içinde fazladan bir yaşamımız var bizim gitmesenmi aynur... Bilmediğin yönlerim de olduğunun en kötülerini gördün öğrendin, fakat ben yine bildiğin kişiyim. O büyük aşkın sahibi küçük insan benim aynur...
..
Organlar çalışır birlikte,
Elbette kuvvet vardır dirlikte.
Biri görevini yapamasa,
Koşar diğeri ona yardıma.
Yardımlaşma olmasa vücutta,
Başarı kalır mı hiç ortada?
Onları da yöneten bir baş var,
..
DÜNYA kültür ve değerlerine baktığında, GELİŞİM, DEĞİŞİM, DÖNÜŞÜM adında üç nehirde ava çıkan en büyük kan bağı Aile’dir. Ailenin insanlık için yapabilecekleri, eşlerin rollerini unutmadan iyi çalışarak uygulaması gereken çok kutsal bir toplumsal ünite ve kendi akliyle, ihtiyacı olana, istemeden de olsa destek olmak, sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşamı ertelemeden hareketlilik içerisinde “DURMAK YOK, AVA DEVAM” diye düşünerek üç nehirde devamlı uğranması gereklidir. Gelişim nehri çeşitli “BABA BALIK” ile doludur. Baba balık kültür ve değerleri ve “ANNE OLTA” NIN değerleri aynıdır. Her iki tarafın değerlerinde “ SORUMLULUK, TOPLAYICI, MERAK, BİLGİ, FARKINDALIK, BAKIŞ AÇISI, SADAKAT ve SAYGI” balıklarıdır. GELİŞİM ve DEĞİŞİM nehirlerinin kesiştiği noktada ava çıkan “ BABA BALIK Ve ANNE OLTA” NIN YEM’E ihtiyacı vardır. ÇEVRE ve MESLEK. ÖZE DÖNÜŞ, KENDİNE SAYGI, yolunda ilerlemelidir ki BİRLİKTELİK ile başlayan kararlar ayrılıklara sebep olmasın.
Yaşam bu iki jenerasyonun sorumsuzlukları ile avlanıldığında “YAŞAM, TOPLUM, GEÇİMSİZ, ASABİ, İLGİSİZ, ŞARTÇI, HIRÇIN, SABIRSIZ, SAÇMA, DUYGUSAL, BECERİKSİZ, ZAVALLI, YANLIŞ SEÇİM, MUTSUZLUK, ALKOL, KARAKTERSİZ, KİŞİLİKSİZLİKTİR.” Nehri temizlemek için DÖNÜŞÜM nehrine uğranmalıdır. “ ÇOCUK YEM” E ihtiyaç duyulur. “ÇOCUK YEM” DE bulunan “ SORUMLULUK, EĞİTİCİ, ÖĞRETİCİ, BAŞARI, FARKINDALIK, DİSİPLİN” adlarındaki yemleri “BABA BALIK” ve “ANNE OLTA” YA teslim eder. Ve dönüşüm sağlar. BABA BALIK geçmişi yaşar, ANNE OLTA geleceği için her iki taraf ile oyun oynar. ÇOCUK YEM İse BABA BALIK, ANNE OLTA’DAN aldığı sorumsuzluk ve sorumluluk ile DÖNÜŞÜM sağlayarak bugünü yaşamaya çalışır… Bazı geceler barda, bazı geceler….
AİLE
Ansızın çıka gelen bir eve misafir isen…
İlgili olmalısın hem kendin ile, hem evin ile…
..
Sayğıda kusuru etmeyiz bizler
Yılmadan öğreten vallahi sizler
Başarı görünce gülerdi yüzler
Öğretmenler gününüzü kutlarım
Başın öne eğmez inanki hürsün
İsterim yüzünüz daima gülsün
..
En büyük çaresizlik derdin,
En büyük acı,
Yanlızlık...
Yenilmişlik,geriçekilmişlik,
Başarısızlık derdin.
Değil!
Değil işte...
..
Hayat bir yap boz misali
Büyük umutlar ve hayaller ile başlanan
Emek verilen, alın teri dökülen
Başarı ve mutluluğun hedeflendiği bir mücadele
Yap bozun parçaları eksiksiz ise
Gözler önüne serilir hayatın güzelliği
..
Bırak dedim ne hali varsa görsün
Belki benim de rahata kavuşur gönlüm
Yarım kaldı hazırlanan onca plan
Çözemezsin oldum zaten kördüğüm
Tedavi etmen zor böyle sancılı bir hastayı
Nerden öğrendin bilmem böyle damara basmayı
..
İki kişinin karşılıklı
Ya da tek kişinin beslediği
Bir çicektir aşk
Oysa aşk insan üzerinde
Abartılı his yumağıdır
Aşk da kavga olmalıdır
Aşk da başarı bulunmalıdır
..
Aynı yerde olsun akılla beden
Dünyada yaşarken dünyayı yaşa
En kıymetli değer zamandır giden
Gözler senin için etsin temaşa
An larda gizlidir rekor kilidi
Kaçarsa bulunmaz ustası kayıp
..
Engel dediğin de ne sevgilim…
Takılıp,kapaklandığımız…
Nedir,korku,üzüntü?
Aşk bahçesinde güller,
Hayat gerdanlığında,
İnciler değil mi?
..
*- Kazanmak mı istiyorsun, o halde başladığın işi asla yarım bırakma, terk etme, çok çalış, temiz çalış, adil ol, uzmanıyla çalış, şikâyet etme, açıklamaya çalışma ve hedefine odaklan. Çünkü terk edenler asla kazanamaz. Kazananlar ise asla terk etmemiş olanlardan çıkmıştır.
*- Evet, iyi bir planlama yapmak için belirlenmiş olan hedef hakkında derinlemesine bir bilgi birikimine sahip olmak birincil meseledir. Hedefe varmada iyi bir planlama başarı için olmazsa olmaz en önemli faktördür. İyi bir plan yapmanın da bazı koşullarının olduğunu unutmamak gerektiği konusu ise akıldan hiç çıkartılmamalıdır.
*- Araştırma yapmak, danışmak, hedefe yürürken çıkabilecek muhtemel sorunlara ve zorluklara karşı öngörülerde bulunup, bunlarla ilgili bir takım tedbirler ve önlemler almaksa planlama yapmanın bir başka boyutudur.
*- İşin yapılması sırasında bir takım aksamalar olabilir. Eğer başından iyi bir planlama yapılmışsa büyük bir sorun çıkmaz. Çıkabilecek ufak tefek sorunlar karşısında da duraksayıp yılgınlık göstermemek, soğukkanlılıkla problemi çözmenin yollarını araştırmak ve sorunu gidermeden yola devam etmemek gerekir.
..
Sana geldim, sende buldum birliği,
Elbet bulacağız serde dirliği,
Bırakmadık, bırakmayız erliği,
Sevgiye kul olduk, kölesiyiz biz.
Sevgiye kul olan her an yükselir,
Yenilmez güç olur, dertler vız gelir.
..
Belirsizliklerin üzerine gittiğimde
Aklımın düzgün, daha iyi çalıştığını
Şaşkınlıklar içinde yaşayageldiğim
Acayipliklerin hepten belirginleştiğini
Rüzgar önünde yaprağın uçuşu gibi
Istıraplı hayatların anlam kazandığını
Siluetleri belli belirsiz kimliklerin
..
Yıllar akıp gidiyor ömrümden
Bir sebep var bilmiyorum, özümden.
Gidiyorum, yıllar var ki sözümden
Görmeyin beni, seviyorum gönülden.
..
Duruluğun durgunluğunda
yaşanılası sevdaların yorgunluğu mudur?
Çöken üstüne,
okların saplandığı - kırgınlığın arttığı dem
bakışların suskunluğu
sözlerin sessizliğiyle
bulunamayan
..
Her yokuş başında görüp de ‘’Çıktığın vitesle in! ’’ tabelasını aldanma sakın… Kullanılırken
Makine gibi kullanılabilirsin, sayılarla kayıtlara geçersin, altın yıldızlar, parlak kumaşlarla okşanabilir tenin, sana onlar bir kadın eli gibi gelebilir. Ruhunu da okşayabilir. Kullanılırken makine de, iniş çıkışlarda ihtiyatlı kullanılır. Nihayet onun için bir harcama yapılmıştır. Verilen değer, o harcamalardan ibarettir. Şunu hiç unutma ki kullanım suren bir gün bitecek. İşte o zaman, sende sayılardan düşeceksin. Çıktığın vitesle inmeyeceksin bulunduğun mevkiden… Birdenbire silineceksin… Senin taraştan sonra attığın permatik gibi olacaksın.
En popüler anında bile, üç adım ilerisini düşünmeyi unutma. Gerçek işte orada…
Bir makinenin en önemli parçası olsan bile karar verme hakkı yok elinde. Bir kölesin nihayetinde… Özgürlüğe açlığın doymamış, her geçen gün daha da acıkmışsın bir gün posan çıkınca, rolün bitmiş hayat oyununda, kapı önüne bırakılmışsın. Şimdi öyle eskisi gibi de değil ki. Boynundan tutup bırakmıyorlar bir ev kedisi gibi… Bütün sosyal hakların yok denecek hale gelmiş, eşek adasına atılır gibi atılmışsın…
Çaresizlik umutsuzluk ölüme davetiye çıkarır. Bu korku da direnmeyi öğretir insana…
‘’Keşke şöyle yapsaydım’’ dersin. Keşkeler değiştirmez sonucu…
..
Bizim hocanın 5 kızı olduğu için her ramazanda iki veya üç defa teravi namazından önce
‘’evlilik duası’’ okurdu şimdikiler fazla çocuk yapmadığı için ve evlilik masrafları da artık
kız babalarına yıkıldığı için, ‘’evlilik duası’’nı okumuyorlar. Bari ben okuyayım da gençlerin duasını alayım.
Evlilik duası
Her şeyden önce 30 yıldır bu çatı altında tedavi edildiğim halde kurtulamayan biri olarak, bana söz veren bu müessesenin yetkililerini cesaretlerinden dolayı kutlamak istiyorum.
..
Git emmi oğlu git severken sevilirken inat etme
Başbuğun Emanetini koruyamadın fazla kirletme
Bilirsin ülkücü kolayı sevmez zoru da denetme
Çekil git artık ne olur bize el alemi güldürtme
Ne haysiyet koydunuz ülkücüde nede onur
Seksenden kırka düşürdün başarı bu mudur
Yol arkadaşlarını da al sende önden buyur
..
10 KASIM
Türkiyem yasa bürünmüş
Ölmüş böyle bir Ata diye
Ağlama! Sevin ve Çalış
O'nu anmak yalnız ağlamak mı?
İlerle
..