Ayakkabı Hikayesi Şiiri - Harun Doğruyol

Harun Doğruyol
29

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Ayakkabı Hikayesi

Çocukken bana her ayakkabı alınışı bir tür aile merasimiydi. Bu geleneksel merasim, cumartesi öğleden sonraları veya tatil bitişi yatılı okula gönderilişimin bir gün öncesi olurdu,

İlk ayakkabı alınışını hatırlamıyorum. Ailece bildik bir ayakkabıcıya gider, vitrinin önüne dizilir, ayakkabılara şöyle bir göz atar, sonra içeri girerdik. Ayakkabı beğenirken benim görüşlerim sorulsa da, genelde sağlamlığın, sıhhatin önemli olduğu tercihler büyükler tarafından ön plana çıkartılırdı. Ayakkabıcı seçtiğimiz modelin ne kadar iyi olduğunu anlatır işaret parmağını bükerek parmağının kemikli kısmıyla köseleye vurup tahta sesinin çıkmasını sağlardı.

-Hocam görüyor musun ne sağlam dikiş atmış adamlar.
-Bu taban var ya, bu taban oğlanı büyüyünceye kadar idare eder

Tabi ayakkabının en fazla iki sene dayanacağını biliyordum, ki bu benim için bir rekor olurdu. Ayakkabıcı küçük şovuna devam eder,ayakkabıyı büker kıvırır,bir eliyle ayakkabının burnundan tutup diğer elini avucuna vurur ve bize sağlamlığını kanıtlamaya çalışırdı. Bense onun bu gösterisiyle ilgilenmez sanki bir tapınağa girmişim hissini veren dükkandaki havayı dağıtmak için; burunları yere bakar bir şekilde raflara dizilmiş diğer modellere bakar, dokunur, yerinden çıkarıp elime alırdım. Bazen kutuları devirir, ayakkabıları düşürürdüm. Hemen dikkatler üzerimde toplanır annem söylenir,babam azarlar; gel buraya bizi mahcup ediyorsun tavırlarını takınırlardı.

-'Zararı yok hoca biz toplarız' diyen ayakkabıcı yüksek sesle çırağa bağırırdı:
-Mahmut çabuk gel şu kutuları topla, sallanma hadi çabuk.

Aşağı yukarı ben yaşlarında; basit giyimli, ucuz ve eski ayakkabılı zayıf bir çırak gelir ortalığı beceriksizce toplamaya çalışırdı. Bunu yaparken göz göze gelirdik. İkimizde söz hakkımızın olmadığı büyüklerin dünyasında yaşadığımızı bilirdik. Birbirimizi anlıyorduk. Babam ayakkabıcının gösterdiği modelin bir büyüğünü veya değişik renklisini isterdi. Ayakkabıcı hay hay! sözlerinin ardından bir kafa sallayışla merdivene tırmanarak yeni bir kutu indirir, zarif bir bilek hareketiyle ayakkabıyı kutudan çıkarır, tekini eline alır ve bizim değişik açılardan görmemizi sağlardı. Ben de ayakkabımın tekini çıkarır –bu genellikle sağ olurdu- yeni ayakkabıyı ayağıma geçirip birkaç adım atar, yere biraz daha güçlü basar ayakkabının üzerinde yaylanırdım. Anne ve babamın taktir nidaları işitilir ve ayakkabı alınırdı. Babam ayakkabıcı ile yandaki camlı yazıhaneye geçer küçük bir pazarlıktan sonra ayakkabının ikinci taksiti bir dahaki maaşa bırakılırdı. O ana kadar çok nazik ve kibar olan ayakkabıcının sesi biraz daha kalınlaşır ve babama sorular sormaya başlardı. Yeni ayakkabı paketlenir bende onu ne zaman giyeceğimi düşünerek eskisiyle yola revan olurdum. Çocukluğumun her ayakkabı alınış merasimi aşağı yukarı böyleydi.

Net hatırladığım merasimlerde daha çok benim tercihlerim, dayatmalarım ön plandaydı. Babam ne kadar sağlam, altı kösele gibi kendince pozitif özellikleri sıralasa da benim ısrarıma karşı koyamaz ve ne halin varsa gör türünden bir tavırla annemle son bir kez göz göze gelip benim istediğim modeli alırdı. Bense moda olanı ve gözüme hoş görüneni seçerdim. Şimdilerde bunların hiçbir önemi kalmadı; çünkü kendi ayakkabılarımı kendim alıyorum

Harun Doğruyol
Kayıt Tarihi : 3.10.2008 23:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • İsmet Koyuncu
    İsmet Koyuncu

    çok güzel çocuksu ve temiz bir suskunlukla anlatmışsınız aşağı yukarı aynı çocuksu hislerlerle yaşamıştır bizim yaş gurubu ve yakın olanlar şimdi hiç bir şeyin tadı yok rüyalarımıza giren ayakkabıların bile saygılar

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Harun Doğruyol