BABALAR GÜNÜ ŞİİRLERİ

BABALAR GÜNÜ ŞİİRLERİ

Hacı Timurtaş

Yeterki biz bilelim onun değerini
O severse Babalar gibi sever
Hiç kimse dolduramaz onun yerini
O severse Babalar gibi sever

Cesaretleniriz onun güvencesinde
Bazen kalbimizi kırar anlık öfkesinde
..

Devamını Oku
Bayram Kaya

Geçmişteki insanlığın gelişmesini bilemeyenler, geleceği de bilip, gelecekte de, ne şekil yol alınacağını bilemezler. Böylesi bilmezdi insanlar, bir kadercilik telakkisi ile yol sürprizlerini bekleşirken, sağlıklı bir gelişmişlikle yolu alamazlar. Böyle insanlar, bilme ihtiyaçlarının yerine, inancını koyarak ikna olmuşturlar.

Yaşantısal ve doğal ilişkilenmeleri içinde akılı ve mantığı çıkaramayan anlayışlar, aklın ve bilmenin yerine inancı koyarak güdük ve küt anlamalarla da olsa, kendilerini bu günkü seviyenin düzeyine doğru geliştirmişlerdir.Zaman akışının ve zamanın değişmesinin içinde, pek pek kalıcı olan bir şey bilinmemektedir. İnançlar da laikleşme ile toplumdan ayrılacaktı.

İnançların temelindeki dünya anlayışlarda; kendi içinde geliştikleri her bir etnik kabileci sosyolojik dünyanın, geçmişten beridir hep öyle oldukları; hep kendi yayıldıkları zaman düzleminin eksenindeki gibi durum içinde olduklarının kuruntu sanılarıyla dünyayı bilip, anlamışlardır.

Ve olan her değişmeyi; bir bozulup sapmanın, bir sapıklığın kendileri ile düzeltilmesi olarak telkin etmişlerdir. Sözün gelişi, Âdem’le Havva; her şeyin adını öğrenirken, sanki bir ellerinde çapa, diğer ellerinde kazma, ayaklarında da çarık, üzerlerinden de igs den elbise varmıştı gibi biçimlenir ve böylece her şeyin adını öğrenirler!
..

Devamını Oku
Ubeyde Kunduz

Fakir gardaş durma çalış
Patıronlar para diyor
Artık bu düzene alış
Babalar ekmek istiyor
Sırtımız köstek istiyor
Yanımız destek istiyor

..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Ey anneler, babalar, ALLÂH(c. c.) ’ı dinleyelim,
Onurlu kullardanız, biz zulmü reddedelim…

Bu dövüş katliamdır, ortadan kaldıralım,
Kötülükten men edip, Hak yaygınlaştıralım…

(2012)
..

Devamını Oku
Nilgün Budak

Bir kaç ay önce Kanal 1 ve daha sonraki günlerde de atv'de yayınlanan bir belgeselden bahsetmek istiyorum sizlere. 2006 en iyi belgesel ödülü alan 'İmparatorun yolculuğu' adlı bu belgeseli izleyen hemen herkes o süre zarfında başka boyutlarda dolaşmışlar, içinde bulundukları yaşamlarından sıyrılmışlardır diye düşünüyorum. İzleyenlerin ortak görüşü bu belgeselin kendilerine muhteşem hisler yaşattığı. Bırakın hayvan sevgisini, penguenlerin o sevimliliklerini bi yana, Antartika'da verilen bu yaşam mücadelesi filmin içine çekiveriyor insanı. 'işte bu hayatın ta kendisi' dedirtiyor insana. Penguenler artık anne ve baba olma zamanları geldiğinde, kendilerine besin sağlayan okyanusu bırakıp, o minik adımlarla haftalarca yürüyerek buzulların ortasındaki o korunaklı bölgeye ulaşıyorlar.Ulaşamayan gruptan kopan kaybolanlar da oluyor ne acı ki. Binlerce imparator pengueni kendilerine o sene için sadece tek bir eş seçiyorlar. Filmde 'düğün dansı' şeklinde yorumlanan bir tür törenle birbirlerine sanki eş olma sözü veriyor gibi hareketler yapıyorlar. Tabi belgeselin müziği ve seslendirmesi de ayrı bir güzellik katıyor görüntülere. Bir anne, bir baba penguen kişileştirilerek belgesel onların ağzından anlatılıyor. anne bedeninde aylarca duran bir yumurta dış dünyaya çıktıktan sonra da aylarca süren bir kuluçka dönemi başlıyor. bu süre içinde anne ve baba penguenler okyanustan bu bölgeye gelmeden önce depoladıkları besinlerle yaşamlarını sürdürüyorlar. Yaklaşık üç ay annenin yumurtlama süreci sürüyor.Anne penguenlerin bedeninde oluşan o yumurtalar,annenin yumurtlamasıyla dış dünyayla tanışıyorlar. Anne ortalama üç aydır aç ve karnında oluşan yavruyu besledi. Artık beslenmeye gitme vakti gelmişti. o dondurucu buza değdirmemeye özen göstererek yumurtayı kendi ayakları üzerinden baba penguenin ayakları üzerine veriyor ve o haftalar süren yolu geri giderek okyanusa ulaşmak için yola koyuluyor. Tabi diğer anne adayı penguenlerle birlikte.Bu devir işlemi sırasında yerde kalan yumurtalar buz tutup çatlayabiliyor ve anne ve babanın o seneki çabaları boşa gitmiş oluyor. soylarının devamı için o seneki şansları sona ermiş oluyor. Tek bir yumurta şansları var ve onu da yitirebiliyorlar. Bu arada kar fırtınalarından yumurtalarını korumak için baba penguenlerin binlercesi yumurtaları ayaklarının üstünde tüyleriyle örterek ve birbirlerine iyice sokulup ısınmaya çalışarak anne penguenlerin geri dönmesini bekliyorlar. O manzarayı izlerken 'o canlılar için mahşer yeri burası sanki' diye düşünmüştüm. donduran soğuk, açlık, sorumluluk, kar fırtınası... Ve bunlara dayanmaya çalışan fedakar bir canlı türü. İnsanların ibret alması gereken bir durumdu bu. Bu fedakar penguen babaların insan babalara öğreteceği çok şey olmalıydı. Anne penguenlerin okyanusa gidip beslenmeleri içinse haftalarca süren o yolculuktan sonra o kalın buz tabakasının altındaki okyanusa açılan ufak bir kapı görünür ki, tüm anne adayları sevinçle suya dalıverirler. Karınlarını iyice doyurmaları gerekir ki döndüklerinde yumurtayı kırıp çıkmış olacak yavrularına yemek götürebilsinler. Ve o sularda da vahşi hayat varlığını gösterir. Nasıl penguenlerin beslenmesi gerekiyorsa, o penguenlerle beslenecek başka canlıların olduğu da ortada. Ve bazı anne adayları sudan çıkma imkanına sahip olamıyorlar. onları bekleyen bir baba ve bir yumurta varken geri dönemiyorlar.

Öte yandan yumurtalar çatlıyor, içinden minicik beyaz tüylü yavrular çıkıyor. tabi o yavrular hala babalarının ayaklarının üzerinde ve babalarının tüyleriyle soğuktan korunuyorlar. Baba penguenlerse annelerin bir an önce dönmesini bekliyorlar çünki onlarda açlığa daha fazla dayanamayacaklarını biliyorlar. sakladıkları bir kısım yiyecek parçasını kendi midelerinden çıkararak yavrularının ağzına veriyorlar. Anneler gelmezse bir süre sonra o yavruları orda bırakıp, yani ölüme terk edip okyanusa gitmek zorundalar. Gitmezlerse, hem yavruları ölecek hem kendileri. Ama giderlerse en azından kendi hayatlarını koruyabilecekler. Ve bir sonraki seneye soylarının devam şansı olmuş olacak. Biz insanlar için bunları izlemek, öğrenmek, anlamaya çalışmak çok daha zor sanki. Onlar iç güdüsel olarak böyle olması gerektiğini biliyor ve davranıyorlar. Oysa bizler, şuurlu yaratıklar olarak durumun acı tarafında takılıp kalıyoruz. İçimiz acıyor. Bir babanın yavrusunu ölüme terk etmesi fikri biz insanlar için çok acı çünki. Diyorum ya ibretlik diye. Doğadan ders alınması gereken çok şey var ve maalesef insanlık insanlığa yakışmayan davranışlar da gösterebiliyor bazen.

Anne penguenler zorlu yolculuğu bitirip döndüklerinde seslerinden eşlerini ve yavrularını tanıyabiliyorlar. o manzara tam bir mutluluk hali. onlar sorumluluklarının bilincinde olan muhteşem bir aile çünki. Geri dönemeyen anneler ve onları bekleyen yavrular doğanın diğer bir yüzü. Soğuğa dayanamayan ve ölen yavrular da öyle.
Anne penguen yavrusunu babadan devralıyor ve baba penguen diğer baba penguenlerle beraber yola çıkıyor bu defa. okyanusa... beslenmesi gerekiyor ve daha sonra yine geri dönecek, dönebilirse tabi. Buzullardaki bu zorlu şartlar güneşin kısa bir an yüzünü göstermesiyle bile olsa neşelendiriyor bu fedakar canlıları. yavrular ilk adımlarını atıyorlar. tüy yumağı gibi halleriyle buz üzerinde yalpalayarak yürümeye çalışıyorlar. Kendi yavruları ölen anne penguenler başkalarının yavrularını çalmayı bile deniyorlar. Anne ve babalar nöbetleşe gelip giderek beslenmelerini südrüyorlar. Bu süreç aylarca sürüyor. Okyanustan uzak o korunaklı bölgede ortalama dokuz ay gibi bir süre bu durumu devam ediyor. Bazen anne ve babalar bir diğeri gelmeden de yavrularını artık yürüyorlar diye bırakıp gidebiliyorlar. bebek penguenler de hepsi birbirine yapışırcasına bir arada gruplar halinde durarak soğuktan korunmaya ve bir diğer ebeveyninin gelmesini bekliyorlar. Bir kreş ortamı gibi. tabi her yerde olduğu gibi burda da tehlike anları oluyor. yırtıcı kuşlar yalnız gördükleri yavrulardan hangisini tutabilirlerse kendilerine besin temin etmeye uğraşıyorlar. O yavruların kaçışmaları, bazısının yakasını zor kurtarıp yaralanması bazılarınınsa yem olması kaçınılmaz. Bunları izlerken daha önce izlediğim bir belgesel aklıma geldi. çayır köpekleri denen sincaba benzeyen canlılarla ilgili bir belgesel... Onlar tüneller kazıp oralarda yaşıyorlar ve tehlikelere karşı nöbetçileri oluyor hep. Hatta beslenmeye giden anne babaların yerine o gruptan bir kaç bebek bakıcısı yavrulara bakıyor. Onları koruyor. Penguenlerde bunu göremedim. Kendi yavrusu ölen bir anne başkasının yavrusuna sahip olmaya çalışırken, öte yandan yavru sahibi olamayan anne ve babalardan bazıları ailelerinin bırakıp beslenmeye gittiği anlarda 'kreş'teki bu yavrulara sahip çıkmıyordu mesela. Hatta bir kaç yavru bir yetişkine sığındığında sonradan gelen bir kaç yavruyu o yetişkin iterek uzaklaştırıyordu. Bunların cevabını bilemiyorum. Belgesel de bunları yanıtlamıyordu. Daha çok film niteliğinde bir belgeseldi ne de olsa.

..

Devamını Oku
Murat Doludizgin

Baba’dır, evin direği
Sanmayın, taş’dan yüreği
İnsan doğası, gereği
Babalar da ağlarlar.

Anaların yeri, başka
Babaların, yeri başka
..

Devamını Oku
Yılmaz Barıtlı

Öyle bir zamanda bırakıp gittin ki bizi.
Arayıp sormadın bile.
Hayal meyal hatırlıyorum güzel yüzünü.
4-5 yaşlarında var yoktum. Her kez akşam olunca babasını karşılardı kapılarda.
Ablam la ben camın önünde beklerdik, gelmeyen babamızı.

Anlatırdı çocuklar okulda, babam bize yardım etti. Beraber ödevlerimizi yaptık, hafta sonu gezmeye gideceğiz. Ya da babamız bize çok kızdı derlerdi. Yoktu ki babamız bize kızsın.
..

Devamını Oku
Mehmet Kara

(Oğullarıma)

Sen, terimsin,
tenim, emeğimsin;
Dokuduğum nakışım;
El sürmeye kıyamadığım
bebeğimsin;
..

Devamını Oku
Oktay Çekal

Babalar günün kutlu olsun baba...

Bir baba atadır gözlerinde yanan bakışları serttir…
Ama yüreğinden dağlar gibi şefkat akar, nehirlere dolar
Güneşin yakan sıcağında bir gölge serinliği gibi sarar seni
Yağan yağmurda bir şemsiye olur örter tenini sevgi ıslatır seni
Varlığında huzur vardır, tün varlığın akar özgürce bedeninden,
..

Devamını Oku
Navruz Kaplan

Aglatin be oglum dik dur yeter gülümse
Üzüyorsun bak beni cok degil kac yil var
Dinle beni nasiyetir sana özel iyi saklarsan
Yaslaninca benden olsun dinle sen nasiyet

Üzdün sandim bitmez dedim biti gece yarisi
Sesini duyunca dayanamadi ki bu kalbim
..

Devamını Oku
Navruz Kaplan

Babamın yokğluğunu şimdi anladım
Bulamadım ki çiçeklerde kokunuzu
İçimde taşıdım bunca yıl tüketmedim
Taşımam gerek borçluyum o babadır

Küçüken hatalar yapmış olurum
Af etmiştir mutlaka yüreği yufkadır
..

Devamını Oku
Nuh Yıldız

Doğudan batıya geldik, rahata erdik, derken
Bir yaz gecesi, evimizde sere serpe uyurken
Unutmam 1999 yılı17 ağustos günü gecesinde
Yakalandık depreme, saat üçü iki geçerken

Caddeler, sokaklar, ana, baba günü gibi oldu
Yalova’yı üzerine çöken, kara bulutlar boğdu
..

Devamını Oku
Salih Altıntop

Bünyan’ın yamacında üst üste evler
Onlar da gördü gelip te gittiler
Gelenler merhaba diyor ama doldu mezarlar
Her iki yanında amelini yazıyor melekler


Ne olduğunu bilmez yeni doğanlar
..

Devamını Oku
Ferat Atalay

Yıl bin dokuz yüz doksan üç. Bunun adı göç. Geldiler ansızın bir seher vakti kımıl kımıl.Cevirdiler namluların uçlarında süngü, buna karşı durmak ne güç,.Başakta hasat,evler kat,kat.ahırda at ateşe verdiler. Ne külu kaldi nede bir avuc toprak.Kimilerini bir yere topladılar,ayaklar çıplak.üzerlerinde terli yirtik paç.ve kimileri bir yerlere kaçışıyor.Bir telaş. sırtlarında yürekleri alınlarında ter. gözleride yaş. Bıraktılar, her birini her birine muhtaç.Bebekler kundakta,çığlık anneler feryat ta üşüş.Babalar zülümde ayaklar,piş ağızlarda kalmadı. diş..yazıktır demediler,vurdular eylendiler. her yer kan.Nedir bu feryat figanlarin icinde boğan .Dinimize imanımıza sövüp sayan.Karşımıza dikilmişler şarlatan, okuyorlar.ezan,can, mı dayanır.yok,sa canan.hangimiz kanarız,buna derler, kardeşiz aynı kandan
..

Devamını Oku
Meral Demir

Anneler,
nerelerdeydiniz? ! ...

Babalar,
çok muydu telaşeniz? ! ...

Öğretmenler,
..

Devamını Oku
Sinan Karakaş

Ey analar babalar,
Koruyun yavrunuzu,
Birileri çalacak,
Yüzdeki nurunuzu.
..

Devamını Oku
Duygu Hacıosmanoğlu

Babalar gününde babasız bir gün
Senin de gözün kör olsun kanser
Kazıdın ya bu hasreti kalbime
Senin de kökün kurusun kanser
..

Devamını Oku
Bahattin Tonbul

İyi ki annen var, ona bakıyor
Sevda çemberinde, ararsan onu
Yüreğinde acep neler yakıyor
Babalar sevdanın tükenmez sonu
Bahattin Tonbul
25.5.2013
..

Devamını Oku
Sinan Karakaş

Neler gördük biz neler,
Diyelim geldi geçti,
Babalar ve anneler,
Artık barışı seçti.
..

Devamını Oku
Cumali Cumalioğlu

Merhaba Yeni Yıl, Merhaba Akan Kan!

Yıl 2013. Bugün yep yeni bir bir yılın ilk günü. Saat 10:00 da uyandım. Lavaboya girdim, ellerimi, yüzümü yıkadım. Çocuklar, gece eğlence programlarını seyretmekten geç uyudular. Hala uyanamadılar, şimdilik uyuyorlar. Balkona çıktım. Güneşli çok güzel bir kış günü. İçim ısındı doğrusu...
Sözde bugün yepyeni bir yıla girmiştik ama, bu günün de diğer günlerden bir farkı yoktu aslında. Tam da içinden geçirdiklerini yaz dedi ilham perim. Günün yazısını yazacaktım. Yeni bir yıl başlıyordu ama yine aynı tek düzelik, değişen bir şey yoktu. İnsanın içini ısıtan güneş dışında bugünün diğer günlerden hiç bir farkı yoktu.
Tam da bunları yazacaktım ki Elif Hanım elinde bir kova su ile geldi. Suyu balkona döktü. Balkonu yıkayıp çamaşır asacaktı. Güne odaklanmam buzuldu, kafamdakiler dağıldı, yazamadım.
Merhaba yeni gün, merhaba yeni yıl, merhaba çayır çimenler, merhaba sokaklar, barlar, merhaba cezaevi kapıları, merhaba dağlar, dağlarda vurulanlar, merhaba akıtılan kanlar, ağlayan analar, öksüz kalan çoçuklar merhaba...
İnanın coşkulu şeyler yazmak istiyorum. Ama olmuyor. Bu yıl yine emek sömürülecek, yine emekçiler ezilmeyecekler. Savaşlar yine sürecek, yine kan akacak. Karamsar yazdığımı mı düşünüyorsunuz? Bu yıl borç batağındaki memur çıldırmayacak mı? Analar babalar cinnet geçirip çocuklarını kesmeyecekler mi? Artık insanlar birbirini öldürmeyecekler mi? Sevgi adına bir şeyler mi yapılacak? Savaşlar daha şiddetli ve daha da gelişmiş silahlarla devam etmeyecek mi?
..

Devamını Oku