olsan da olmasan da yürüyeceğim kalbine…
çıplak soyum!
çıktığımda yoktu şalım ki gittiğinde koysun!
girdim yalnızlığın koynuna,
İnsanı İnsan Anlar.. Peki; Ya Martıları?
Günler öyle hızla geçiyor ki ben bile artık kaçırıyorum zamanı.. Hiçbir şeye yetişemiyorum. Veya öyle hissediyorum.
“Herkes, içinde bir mektupla doğar. Ama o mektubu okumayı ancak kendine karşı dürüst olanlar başarabiliyor.” Rilke
Sözü edilen mektubu(nu) bulmaya gönüllü olarak yola koyulalım. Bir y/azdan bir ayaza… Geceden gündüze… Geçmişten, geleceğe… Aradıkça, arandıkça bulunacak yere… Zamanla okunabilirliği, zaman içinde solabilirliği, varlıkla yaşayabildiği ancak bu şekilde içe iz olurluğu gerçekliğiyle.
Yaşamın özündeki çelişkileri(ni) , seneler senesi, gülmekle ağlamak arasındaki gelgitleriyle, kâh kıyılarda, kâh açıklarda coşkun ve vurgunsu bir dille yazan Rilke ve Rilke’yi duyanlar, duyumsayanlar onu anlamaya, anlatmaya çalışmışlar bugüne değin. Benim de yapabileceğim duymaya çalışmaktı bu sessiz çığlığı… Bu çığlıkla başlayacak, oluşacak yeni çığlıkların düşünsel ve duygusal zenginliğe kapı aralaması umuduyla… Onun sesiyle sesimi buluşturabilmek için kulaklarımı dört açıp, gözlerimi derine diktim uzunca zamandır. Önce karanlıktan ürken çocukların tedirginliğiyle sonra ışığını bulan pervanenin aşkıyla döne döne okumaya başladım Rilke’nin elime geçen eserlerini.
ardında bir dünya bırakarak gittin
bütün sokaklar bir yalnızlığı taşıdı...
taştı enginliğin yaşına denk gelen gözeden
sevgili ada okuyucuları,
damlayan musluklar gördük. çevresi demir telleriyle örülü evleri, çalar saatin susmasını, yağın süzmesini, uykunun bölünmesini, korkuyu ve de makineye bağlı yaşayan insanları gördük. ölümün (ansızın) çekip gitmek değil çoğu kez ölümsüzlüğe yürümek olduğunu gördük... yaralı kurdu. açamadığımız kapıları. sokakların tenhalığını, köprülerin bağladığını, gazoz şişesinin açma sesinden sonra köpüren asidini. etinden et kopartanları, kendi insanlarını vuran katilleri, kurşunun insanın içini nasıl oyduğunu… yağmurun akıp gittiği camları ve gözlüklerin arkasından bakan hüznü gördük. tabanı yırtık ayakkabıyı, kedinin uysallığını… güzün, yaprakları toplayan bir çiftçi olduğunu. aynada kendini tanımayan insanları da gördük. gözün mavisini, ipin üzerinde asılmış çarşaf çarşaf uykuları. not defterine yazılmış yalnızlığı da, kitapların dolusunu da gördük, boşunu da. göremeyenler için yeni baştan oynatalım görüntüyü.
sevgili okur, 9. kez çıkıyoruz karşınıza. mevsimler birbirini kovalıyor. erguvanlar yeni açmışken en son size seslenmiştik. hayat akıyor ve değiştiriyor birçok şeyi. coğrafyamızda, dünyada dengeler hızla değişiyor. nehirler taşıyor, nükleer santraller yapılıyor, susuzluk kentleri vuruyor. yanı başında bir gölge yitip giderken, insanın gözünde acı görüntüler kalıyor. bizse yaşantımıza güzellik katabilmek adına birkez daha selâmlıyoruz yeni gelen zamanları.
.............................Gülten Akın'a
ölünür elbet bin kez!
peşinden bir kuru dua olsa
belki çokça hayır hasenat yazıldığında...
Bütün anahtarları kendi kilidinde döndürür zaman
şimdi bir gam ki
yarısı yanmış
donmuş yarısı
O yenik güze ağlar
Her Yönüyle Trabzon etkinliklerinin 5.si 19-22 Şubat tarihleri arasında Ankara AKM’de gerçekleştiriliyor. Bu yıl etkinliklere Serander Yayınları ve Ada Dergisi olarak katılıyoruz.
Etkinlikler çerçevesinde Ayşe Keskin yeni şiir kitabı “Şubat’ın Islak Elleri”ni okurları için 20-21 Şubatta 15:00-17:00 saatleri arasında imzalıyor.
Uzun süredir değmediğiniz şeye, yeniden değdiğiniz andır.
Eski neşenize ve nefesinize kavuşmanın verdiği haz anıdır sizi uyandıran. Bu haz ki yeniden doğmak gibidir... “O gün”, evet “O gün” erinçle kalkmak, bütün perdeleri aralamak, açtığınız bütün pencerelerden gördüğünüz manzaranın farklı bir açısını yakaladığınız canhıraş an... Çokça mevsim geçmiştir tabiatın üzerinden, üzerinizden ne çok mevsim… Ve ilginçtir; göğsünüze soktuğunuz şeyin, sarsarak gözünüzü ve ruhunuzu uyandırma halidir.
Bir zaman yaşadığınız, ölüm halinde olmanın huzuru değildir. Bu biraz da uyanmış olmanın huzurudur artık. Başka tarifi olsa, ki yok... Uyanmak, evet olanca uyumuşluğunuzla silkinmek, emekleye sendeleye dimdik dikilmektir…
Zaman; o devasa zaman, uyutmuşsa hesapsız akrebiyle sizi... Demek zehri akıtmasının da sırası "O an”dır.
Ayşe Keskin,
Kardeşim olsun..,
Yazılarını takip ettiğim yekünün içerisinde, farklı bir tip.,
Övmekte yermek gibi kötüdür, diye bilirim ki, Onun yazdıklarını okumak beni düşündürüyor ve düşünmekte bana hep bir şeyler katıyor.,
Temennim, Ayşe hep keskin güzellikler içerisinde olsu ...