her b'akışında
g'sözlerinden şelaleler b'akıyor içime
eriyip gidiyor gam dağları
ayaklarımın altından
rüzgârın, saçlarımı uzatmaya yeminli
ben mi cüceydim
evimiz mi şatoydu
nasıl sığdım bilmem ki
masallara
tül perdeden elbisemi giyince
kırılıyor eylül, zamanın kabuğu
göçmen kuşlar yola düşmeden
yokluğun yağıyor, varlığıma
başına buyruk, salaş iklimlerden
-gülüşlerimizi susturup hiç gelmeyecek bir iklimi bekledik seninle-
en son ölü şehrin pususunda
rast geldik yağmurlara
beni ahşap işlemeli bir sandığa koydu zaman
-karanlık bile yoruldu içimde-
gece yarısı olmuyor artık göçüşlerim
sabaha kadar bekliyorum
ne zaman yavru bir kedi görsem
kapı önünde
gözlerim...
ruhuna açılan bir pencereydi.
baktığım sendin
gördüğüm sendeki ben
yani bir başkası.
-ben ölü doğumlar ülkesiyim
kıyameti yaşadım, mahşeri de-
-çok bekledim seni-
tekâmül durağında
doğmadı bir türlü
çıplak ayaklarınla
tırpanlayıp kızgın kumları
güneşi teninle içmişsin besbelli
kendi harçlığınla
özgürlük ısmarlamışsın
kumsalda su satan çocuklara
rüyadan sıçrayan alev yakar mı
sis bulutu su misali boğar mı
bir deve çizsem içimdeki kuyuya
serçe parmağıma değen su
alıp götürse beni Mısır'a
Sensizliğin Anatomisi
sen"siz"lik
yokluk bildiren en ağır sözcük
hangi suyun kuvveti yeter ki




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!