Yanan bir alevdin bir zamanlar. Öyle yakıyordun ki, ateş bile senin kadar yakmazdı beni. İçin için köz olana kadar yaktın. Sevmeyi unutmuşken karşıma çıktın. Aşkı unutmuşken sevdayı hatırlattın. Ben seni sevdim. Ben senin için öldüm. Ama sen değiştin.
Oysa hayatta, tanıştırıldığım ilk aşktın. Yüreğimin dengesi bozuldu bir den. Gözlerim hayallere daldı. Rüyaları unuttum. Gözü açık gördüğüm tek rüya sen din. Aşk buydu demek ki... Sevgili olmadan bile, onunla yaşamak. Aldığın her nefeste, onu içine çekmek. Yanmak, yanmak... Yüreğinde aşkın alevini hissetmek. Acaba sen de benim kadar beni sevdin mi? .
Şu an içimde, ağzından köpükler çıkan azgın bir boğa var. Sakın yaklaşma yanıma. O kadar kırıldım ki sana. Aşkla dolu yüreğim, şu an darma duman.
Seni tanıdığım güne, aşkla sevdiğim anlara, lânetler okuyorum. Bin kere affettim değişen bir şey yok. Hep aynısın. Belli ki değişmeyeceksin. Çıkma artık karşıma. Anlıyorum ki, sen benim sevdiğim kadar, beni sevmedin.
Git artık rüyalarımdan. Git artık hayallerimden. Bırak beni yalnızlığıma...Bırak diyorum sana.
Aşk iki kişiliktir. Tek taraflı yaşananı ise insanı üzer. Artık üzülmekten bile yoruldum biliyor musun. Seni sevmekten yoruldum. Seni düşünmekten çok yoruldum. Artık gecelerim, gözyaşlarıyla sabahlamamalı. Güneşin doğuşunu, hüzünlere bırakmamalı. İçimde yalnızca kin ve nefret var. Seni sevdiğimi bile unuttum. Ben mi aşıktım sana. Aşk çoktan öldü sevda ise bitti.
Yokluğunda buralar ne kadar sessizdi anlatamam. Çok gürültülü ve kalabalık gibi duruyordu. Oysa gereksiz bir telaşmış hepsi, öylesine sıradan ve sığ! Aklımın özensiz karmaşasına aldanmışım.
Sensizliğin ağırlığını, geldiğinde anladım. Meğer ne büyük boşluklar bırakmışsın giderken ve hiç doldurulamamış yerin. Hissettiklerimi kelimelere dökmek zor. Asla anlamadığım yüzlerce kitabı okuyup bitirmek gibi, yalnız cümleler kalmış aklımda, çoğunun kelimeleri rast gele dizilmiş.
Döndün ya, şimdi daha çok özlüyorum seni. Kötü oldu bu iş, kandırıyormuşum ne güzel kalbimi. Her yanım tam sanıyormuşum, aynada eksiklerini göremeden bakıyormuşum. Geldin, her şey değişti.
Dengem alt üst oldu bu bahar akşamında. Oysa rüzgar yüzümü okşadıkça oyalanıyordum. Yalancı ve küçük aşklara dayamıştım yüreğimi, zaman geçtikçe alışıyordum üstelik, hatta alışmıştım.
Çıkabilecek miyim işin içinden? Farkında olmak zor sanat, kendini kandırdığını bile unutan bir ruhun varken üstelik. Sarhoş, kabul eder mi ayyaşlığı? İşte, bu da onun gibi! Geceleri gemiler daha hızlı gider sanırız, oysa o bir göz yanılmasıdır. Ben ne kadar yol gittiğimi sanıyordum, yaşamın hız limitini aşmışken, meğer benimki de kalp yanılmasıymış.
Unutarak yaşamak işin kolayıydı, geç saat gelen gece nöbetlerini saymazsak. Sigaram gibi, senim gelmiş, nasıl hissettin bilmem ki? Doğru zamanlama budur! Zaten hep hedefi bulurdun.
Ellerimin sana dokunmadığı bir dünyada yaşamaktan, yalnız sesini duyarak kısıtlı vakitlerde mutlu olmaya çalışmaktan, bedenini ve aklını yanımda hissedememekten yorgun düştüm. Kurduğum bütün hayaller boşuna, hiçbirini gerçekleştiremiyorum, etrafı sularla çevrili yalnız bir ada gibiyim. Arada bir konan kuşlar da olmazsa, içimde yaşayan bir nefes kalmayacak. Sabretmeyi öğrenmiştim ama bu kadarı beni bile aşıyor. Taş olsa çatlardı diyorum. Zor demek ki aşkı gerçekten yaşatmak..Seninle bunu başarabileceğimize inandım senin için var oldum senin için dayandım ben tüm zorluklara..Ama artık yoruldum gücüm kalmadı..
Bunca yorgunluğun üstüne biraz durup dinlenmek istiyor kalbim. Bir omuza yaslayıp başımı, azıcık soluklanmak, hatta bir ömür boyunca güçlü görünmek adına tuttuğum gözyaşlarımı kollarında serbest bırakmak. İstediklerim aslında o kadar basit ki, belki de bana öyle geliyor. Yaşadığım sıkıntıları üstüne atmak değil derdim. Tam da tersi, bütün hepsini unutmak için sana koşmak istiyorum. Yangın yerine dönen şu kalbimi, aşkınla söndürmek..Öyle uykusuzum ki gecelerdir, bilemezsin. Sensizliğin parçalayan ağırlığından olsa gerek, sürekli uyandığım huzursuz uykulardan, bedenim yorgun düşüyor. Sen gelsen, kafamı koyar koymaz dalıp gideceğim mutlu bir gecenin özlemini çekiyorum.Ellerimizden kayıp giden şu zamanın geri dönüşü de yok üstelik, bundandır kavuşma telaşım.Hayatımı şöyle bir gözden geçiriyorum, ne kadar çok ertelediğim umut var. Seni ertelenmişler listesine koymak istemiyorum. Ne varsa yaşanılacak, tadını çıkarsak! Bazen aklının içine girmek istiyorum. Ne düşündüğünü bilmek, yüreğinin içine sızarak, ne hissettiğini anlamak ve ne öğrendiysem bugüne kadar, hepsini unutarak, seninle yeniden başlamak..Aklım, ruhum sende takılı kalmışken, gündelik hayata uyum sağlamak da zor aslında,bir film karesi, el ele yürüyen bir çift, gördüğüm her ne varsa, kaçışlarıma daha çok itiyor beni.Gün olur da usanırsa kalbim, bu uzun ve hiç bitmeyecek bekleyişlerden diye korkuyorum. Senden ayrılmak dert değil, kapatırız bir gece yarısı telefonları, kendimizi bitiririz birbirimizde. Sonra ne olur? Aklım ayrılığı kabullense de, başka bir ten tenime değdiğinde, yüreğim yine ihanet sayar bir yabancının gözlerime bakan gözlerini. Sana ait olmaktan vazgeçmem için, kalbimin bunu kabullenmesi gerekir, yoksa mantığım bitti diye çığlık atsın, ne fayda? Senin adını söylersem sevişirken, gittiğim yerde bir kitap görür ve seni aramak istersem ya da en sevdiğim şarkı çaldığında aklıma yine sen gelirsen, gerçekten senden ayrılmış sayılır mıyım? Sevdiğim, serin bir yaz gecesinin ortasında gelsen, hiç haberim olmadan, ansızın çalsan kapıyı, karşımda seni görünce gözlerim ışıldasa, sessiz bir çığlık atsam içimden, dakikalar boyunca sarılıp kalsak o kapının önünde.Ellerimiz kenetlense birbirine, hatta vücudumuz, sabaha kadar sarmaş dolaş uyusak yalnız rüyalara inat. Sen artık gelsen sevgili çünkü bu kalbimin sana ihtiyacı var…
Üşüyorum:hüzün şarkıları söyleyen bir Sonbaharın zemheriye dönüşmesinin verdiği, fani bir üşüme hissi değil bu sevdiğim ve ellerim buz kesmiş olmasına rağmen, ıssız bir gecede yokluğuna mahkum bir ruhla seni yazarak unutuyorum üşümüşlüğümü...
Yoruldum artık biliyor musun? Tek taraflı bir hayatı omuzlamaktan, hayatın yükü altında ezilmekten; birilerini arayıp sormaktan, anlatamayıp dinlemekten, sevmekten, seni beklemekten, her yeni güne belkilerle başlamaktan, sadece hıçkırıklarımı kendim duymalarımdan yoruldum ve sefaletin zincirleriyle hapsedilmiş bir aşkın yalnızlığında tükendim. Sabret diye diye erittim sabır taşlarını, bir an ümitsizliğe düşsem hayalin çıktı karşıma, gözlerine baktım ve kendimi yerli yerinde bulunca güzel gözlerinde, güç aldım acıların binlerce çeşidine karşı ama sabredecek gücüm kalmadı, hayalinin gözlerinde duramadım sevgili.
Oysaki nasılda ihtiyacım var sana, bilemezsin. Sarılsan bana bir annenin evladına gösterdiği o kutsal şefkatle, başımı göğsüne yaslasam ve yiten ümitlerimin ayak seslerini duysam kalbinin atışında, içine düştüğüm çaresizlikle birlikte sana sımsıkı sarılırken, sıcaklığını hissedip boğazıma düğümlenen ve içimde yankılanan hıçkırıklarımı özgür bırakıp ağlasam. Sen saçlarımı okşasan bir babanın nasırlı elleriyle oğlunun saçlarını okşadığı gibi ve ben içimdeki zehiri nehir misali akıtsam ne güzel olurdu sevgili. Ama yoksun işte ve ben bunların hepsi bir hayalden öteye gidemiyor, ne acı değil mi? Dostlarım, bugüne dek hayatıma giren tüm sevenlerim, değer verdikçe canımı alan sevdiklerimin yokluğu kadar gerçek yokluğun...
O kadar yalan ki insanların gülümsemeleri, o kadar menfaatperest olmuş ki yeryüzünde herhangi bir anı paylaştıklarım, artık alınacak bir canım, bir parçam kalmadığı için bir anda yok oluverdiler. Bir fotoğraf geldi gözlerimin önüme şimdi, kimdi hatırlamıyorum o fotoğrafı çeken, hatırladığım tek şey var ardında akbabanın olduğundan habersiz bir Afrikalı çocuğun çaresizliği ve resmi çeken kişi intihar etmişti sanırım o anı o karede ölümsüzleştirdikten sonra... Çünkü o çocuk ruhunu akbabaya teslim etmişti. Çaresizliğim o Afrikalı çocuğun ki gibi ve azabım o fotoğrafçınınkiyle aynı derecede acı verici, sevdiğimi sunduğum kim varsa sevgili, hepsi birer birer o akbaba gibi olup çıktı. Ama ben şimdiye kadar savaştım hayalinin sayesinde, bir yerlerde var olduğun ümidiyle yaşadım, seni delice sevdim ve yokluğunda bile seni içimde yaşattım her nefes alışımda... Ta ki, bu yazıyı kaleme aldığım şu ana kadar dayanabildim, bu saate kadar sen gelmedin, ruhumu akbabalara teslim ediyorum, gelsen de kurtaramazsın artık...
Herkes bayram sevinci yaşıyordu sevdiğim. Kim bilir sende yaşadın belki, kutlu olsun geçmiş bayramın ve gelecek olan bayramların ve ben bu bayram sabahı yine sessizce ağladım. Her bayramda olduğu gibi.... Kimsesizdim, çalmadım kimselerin kapılarını, kimsesizliğim kapımı çaldı, kapattım kendimi hücreme, gecenin karanlığına gizlenip çıktım dışarı gece saklar beni diyerek, kimsesizliğimle bayramlaştım, yalnızlığımın elini öptüm, sefaletimi bir tabakta sundum şeker tadında firari ruhuma...
İçini karattım değil mi? Affet beni sevgili, inan ki bunun tek sebebi; kimsesizliğimden, kalabalıklarda bile yalnızlaşmamdan, sefaletimin bana sunduğu çaresizlikten ve bir sen kaldın bu çaresizliğin ortasında tek dayanağım, içimi dökebileceğim, yazarak yaşadığım bir sen varsın, sadece sen anlarsın beni, dilinde zehir zemberek kelimeleri cansız kağıtların bedenine aktarırken sıcaklığını hissettiren ve seni bana getiren kalemimden başka tek sen varsın beni anlayabilen, beni terk etmeyen bir sen kaldın. Affet!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!