BAHÇELER
İlk önce ben
Terketmeliymişim bahçeleri
Zaman akmıyor orda
Bak duran dünya
Kurşun kurşun yığılan gök
..
Yunusa bülbül olana selam...
İslamdır çiçekli yolu
İslamdır meyveli dalı
İslam sanki tuba ağacı onda
İslama bülbül oldu çiçek dili
İslam bir bahçe bir güldü gönlü..
..
şiir kokusu
şenlikli bir ilkokul tenefüsünde
parende atan çocuk..
durup
bakamam
geçen zaman
çünkü
..
Yazarının adının önemi yok zira ona yazılan daha önceki hikayeler arasında bu hikayenin de bir önemi yok bu yüzden size bu kimsesiz yazarın kim olduğundan bahsetmeyeceğim çünkü Topkapı sarayının saadet bahçesinde,saraylı bir İstanbul akşamında genç bir adamın hayallerinin iki damla göz yaşıyla hazin bir şekilde noktalanmasın dan bahsedeceğim…
Herkesi düşünüyor dedi. Öyle dedim.. Seni dedi..? Beni boş ver. Doğum günü yaklaşıyor ya sıkıntın ondan dedi. Sustum. Susma öyle dedi suçlu çocuklar gibi dedi. Ne diyeyim dedim. Doğum günün kutlu olsun,iyi ki doğdun falan de işte. Hem sen demiyor muydun çok iyimserdir herkesi düşünür diye. Hiç sorma herkesi düşünür o. Mesela geçenlerde çıkan yangında ölen 11 işçiyi, çocuklarının gözleri önünde öldürülen anneyi, Suriye deki yüzlerce masumu düşünür. Bu insanların çaresizliği kalbinde ağır bir yük olur gece yarılarında… Gözlerinden uyku akar ama uyumaz biliyor musun eğer uyuya kalırsa onları üzeceğinden korkar… Tamam işte dedi sen ona bir şeyler yazmasan belki üzülecek dedi. Belki dedim… Öff dedi Ahmet hiç bayan ruhundan anlamıyorsun. O bir bayandan öte dedim. Ne o melek mi dedi..? Melek nedir diye sordum.? Melek nurdan yaratılmış yeme içmesi olmayan günahsız sahih varlıklardır diye cevap verdi. O zaman melek değildi. Aslın da o ne bir melek ne bir huri idi öyle gökyüzünde sırça bir köşkü olan prenses falanda değildi. O yıllar önce 1 haziranda dünyaya gelmiş, kaşlarını marlen Dimitri modasına uygun olarak kalemle yukarı doğru çekmiş, aşkımsı kırmızılara bürünmüş, güneş rengi saçlarıyla insanı kendine bağlayan, mehtaba ya doğ ya doğayım diyecek güzellikteki teninin rengi ile başlı başına bir kadınlık dehasıydı..
Haziranın ilkinden sonraki günlerin birinde çok güneşli bir İstanbul sabahında Ahmet’le beraber kulübede oturmuş çayın demini almasını bekliyorduk. Çok titiz adam dır bizim Ahmet 20 dakika olmadan çayı açmazdı. Bu huyunu bilerekten çay oldu mu dedim? İki dakika sabredemedin dedi. Ahmet evliydi birde çocuğu vardı hep ondan bahsederdi.. Eee ne yaptın senin şu yaş günü olayını dedi? Hiç sorma anlatılmaz bir gündü..
..
Darmadağın düşüşüm var sanki köklerimi
sağa sola savurdum işte
Kitabımı okuya okuya yırtıyorum
Süzülen balık bir denize sevdalı
Bir deniz okyanusa
Sözlerim tutuşan ateş hayata kurşun
Duvarlar hayal perdesi değil ki
..
Ali Sami Yen bizlere kuruluşta oldu önder
Tüm topları gol gol diyerek filelere gönder
Sarı ile kırmızıdır rengimiz yoktur dengimiz
Yetmez bu golller; at bir daha olsun bir daha
Onbir aslan idik ilk renkler kırmızı ile beyaz
Beyaz Kartal iken sahaya indik sarı aslan
..
Nerdesin!
Bir türlü açılmak bilmiyor evinin demir kapısı. Hâlbuki nerden baksan on saniye geç kaldın sokağa inmekte.
Bir türlü gözlerimi alamadığım bahçe kapısı gıcırtı ile açılmıyor ardına kadar.
İsteksiz ama mecburi adımlarını sürüyerek yürüdüğün sokakta yankılanmıyor ayak seslerin.
Bir dakikayı geçti gelmeyeli, hala görünmedi ceplerine sokmaya hazırlandığın ellerin.
Sokak lambasıöksüz bir çocuk gibi gel diye ümitle aydınlatırken kaldırımları,
..
En sevdiğim çiçekten bir bahçe yaptım
Sana ait.senin için yüreğimde
Kurumak solmak nedir bilmeyen türden
En görkemli yerinin sahibi sensin gönül bahçemin
Seni seninle yaşamaktır benim tek hayalim
Yok artık benim sana tek sitemim
Bilmiyorum belkide hatanın büyüğü benim
..
İnsanoğlu,
Herşeyi unutabilir belki
Ama;
Ne geçmişini unutabilir
Karanlık gecelerin ardındaki
Aydınlık ve ayaz sabahlarda....
..
Ot bürülü bir bahçe ve
Yüzü kırışa kırışa akan bir çeşme
Çeşmenin suyunu akıttığı yosunların içinde
Kara kurbağa ve kara sinekler
Akan su şakır şakır
akan bu sudan kirler hemen arınır
..
Elinde bahçe makasıyla bahçevan
yaklaştı bir gül ağacının yanına
bahar gelmişti uçuşurken kelebekler
mis kokularıyla güller
bezemişti her bir yanı
..
Denizdir İstanbul,kocaman ucu bucağı olmayan içdeniz,,umuttur İstanbul yarınlar gibi, gelmesi için özlem duyulan…
efsane bir şehirdir İstanbul, tarihten bu yana, Aşkların sevdaların yaşandığı, mutlulukların ve acıların çığlıklaştığı, umutların umutsuzluğa dönüştüğü, dostlukların ve hainliklerin birbirine karıştığı, keşmekeş bir şehirdir İstanbul…
Altındır ya, taşın toprağın, yıllar yılı akın akın göç ettiler, bir umutla sana, dünyanın heryerinden yeni yetme enayiler…ve seni kirlettiler, ve seni yok ettiler…
Ah İstanbul ahh kimi vezir olur sende, kimi rezil,,piç doğar çocuklar, Orospu olur kadınlar, Loş Aydınlık karanlık sokaklarında ve sende çirkefleşir insanlıktan çıkar insanlar…
ve herkes sende arar suçu, herkes sana atar çamuru,, hiç yoktur sana koşa koşa gelenlerin günahı…
eyy İstanbul biliyormusun, yalancı bahar gibisin, bir yanın güneş bahar bahçe…bir yanın mevsim kış Ayaz…
ey İstanbul biliyormusun görüyormusun,beni duyuyormusun…
..
İçimdeki şehire
Yolum düştüğünde
Kavşaklarda karşılaşırım
Diktiğim heykellerle
Tüm şehri doldurmak yerine
Taştan heykellerle
..
Mecazen anlatırım ancak ben seni
Elimde aslına örnek mi kalmış
Ruhuna bir bahçe saklan mış sanki
Varlığını kıskanmayan bir gül mü kalmış
Elimde olsa bütün gökyüzüne inan ki
Merve diye yazardım yürek mi kalmış
Eğer gülüşüne bir gün değer biçsem ki
..
Ben köye gidince
Tarla bahçe gezerim
Toprakta yuvarlanıp
Kuş sesini dinlerim
Domates, salatalık, biber
Babaannem bunları eker
..
Kış bitti mart geldi adıda bahar,
Derelerden sular seller gür akar,
Ağaçlar tomurcuk her yer gül kokar,
Nede güzel olur bahar havası.
Güneşin şavkısı vurur denize,
Gökyüzü masmamavi görünür bize,
..
Avlu
Bu günlerde daha çok azalıyorum kendimde
azalmalar ustası oluyorum gitgide
düşlerimde dans eden bir kerpeten
bedenimde mengene
her gün bir dal kırılıyor, avlulaşıyor içimdeki bahçe
..
varoş evlerin pencerelerine korkarak vurur sabahları güneş…saçaklardan akan yağmurun kirlettiği camlar konuşur sanki üstündeki izleriyle…en çok kuşlar burada öter neşeyle çiftinin peşine takılıp, bir ağaçtan diğer bir ağaca…ve yağmurdan sonra salyangozlar antenlerini uzatarak sanki geçit törenine dururlar …taşlı topraklı yollardan akan çamurlu sular dereye kadar sürükler kırık oyuncakları…ayakları çorapsız çocuklar suların içlerinde belki de gün boyu kendilerini avutacak birkaç oyuncak arar…anneler yorgun, anneler fedakar, soğuk sulardan kıpkırmızı olmuş elleriyle asarlar çamaşırları derme çatma bahçe direklerine…en çok buralarda çiçeklenir ağaçlar,en çok burada meyve verirler, belki de diğer eksikleri kapatmak için…sadece çiçekçi dükkanlarında görmeye alışılan çiçekler bahçelerdedir, kırlarda,yaban otlarının arasında…ve çocuklar, onlar hiçbir şeyi umursamadan paçaları ıslak bir şekilde kuzukulak ararlar kırlarda, dikenler bacaklarını,kollarını yırtarken…defterlerinin kenarları hep kıvrıktır ufacık çantalara tıkıştırıldığından ama içindekilerinin farkı yoktur diğerlerinden…onlar kedilerinin yavruladığını görmüşlerdir, daha iyi bilirler anne kedinin bakamayacağı yavrularını yediğini… hepsinin bir kedisi, köpeği vardır zaten ve hepsinin adı nedense karabaştır…en sevdikleri yemek ekmek arası peynirdir sokakta kirli elleriyle…ve arkadaşlarıyla gün boyu mahallede oyun oynamaktır…kızak yapmayı,telli araba sürmeyi, ve annelerinin yaptıkları bez bebeklerine hırka örmeyi bilirler…kuşlar yuvalarına dal taşırken bir yuva kurmanın önemini en iyi onlar öğrenir …babalarının elleri ayakları nasır olmuştur çalışmaktan, tanırlar sevdiklerinin ellerini tutunca çalışan elleri…derme çatma duvarların içinde bahçeleri vardır ve küçükte olsa kendilerine ait evleri…is kokan duvarları hep çiziktir… sobada kestane yapmayı bilirler ve üstünde hep bir güğüm kaynar çünkü onların musluklarından hiç sıcak su akmaz, belki de zaman zaman hiç su akmaz…anneleri ye demeden karınlarını doyururlar önceki yazdan kalan ayva reçelini yağlı ekmeğe sürerek …baharla birlikte ilk çıkan erikleri karınlarını ağrıtacağını bildikleri halde ham ham yerler…arıların, kelebeklerin, baharın,yaşamın kokusunu, rengini, hareketini bilirler…ve onlar hiç yakınmazlar…tek amaçları okumaktır çoğu okur da…ve bir gün…bir gün gelir her şey tekdüzeleşir yaşamın koşullarında bir bakarlar ki bir piyon olmuşlar,birileri sürekli onları kutucuklara taşır ve sürekli mat olurlar…silkindiklerinde ise zamanı kaybettiklerinin farkına varırlar, gidip ararlar o bacasından siyah dumanlar çıkan evi, kelebeklerin uçtuğu bahçeyi, kopardıkları ham erikleri…yağmurla akan suların sürüklediği kırık oyuncakları…nafile…ruhları eksilmiştir hepsinin,hep bişeyler kayıptır…
….bugün oraya gittim…varoşluğunu yitirmiş, ruhunu bizler gibi kaybetmiş o çocukluğumun semtine…iclal abla yine köpek almış adını soramadım korkudan karabaş değildir diye…babaannemin evi…öyle boş,kimsesiz…ya bizim evimiz…şirinliğini yitirmiş…dinledim annemin sesi gelir diye…bizim…bizim sesimiz…tartışmalarımız ağabeyimizle…hiçbir şey kalmamış…arkadaşlarımın çocukları olmuş, sokaklarda oynuyor…ama hiç beklemiyorlar akan selin getirdiği kırık oyuncakları bizim beklediğimiz gibi…kalmamış çivi oyunları…
…..çiftinin peşinden neşeyle cıvıldayıp uçan bir serçe geçti birden önümden…tıpkı yıllar önceki gibi…bir de antenlerini uzatıp ağır ağır yol alan salyangozlar…değişmeyen bir tek onlar mı kalmış? ..
…..öğrenememişiz onlar gibi bir arada kalmayı, sıcak yuvalar kuramamışız annelerimiz gibi…ellerimiz hiç kızarmamış soğuk sulardan… gülümsemeyi unutmuş dudaklarımız…şarkı söylemeyi…Pazar günleri pikniklerini…toprağa ektiğimiz domatesten koparmayı…unutmuşuz geçmişe ne ait ne kadar anı varsa…gömmüşüz…
…..çocukluğum mu kaybolan, yoksa semtimiz mi…başımı minibüsün camına dayayıp yol boyu bunu düşündüm anılarım arkamda kaybolurken…
..
Babamın bir mürşidi vardı
Her ahlakını sayamam şimdi
Bugünlük ağaç, sebze ve zibil
Evinin önündeki küçücük bir bahçe ama
Gel gör bir gösterilen ihtimamı
İki naylon (römork) zibili birden
Satın alıp bu küçücük bahçeye
..
G özlerinden akan bir damla yaştı düşen yüreğime,
İ liklerime kadar ıslandığım aşkınla
Z ambaklar açmış ve ölmüşlerdi ardından
E limde tutamadığım mutluluk gibi bir an
M utluluk gibi herşeyin yaşanmışlığı ve bitişiydi
G özlerim ardından bakakaldı, her anın karelerini gözümden tekrar tekrar geçirerek
..