AY ŞİİRLERİ

AY ŞİİRLERİ

Halim Yazıcı

sesler geçiyor gözlerimden akşam vakti
ne desem dinlemiyor bu saatte kimse ay halimi

bıraktım ben de yelesini taylarımın soğuk iklimlere
alnından öptüm bütün sularını dünyanın sessizce

babam da annesini öpmüştü alnından o gece
..

Devamını Oku
Halim Yazıcı

ay doğarken şili üstüne
arenada şarkılar söylenir

söyle romen kızı kaşın neden
neden bakıyor öyle mahsun

çıplak ayaklı bir kelebek midir ömrün
..

Devamını Oku
Berin Taşan

Yatağımı pencereye getirdim
Ay çiçekleri güneşe dönecek
Bahçelerden geldiği gün
Saksıda karanfil sallasa da
Ben üşümiyeceğim.
İlk okul çocuklarının söylediği şarkı
Kırlara doğru uzaklaşıyor
..

Devamını Oku
Sait Maden

Onlar onlar ışıyıp gecemizde ay kadınları,
ay kadınları,
onlar aşka örs alınları...

Onlar onlar ışıyıp gecemizde ay kadınları,
ay kadınları,
ey sevinç testileri, ey ışığın en yalınları!
..

Devamını Oku
Hüsrev Hatemi

Terket kederi çürüyüşe ey yüreğim!
Toplanmasın ürünü, sürünsün tarlalarda,
Sürünsün ürünü ayak altında;
Kalsın tarlalarda keder...
Ay doğsun gece üstüne tarlaların,
Ay doğsun, Ay doğsun...
Evet Ay doğsun,
..

Devamını Oku
Murat Çobanoğlu

Akşamdı ezan vahdı (oy aman oy aman ay amandı)
Goncalar gezen vahdı (o yarin gaş gözü ne yamandı)
Men o yari sevmişem (oy aman oy aman ay amandı)
Tarlalar hazan vahdı (o yarin gaş gözü ne yamandı)

Bu gelen haralıdı (oy aman oy aman ay amandı)
Dağların maralıdı (o yarin gaş gözü ne yamandı)
..

Devamını Oku
Ahmet Altan

Diğer insanlarla olan ilişkilerimizde, genellikle, daha önceden belirlenmiş rollerden birini benimser, karşımızdakinin de bilinen rollerden birini üstlenmesini bekleriz; ilişkilerde, biri beklenildiği gibidavranmadığında, rolünü oynamayı reddettiğinde, rol dağıtımını küçümseyip aşağıladığında, aslında hayatımızı ne kadar kırılgan bir zeminin, her an hırpalanabilecek alışkanlıkların üstüne bina ettiğimizi görürüz. Rolünü reddeden biri, bu insan ne kadar önemsiz biri olursa olsun, bütünhayatımızı karmakarışık edip, üstünde durduğumuz zemini çökerterek bizi beklenilmeyen takıntıların, tutkuların esiri haline getirebilir. Size şimdi anlatacağım hikaye karlı bir kış gecesi Paris'te başlıyor. Hikayemizin kahramanı genç bir adam, geceleri geç saatlere kadar çalıştığı bir işi var ve kendi yaşındaki biri için çok iyi para kazanıyor. Hemen hemen her gece yaptığı gibi gene bir gece geç vakit, işten döndükten sonra biraz hava almak ve işin gerginliğinden kurtulabilmek için köpeğini gezdirmeye çıkarıyor. Kar yağıyor. Her zaman hareketli olan Paris bile sessizleşip sakinleşmiş, herkes evlerine çekilmiş. Sokaklar bembeyaz. O durgun beyazlığın bir kenarında, çirkin bir leke gibi siyah bir karaltı yatıyor. Soğuktan korunabilmek için, altından sıcak buharların tüttüğü bir metro ızgarasının üstüne kıvrılmış, paçavralara sarınmış, kir pas içinde, yaşlıca bir 'clochard' bu; Paris'in, hayatın içinde koşuşturmayı, başarılı olmaya çabalamayı reddeden 'filozof serserilerinden' biri. Köpek, beyazlıklar içindeki karaltıyı görür görmez ona doğru hamle ederek, mazgalın üstünde büzüşerek uyumaya çalışan yaşlı serseriyi uyandırıyor. Genç adam köpeğini çekerek oradan uzaklaşıyor. Beyazlaşmış sokaklarda köpeğiyle epeyce gezdikten sonra aynı yoldan evine dönerken, biraz önce köpeğinin adamı uyandırmış olmasından duyduğu rahatsızlıkla, siyah karaltının başucuna bizim paramızla yaklaşık bir milyon lira bırakıyor. Karşılığında, farkında olmadan beklediği tek şey, yaşlı serserinin 'minnettarlığını' gösteren küçük bir tebessüm, bir teşekkür mırıltısı. O sessiz beyazlığın ortasında, yerde yatan yaşlı serseriyle, başucunda duran genç adam bir an birbirlerine bakıyorlar. Kirden rengini kaybedip keçeleşmiş saçlarıyla biçimsiz bir çirkinlikle uzamış sakallarının arasına saklanmış, çizgileri alabildiğine derinleşip keskinleşmiş, yıllarca sokaklarda kalarak eskimiş yüzde bir 'minnet' ifadesi değil tam tersine aşağılayıcı bir ifade beliriyor; 'sadakayı' alan sadakayı vereni, sadaka verebilecek durumda olduğu için küçümsüyor. yilik yapmanın gizli gururunu taşımaya hazırlanan genç adam, yaptığı iyilik karşılığında şağılandığını görerek şaşırıyor. Ertesi gece, gene sabaha karşı ıssız ve beyaz sokaklarda köpeğini gezdirmeye çıkarıyor. O çirkin leke, o tuhaf karaltı, bir gece önceki mazgalın üstünde yatıyor. Köpeğiyle birlikte karaltının yanından geçiyor. Bu kez köpek yaşlı serseriyi rahatsız etmiyor. Genç adamın kendisini yaşlı serseriye borçlu hissetmesi için hiç bir neden yok. Köpeğini dolaştırıp dönerken, anlayamadığı bir nedenden dolayı gene yaşlı serserinin başucunda durup, bir milyon lira daha bırakıyor. açavralarının içinde büzüşmüş yaşlı adam başını çevirip, bir gece önceki küçümseyici bakışlarıyla bakıyor. Tek kelime bile konuşmuyorlar. Ertesi sabah uyandığında genç adam, sokakta yatan o yaşlı serserinin görüntüsünün aklına takıldığını farkediyor. Gece işten dönünce tekrar köpeğiyle dolaşmaya çıkıyor. Ama artık amacı köpeğini gezdirmek ya da biraz hava alıp günün yorgunluğunu tmak değil, o partal adamı görmek istiyor. Serseri herzamanki yerinde yatıyor. Mazgaldan tüten dumanların arasında rengi solmuş eski bir kilim gibi kıvrılıp yatmış serserinin yanından ona hiç bakmadan geçtikten sonra dönüşte, 'hayır, bu sefer ona para vermeyeceğim' diye kendi kendine öylenmesine rağmen gene durup parayı bırakıyor. Aldığı karşılık gene o küçümseyici bakış. Yaşlı serseri bir kerecik gülümseyip teşekkür etse genç adam ondan kurtulacak, ona bir daha para vermeyecek belki bir daha o sokaktan bile geçmeyecek ama serseri ya bu gerçeği bilecek kadar akıllı olduğundan ya da gerçekten 'iyilik yapabilecek' durumda olan herkesi küçümsediğinden asla ülümsemiyor. Ve, o aşağılayan bakışlarıyla genç adamın hayatının vazgeçilmez bir parçası, bir tür hastalığı haline geliyor. Her gece sabaha karşı gidip yaşlı adamın yanına parayı bırakıyor. Her kşam yaşlı serserinin gözlerinde aynı küçümsemeyi görüyor. Bir ay geçiyor, iki ay geçiyor. Karlar eriyor, sokaklar kalabalıklaşıyor. Genç adam hiç aksatmadan her gece, artık kendisine acı vermeye aşlayan gezintisine çıkıp, dönüşte 'küçümsenmesinin bedelini' ödüyor. Her gün bir daha o sokaktan geçmeyeceğine yemin edip her gece oraya gidiyor. O parayı bırakıyor. Üç ay geçiyor, dört ay eçiyor. Her gece birbirlerinin yüzüne neredeyse düşmanca bakıyorlar. Birçok dostlukta rastlanmayacak kadar güçlü bir ilişki ve koparılması her gün biraz daha zorlaşan bir tutku haline geliyor bu düşmanlık. Beşinci ayın sonunda, ihtiyarın hiç bir zaman gülümsemeyeceğini ve kendisinin, hayatını, alışkanlıklarını, beklentilerini altüst eden bu takıntıdan kurtulamayacağını anlıyor. Yapabileceği tek şeyi yapıyor. Evini bırakıp Paris'in uzak bir mahallesine taşınıyor. Bir zaman sonra adam Paris'ten ayrılıp memleketine dönmek zorunda kalıyor. Aradan yıllar geçiyor, bir gün yeniden Paris'e dönüyor ve Paris'teki ilk gecesinde, ihtiyar serseriye ilk rastladığı sokağa gidiyor. Mazgalın üstü boş. İhtiyar serseri yok artık. Ama o küçümseyici bakış hâlâ o genç adamın aklında ve hep orada kalacak.
..

Devamını Oku
Attila İlhan

Şamdanları dolanınca eski zaman sevdalarının
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın
Nemli yumuşaklığı tende denizden gelen ahın
Gizemli kanatları ruhta ölüm karanlığının
Başlar ay doğarken saltanatı sultan-ı yegahın

Yansıyan yaslı gülüşmelerdir karasevdalı suda
..

Devamını Oku
Aziz Mahmud Hüdayi

İki cihân sultânının
Doğduğu ay geldi yine
İlm u meârif kânının
Doğduğu ay geldi yine

Gelsün şefâat isteyen
Bulsun safâ anı seven
..

Devamını Oku
Pir Sultan Abdal

Bir dostun peşine düştüm ezelden
Ay geçti yıl geçti yetişemedim
Bilmem benim çilem ne zaman biter
Ay geçti yıl geçti yetişemedim

Ben bir hayal kurdum kendi kendime
Aklım ermez bu dünyanın fendine
..

Devamını Oku
Ahmet Selçuk İlkan

Aşkını hala koynun da bak saklar adalar
Andıkça gölde su gökte ay hayale dalar
Oysa maziye karıştı eski hatıralar
Andıkça gölde su gökte ay hayale dalar
..

Devamını Oku
Bahaettin Karakoç

Ay marallar,marallar!
Bu nasıl yerçekimi?
Ay’a uzanmış dallar,
Yerin gözü havada…

Ay marallar,marallar!
Bu nasıl gökçekimi?
..

Devamını Oku
Halit Fahri Ozansoy

Ay bir lotüs, kocaman...düşmüş bir berraklığa...
Gök parlıyor durgun bir göl gibi saf ve şeffaf.
Işık dalgalarıyla yıkanıyor her taraf.

Ay, balkonda başını dayadı parmaklığa
Uyuyor...Uzakta bir saat çaldı: Bir...iki! ...
Billûr bir hıçkırıktır bu sesin içindeki.
..

Devamını Oku
Gülten Akın

hüzün çocuklar için arada bir, yaşlılar için sürekli
atılan ağı dolduruyor ırmak
balığı deniyor terzi
yüreğini iğnesinden kurtarıp pazarları
ben sevgilenmeyi denerdim, bıraktım şimdi
gerçek derliyorum, ipe diziyorum
beni doğrulayanı seçiyorum
..

Devamını Oku
Ferman Karaçam

Ay ışığı kahvende
Türkülere boyandı bir yüzünde gül açtı
Ötekine ay düştü

İçtim ayı yüzünden
gülümsedin denize

..

Devamını Oku
Halim Yazıcı

zakkumlar merhaba
sarı zakkumlar, pembe zakkumlar

iyi zakkumlar, cici zakkumlar
ay ışığında yalancı zakkumlar

neden benziyorsunuz ay ışığında aşklarıma
..

Devamını Oku
Tarık Torun

Nerde kaldın ay güzel? Derde saldın ay güzel!
Sana kalbimi verdim, taşa çaldın ay güzel!

Hiç gelmedin ay güzel! Hal bilmedin ay güzel!
Senin için ağladım, yaş silmedin ay güzel!

Seni andım ay güzel! Aşka yandım ay güzel!
..

Devamını Oku
Mehmet Gündoğdu

Oütibür ay

ay ay pütibür ay
ay ay ay pütibür ay
tatlıgır süzleri
gülerdir yüzleri
ay ay pütibür ay
..

Devamını Oku
Fatih Hepgüler

Ay canım, ay yüzün gökte durdukça
Ay canım yanarım, şavkın vurdukça..

Ay canım, yüzünü nurla silmişler.
Ay canım, sana ay diyebilmişler.

Ay canım, uzansam tutulur musun?
..

Devamını Oku
Baki Ortak

Suya hasret kaldıgım gibi bazen dalı veriyor gözlerim
Sevgilim seni seni arıyor her yerde ay yüzlüm
Bu suskun yüregimle annasını bekleyen serce yavrusu gibi
Senin gelişini bekliyorum sevdigim gel gel artık bitanem gel
Gelki sulmasın mis kokulu güllerim gelki kırılmasın kolum kanadım
Ay yüzlüm balık ol denizlere dalda gel bitanem
Kuş ol havadan uçta gel ay yüzlüm yilan ol topragı delde gel
..

Devamını Oku