Arzu’nun babası son eşyaları da kamyona yüklemişti. Kemal, babası annesi çok üzgündüler. Hiç bir zaman ayrılmamışlar çocuklukları bile beraber geçmişti. Seneler var dı ki bu kadar maddi sıkıntıları olmamıştı. Her zaman birbirlerine destek olmuşlar. Baba evlerini terk etmemişlerdi ama artık dayanacak halleri de kalmamıştı. Fakat çok ta uzak değildi şehir. Gidip gelmek mümkündü. Sabah bir minibüs gider akşam döner di. İş iyi olunca orada ev tutmak daha akıllıca gelmişti. Hem seneye Arzu’da Kemal’de Üniversite için dershaneye başlayacaklardı. Şehirde ev iki aile içinde bir avantajdı. İki aile birbirlerine sıkı, sıkı sarıldılar, helalleştiler. Arzu ile annesi kamyonun önüne oturdu, babası kamyonun kasasına. Kemal’lin annesi kamyon giderken, bir kova su döktü ve su gibi gidin su gibi gelin diye dilekte bulundu. Kemal kamyonun arkasından gücünün tükendiği yere kadar koştu. Gözlerinde yaşlar boşalıyordu. Hem arkadaşı, hem de sevgilisi gidiyordu. Bir an kendini yapayalnız boşlukta hissetti içi ürperdi. Yüreğinde bir sızı çız etmişti.
……………. Arzu yol boyunca ağladı. Annesi onu teselli etmek için hafta sonları ‘Kemal gelir yine oynarsınız’ diyordu. Ama nafile gözyaşları dinmek bilmiyordu. Tam kavuşmuşken duygularını açmışken, bu ayrılık hiçte iyi olmamıştı. Kemal’in kokusu sanki buram, buram yanı başından geliyordu. Ama söz vermişlerdi, bitmeyecekti aşkları. Yüce dağın karları erimeyecekti, Aşklarını sonsuza kadar saklayacaktı.
……………… Kemal’le Arzu ertesi sene dershaneye başladılar. Hafta sonları beraber dershaneye gidiyorlar. Kemal Cumartesi akşamları Arzu’larda kalıyor. Beraber ders çalışıyorlar. Bazen göz, göze geliyorlar, dakikalarca gözlerini ayıramıyorlardı. Arzu’nun annesi bu durumu fark ediyor ama ses çıkarmıyordu. Çünkü Kemal’i çok severdi. Hiç yanlış bir hareketini görmemişti. Bu konuyu Kemal’in annesiyle de konuşmuşlardı. Kemal’in annesi onlar kardeş gibi büyüdüler zannetmem ama aşk bu bellide olmaz böyle bir şey olsa kabul eder misin? Diye sormuştu. Oda babaları kabul ederse niye olmasın Kemal’den daha iyisini mi bulacağız diye konuşmuşlar ama daha çok erken önlerinde üniversite var. Belki kazanamazlarsa düşünürüz demişlerdi.
………………. Üniversite sınav sonuçları gelmiş, Arzu İstanbul’da Ziraat Fakültesini, Kemal Ankara Veteriner Fakültesini kazanmış sevinçleri kursaklarında kalmıştı. Kader yine ayıracaktı. Dört yıl ayrı kalacaklardı. Ama onlar dayanacaklar bitirecekler ve güzel kasabalarında hizmet edeceklerdi. Böyle karar almışlar ve okuldan sonra sonsuza kadar beraber olacaklardı. Babalarıyla ayrı, ayrı gittiler kayıtlarını yaptırdılar.
……………… Kasabalarındaki okulda öğretmenler hem mezuniyet, hem de üniversiteye girenler için bir eğlence düzenlemişlerdi. Onlarda katıldılar bir kenarda oynayanları seyrediyorlardı. Garip bir hüzün vardı içlerinde. En son bir dans müziği eşliğinde öğretmenleri dans ediyorlardı. Birden Kimya öğretmenleri yanlarına geldi. Haydi, çocuklar siz niye dans etmiyorsunuz dedi ve zorla onları dansa kaldırdı. Onlar bu güne kadar böyle bir ortamda hiç bulunmamışlar dans bile etmeyi bilmiyorlardı. Ama öğretmenleri onlara gösterdi. Elleri ayakları karışmıştı. Kemal Arzu’nun ayaklarına basıyor. Arzu hep ayaklarına bakıyor. Birbirlerinden uzak duruyorlar. Bir türlü beceremiyorlardı. Sonra Arzu Kemal’le yaklaştı, artık çok yakındılar. Kemal’lin nefesini, kalp atışlarını bile duyabiliyordu. Şimdi uyum sağlamışlar sahnede kuğu gibi süzülüyorlardı. Artık öğrenmişler. Müziğin ve ahengin büyüsüne kapılmışlar. Kırk yıldır dans edebiliyorlarmış gibiydiler. Öğretmenleri onları alkışladılar. Kemal’de Arzu’da çok utanmışlar, yüzlerinden ateş çıkıyordu sanki! Ama dans etmeye devam etiler, çünkü dans etmek harika bir duyguydu. Arzu ve Kemal yaşadıkları her şey gözlerinin önünden geçti. Birbirlerini öpmek istediler ama burası küçük bir yerdi, dans etmeleri bile bayağı konuşulacaktı. Zaten öğretmenleri istemişti. Bahaneleri hazırdı masum bir dans. Müzik de bitmişti. Birbirlerini alkışladılar ve yerlerine döndüler. Kimya öğretmenleri yanlarına geldi. Bak nasıl oluyormuş çok şahane dans ettiniz, birbirinize de çok yakışıyorsunuz dedi. Sakın ayrılmayın bence demişti. İkisi de soğuk terler döktüler öğretmenleri böyle düşünüyorsa kim bilir. Başkaları ne düşünürdü. Ama zaten onlar çocukluktan beri beraberdiler. Korktukları gibi bir şey olmadı, hiç laf çıkmadı. Ama kasabalı onların evlenmesi için içlerinden geçirir, inşallah gerçekleşir derlerdi.
………………İkiside kasabada, şehirde çok güzel günler geçirdi. Artık okullarının açılmasına üç gün kalmıştı. Yalnız beraber bir gün geçirmek istiyorlardı. Her zaman aileleriyle birlikte gittikleri, deniz kenarına gitmek yüzmek ve piknik yapmaya karar verdiler. Akşam ailelerine ertesi gün arkadaşlarıyla buluşup bir yerlere gideceklerini söylediler izin aldılar. Gidecekleri yerden sabah bir minibüs geçer ve bir kasabaya gider dönüşte ancak akşam mümkün olurdu. Sabah erkenden kalktılar yanlarına biraz ekmek üzüm, peynir, domates, salatalı ve bir bidon su alarak çıktılar.
ağlıyorum sensizliğime
geçen her anıma
yaşlarım sel oldu aktı ama
doymaz ki toprak
sensiz kalmışlığına
doymak bilmeyen iştahı
...........................Anadolu’nun şirin bir kasabasının hemen yanında yüce bir dağ vardı. Etekleri yeşil mi yeşil, düzlükleri kır çiçekleri çiğdemler, kekikler iri iri papatyalar, yaban gülleri, çitlembikleri hiç eksik olmazdı. Kekliklerin bağırışları bülbülün güzel ötüşleri ile kelebekler, arılar bal toplardı bin bir çiçekten. Tavşanlar koşuşurdu, yaban keçileri dans ederdi doğayla. Kelebekler âşıktı papatyalara, bülbüller yaban güllerine burada herkes birbirine âşıktı. Rüzgâr taşırdı deniz kokularını dağın yamaçlarına; dağdan aldığı kır kokularını kasabanın sokaklarını yalayarak denize taşırdı. Dağın zirvelerinde kar, buz yaz ayların da bile kalkmazdı. Cılız derelerle dağın suyu hiç tükenmezdi. Bazen yerin derinliklerine iner kilometrelerce öteden kasabanın hemen yanından fışkırırdı. Kasabanın çocukları her gün bu kaynağın yanına gelir, burada oyunlar oynarlar yorulunca buz gibi kaynaktan su içerlerdi. Kemal’le Arzu çok iyi arkadaşlardı. Beraber kasabanın tek okuluna gidiyorlar, aynı sınıfı aynı sırayı paylaşıyorlardı. Zaten evleri de yan yanaydı. Aileleri de yıllardır atadan dededen beri beraber birçok sıkıntıyı sevinci paylaşmışlardı.
...........................Kemal oyundan yorulunca pınarın başına oturur sürekli zirvede ki karlara bakardı. Kendini bildiğinden beri kasabalarına hiç kar yağmamıştı. Zaten Anadolu’nun güneyine çok nadir kar yağardı. Arzu da hemen gelir yanına oturur beraber seyrederlerdi. Kemal büyünce o zirveye çıkı cam karların üzerinde yatıp yuvarlanacağım derdi. Arzu’ bensiz mi gideceksin derdi. Sensiz olur mu?
...........................Böyle günler akıp gidiyordu. İkisi de bayağı büyümüşlerdi şimdi on birinci sınıfa gidiyorlardı. Arzu’nun babası şehirde iyi bir iş bulmuş gitmek zorunda kalmıştı. Tabi ki Arzu da gidecekti. Kemal de Arzu da ayrılacakları için çok üzülüyorlardı. Arzu Kemal’le artık içinde tarif edilemeyen bazı duygular besliyordu. Sanki Kemal de ona söylemek istediği ama söyleyemediği bir şeyler vardı. Bir gün Kemal Arzu’ya hani hep düşünüp yapamadığımız şeyi yapalım mı dedi. Arzu hemen anlamıştı. Ertesi gün erkenden kimsenin haberi olmadan beraber dağa çıkmaya başladılar. Kemal tedbir olarak babasının tüfeğini ve birazda yiyecek almıştı. Karlara yaklaştıkça içlerindeki heyecan da artmıştı. Kemal koştu dizlerinin üzerine kara çöktü Arzu da hemen yanı başına. Kemal birden Arzu ya döndü gözlerinde yaşlar vardı ama çok değişik bakıyordu. Onu hiç böyle görmemişti. Kemal tatlı ve masum bir sesle ‘sana bir şey söyleyeceğim:............................. ..........................Arzu bunu sana birçok defa söyledim ama bu başka SENİ SEVİYORUM! Arzu Kemal’e birden bire sarıldı BEN DE BEN DE SENİ SEVİYORUM BEN SENSİZ YAPAMAM KEMAL! Diyordu. Arzu’nun da gözyaşları boşalmıştı. Uzun süre birbirlerine baktılar gözlerinden ip gibi yaşlar boşaldı. Gözyaşları önlerindeki kar tanelerinin içinde kayboluyordu. Arzu önünden iki avucu ile kar aldı elinde sıktı Kemal’ sende böyle yap dedi. Arzu iki kartopunu aldı birleştirdi. Kemal işte biz böyleyiz ayrılamayız Sevgilim dedi. Arzu sordu peki nasıl bildin böyle düşündüğümü dedi. Çünkü Sana aşığım seni senden daha iyi tanıyorum. Kemal’in aklına bir fikir geldi biz bu topu şu ilerideki buzun içerisine saklayalım bu bizim AŞKIMIZIN simgesi olsun Nasılsa bu dağın karı buzu erimez. Bu beyazlıkta bizim aşkımızın saflığı temizliği olsun Aşkımız sonsuza kadar var olsun. Söz veriyor musun Arzu! Söz veriyorum! Dedi ve kartopunu iyicene buzla örttüler. Sonra Kemal Arzu’yu karların üzeride yuvarladı. Sonra Arzu Kemal’li. Birbirlerine kartopu attılar. Çok eğlendiler. Dans ettiler. Artık dönme zamanı gelmişti. El ele tutuştular bayırdan kır çiçeklerinin arasından koşa koşa geçtiler. Sonra karınları acıktı. Papatyaların arasına oturdular. Kemal çantasından ekmek, peynir, üzüm çıkarttı. Arzu harikasın sevgilim üzümü sevdiğimi biliyorsun. Seni çok seviyorum ayrılacağımızı hiç düşünmek istemiyorum. Ama uzağa gitmiyorum bir saatlik yol beni görmeye gelirsin değil mi? Sen beni özler misin? Hem de çok! O zaman her hafta gelirim. İkisi de papatyaların üzerine uzandılar. Elerini hiç bırakmadan mavi gökyüzüne güneşe baktılar hayaller kurdular. Arzu sevgilim bak şurada çok büyük bir bulut var yağmur yağabilir mi? Yağsın! De meye kalmadan bir iki damla yüzlerine düşmüştü bile. Kemal hadi kalk! Yine el ele tutuştular kâh koştular kâh yürüdüler. Yağmurda epeyce bastırdı. İkisi de sırılsıklam ıslanmışlardı. Arzu biraz dinlenelim dedi. Bir zeytin ağacının altına çöktüler. Kemal Arzu’nun yüzünü saçlarını eliyle silerken Arzu kemal’lin avuçlarının içini öpüyordu. Kemal iki eliyle Arzu’nun yüzünü saçlarını geriye doğru tarayarak tuttu sonra hiç sana gözlerinin bu kadar güzel olduğunu söylemiş miydim dedi ve dudaklarına bir buse kondurdu ve çekildi. Arzu ben sana ne kadar güzel koktuğunu söylemiş miydim dedi ve Kemal’li kendine çekerek dudaklarını kenetledi belki böyle dakikalarca öpüştüler. Yağmur saçlarının arasından süzülerek bütün vücutlarını ıslattı ama onlar bırakamadılar. Aşkın gözyaşları yağmura karıştı. Birden bir ışık belirdi bulutların arasından güneş bütün sıcaklığıyla birleşen vücutları; sıcaklığıyla ayırdı. Bir süre birbirlerine baktılar, gözlerindeki bu değişik pırıltıyı hiç görmemişlerdi. Kokuları birbirlerine karışmış bu güne kadar böyle güzel bir koku duymamışlardı. Arzu: sevgilim bana söz ver biz sonsuza kadar beraber olacağız değil mi! Evet, sonsuza kadar. Kemal de aynı soruyu Arzu’ya sordu! Karşılık aynıydı. Ve el ele yürümeye devam ettiler.
............................Evlerine yaklaştıkları sırada ikisi de geriye döndüler ve ikisi de dona kaldılar gökkuşağı dağın bir ucundan diğer ucuna uzanıyordu. Hayretle birbirlerine baktılar. Hiç bir şey söylemeden yürümeye devam ettiler. Gökkuşağının altından geçmişlerdi tüm dilekleri kabul olacaktı!
hemen şimdi yaşamak seninle
bir aşkı sonsuza kadar birlikte
vakit yok gibi
geçmiş zamanlar geride kaldı
geride ne kadar kaldı bilinmez
ben çok acele edelim derim
bir aşkım var
her şeyden değerli
bir gün duymasam sesini
ayrılık açısı çöker
hasret depreşir
sen canlanırsın aklımda
hiç yaramazlık yapmadan
bir günüm geçmez
hep seni üzerim
hep seni kızdırırım
hep seni severim
hep sana aşığım
.............Daha dün yağmur diye yalvardım tanrıya.. kurudum artık çatladım hasretinle..... özlem ruhumda bedenimde..... sen rüyalarımda kaldın....yeter gel artık diye yalvardığım/n...daha dün akşam seninle yürüdüm issız sokaklarda... rüzgarın fısıltısı seni seviyorumlu namelerle....... seni getirdi bana... sarıldım sana sıkı sıkıya..... beraber yürüdük ıslak caddelerde..... ışıkların yansımaları renk haleleriyle yağmurum..... sen aşkım az yağışınlada olsa..... yüregimin çorak topraklarını besledin...sen gelemedin.... ben gelirim hasretim sana.... mavi yağmursuz....yağmur mavisiz....toprak suzuz olurmu....? ? ?
19/01/2007 21:30
Hani giderdik ya sahildeki çay bahçesine... hani martıları sayardık... hani bir kediçik gelirdi... bir kuş konardı masamıza... işte ben yine oradayım... seni bekliyorum... biliyorum gelmeyeceksin bu günde yarında... hani sana veda etmiştim ya... yine o masadayım... bile bile gelmeyeceğini... bekliyorum... hani çok sevmiştik ya... hani sen beni sonsuza kadar bırakmayacaktın ya... işte o masada ince belliden şekersiz tatsız tuzsuz acı çayımı yudumlarken... acı acı seni içime çekiyorum... her nefeste biraz daha sona yaklaşırken... seni düşünüyorum... hani mecburiyetten... seni bıraktım... şimdi canımı bırakacağım... yinede son nefesimde... senin adını fısıldayacağım.... mecburiyetten...
04-05-2009 23:30
Ayhan IŞIN
Şimdi mavi olmak isterdim kuş gibi özgür
Şimdi yanımda olmanı istedim
Mavileri paylaşmak için
Sabahın şu saati İstanbul ağlıyor
Çıktım Yağmura ıslandım
Kimse görmesin diye
Şeker bayramı denince aklıma eskilerden birşeyler takılıyor.. Bayram sabahı erkenden annem kaldırır. Babamla beraber namaza giderdik. her yıl iki kez babamla camide saf tutabildiğimiz ayrıcalıklı günlerdendi.. bu bayramın olmazsa olmazlarından biri hayatımda bu güne kadar hiç kaçırmadım bayram namazlarını hala oğlumla sürdürüyorum! ! ! namazdan sonra camide babamın eline öper bayramlaşırdık belkide babamla beraber yaptığımız sadece ikimizin olduğu yegane şeydır bu merasim..Sonra fırından taze ekmek büfeden gazetemizi alır. tabi fırıncı ve büfeci ile bayramlaşma ve şekerlerin ilk geldiği güzel anlar.. sonra Ankara'daki sokağımız Sarı sarı evlerin peş peşe dizildiği ÇARDAK sokak 20 yılımı geçirdiğim hayatımın ilklerini yaşadığım, ilk aşkım, ilk arkadaşlarım, ilk bayram sabahım, gözlerimi açtığım güzel sokağım.. tabi ki o zamalar bayramlarda şeker gibi gördüğüm 50 hane...ne gurur vericidir annem ve ablam cami gelişi bizi kapıda karşılarlar.. mis gibi sobada kızarmış ekmek kokuları kapının önüne kadar çıkmış elimdeki taze ekmek kokusu yeni demlenmiş çayın kokusuna karışır.. Koşarak anneme sarılırım elini öperim ilk haçlığımı annemden alırdım sonra ablamın elini öperdim. sonra yine babama döner yüklü bir bayram harçlığı sonra kahvaltının müthiş tadı.. Sonrası bir gün uzun uzun anlatırım. en güzel yanıda bayramın harçlıklar toplanınca ne kadarı ile mantar, torpıl, kız kovalayan, dörtlü patlar, en gözdemiz de füzeler ve mantar tabancası alırım diye hesabını yapmaktı. Arkadaşlarla her bayram gittiğimiz Saman Pazarından alış veriş hep aynı kişiden alırdım bu malzemeleri Salih amaca evet yılda iki kez on beş dakika gördüğüm ismini hiç unutmadığım..beyaz sakallı çikolata amcamız.. bayramda ilk olmuştur her zaman onum verdiği çikolata aslına bakarsanız biz çatapatları o güzelim çikolatayı yiyebilmek için alırdık desem daha doğru olur.. işte bir bayram sabahı çocukluktan kalma sarı sayfalara bürünmüş bir nostalji... şimdi acaba Ankarada Saman pazarında Salih amca çocuklara çatapat satıp çikolata veriyormu...
21/10/2006 08:30
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!