Ortaköy'de köşe başında ki bir binanın en üst katında bir adam yaşarmış... Siyahın en güzelini gözleri için çalmış, buğdayın en sarısını teninde saklarmış... Öylesine yaşıyormuş her şeyden habersiz... Bir dolu kelime biriktirmiş yüreğinde ama söyleyecek kimsesi yokmuş yanında, kolunda, içinde, dilinde... Geceler boyu sürmüş yalnızlığı... Şikâyet etmekten usanmış...
Bir gün umutlarını bıraktığı o masada, ona candan yakın ve uzun zamandır tanıdığı, dünyasını unutmuş o kız;
- sen çıldırdın mı?
diye bağırdı ona... Adam şöyle bir dönüp baktı kızın yüzüne..! Kız daha önce o kadar sıcak ve samimi bir bakışı hiç bir gözde yakalayamamıştı. Adam;
-Yapmamam gereken bir şey mi bu
dedi.
Kız;
-Bu bence korkaklık... Geriye çekiliş... Anlamsızca sinmek... Bu kadar mısın? Fazlasını görmek istiyorum!
dedi.
Adam;
-Gelme korkuyorum... Bu başlangıç benim sonumdur... diye karşılık verdi.
Kız ayağa kalktı, içtiği bira bardağını eline alarak adamın yanına yaklaştı ve..
- Şu bardağın içindekini görüyor musun? Koyu sarı ve çok masum duruyor... Bunu hiç tatmasam, sadece dıştan bakarak, bana bunun ne kadar alkol barındırdığını anlatabilir misin? Bunu denesen bile ben anlayabilir miyim? İşte sen bana böylesin... Umutlarının bittiğini söylüyorsun ama ben senin yüreğini göremiyorum... Buna nasıl inanabilirim...
dedi... ve adam ona bakarak
-Ben tüm umutlarımı sende unuttum... Onları bana geri ver... diye haykırdı!
Kız şaşkın bir o kadarda heyecanlı bir ses tonuyla...
-Ya bu üzerinde yürüyemeyeceğin bir yolsa...! dedi.
Adam;
-Ben bu yol üzerinde yorulmaya hatta kendimi tüketmeye razıyım diye karşılık verdi...!
Bu konuşmanın ardından günler, aylar geçmişti... İkiside öyle mutluydu ki... Kız daha önce kendisini bu kadar özel hissettiğini hatırlamıyordu ve karşı tarafa özel olduğunu bu denli inandıracağını kendisi bile tahmin edemiyordu... Hayatı yeniden öğreniyor ve öğrenmenin verdiği keyifle bildiklerini korkmadan paylaşıyordu... Birbirlerinin yanında buldukları huzurun tadını daha önce kimselerde bulamamışlardı...
ve... ilk defa birbirlerini anlamak istemedikleri o gün geldi! !
Adam eğitimini tamamlamak için İngiltere'ye gitmek istediğini ve 4 yıl boyunca orda kalacağını, yılda iki kez onar günlük tatil hakkında kızı görmek için İstanbul'a geleceğini en uygun bir dille kıza anlatmaya çalışıyordu... Kız onu anlamak istemiyordu... aralarında anlamsız bir tartışma başladı...
K: Seni anlamıyorum.. İyi bir bölümden mezunsun. Sorun yabancı dil olsa seni anlayacağım ama onuda gayet iyi bir şekilde konuşabiliyorsun. İyi bir işin var ve olmak istediğin yerdesin.. Daha ne istiyorsun.
A: Orada alacağım eğitimle, hayal bile edemeyeceğim bir yerde olacağım çünkü!
K: Çıldırmışsın sen... Elindekileri de kaybedeceksin. Bahsettiğin zaman dilimi üç beş ay değil, dört yıldan bahsediyorsun... Kim bekler o kadar seni söyle bana... Hadi beni bırak..! Geldiğinde çalıştığın şirket, ailen, arkadaşların... aklına gelebilecek her şey değişmiş olacak..! Hiç bir şeyi bıraktığın gibi bulamayacaksın... Buna katlanabilecek misin?
A: İşimle bağlantım kesilmeyecek... İngiltere'de şirkete bağlı bir firma var oradan yapacağım iş takiplerini.. Ailem ve arkadaşlarımsa benim uzun zaman dışarıda kalmama zaten alışıklar... ve biliyorum ki sen asla değişmeyeceksin... Geriside benim için o kadar önemli değil zaten..!
K: Kusura bakma ben buna anlayış gösteremem... Senin bu hırslarının sonu gelmeyecek... Seni bulduğum zaman umutların sonuna kadar tükenmişti. Hiç bir şey gözünde değildi ve ben elimden gelen gayreti göstererek seni hayata bağladım... Ben sana bitirdiğin umutlarını geri veren kişi oldum... Ve şimdi senin hırsın yaşamak istediklerinin bile önüne geçiyor... Ben sana bu umudu, anlamsız bir hırs uğruna tüketmen için vermedim! Tekrar başa dönemem... Yoruldum... Beni yeteri kadar yordun... Sana son kez söylüyorum... Dilediğin kadar düşün ve bana cevabını ver 'gitme'...
A: Evet her şeyimin adı oldun ve bir daha kimsenin sana veremeyeceği bir sevgi yaşattım sana... Tüm yaşattıklarının teşekkürü olarak... ama beni şimdi neden anlamıyorsun bunu aklım almıyor... Amacım sana her şeyin en iyisini verebilmek... ve gitmem gerektiğine inanıyorum... Bana şimdi kızacaksın ama çok uzun bir zaman geçmeden beni anlayacak ve hak vereceksin...
K: Hiç ama hiç tanımamışsın beni... Ben senden bundan fazlasını zaten beklemiyordum... Git.. Seni yolundan asla men etmek istemem... Umarım her şey dilediğin gibi olur... ama ben artık yokum bunu bil... Bu saatten sonra vazgeçmen bende bir değişiklik uyandırmayacak... Yolun açık olsun.! !
dedi ve bulunduğu yerden ayrıldı... Haftalar geçti ve kızın telefonu hiç susmak bilmedi... En sonunda kız, adama bir mesaj çekti 'Ben aşkı Ortaköy'de köşe başında ki bir binanın en üst katında unuttum ve bir daha hatırlamak istemiyorum. Geri dönüşlerim asla olmamıştır... Olmayacakta..! '
Adamın nasıl bir hal aldığı, cevap olarak çektiği mesajdan anlaşılabiliyordu... 'Canım biliyorum bana kızgınsın... ama vazgeçtim gitmeyeceğim... Seninle konuşmam lazım... Boğuluyorum... Beni bu şekilde yalnızlığıma uğurlayamazsın... Seni seviyorum hemde kimselerin anlam veremeyeceği kadar çok..! Lütfen telefonu aç'
Kız kararını çoktan vermişti. Onunla gittiği hiç bir mekâna bir daha asla uğramadı... Ortak arkadaş grubundan kimsenin kendisine ulaşmasına izin vermedi. Aradan iki ay geçmişti... Artık telefonu çalmıyordu... Ondan gelen bir mesaj dahi yoktu... ve içinden yine aynı cümleyi geçirdi...
K: Ne kadar doğru bir sözmüş... Diyen ne güzel söylemiş... 'Hiç bir insan unutulmayacak kadar değerli değildir' diye... dedi ve o dünyasını unuttuğu hayatına tekrardan geri döndü...
Bir gün İstiklal caddesinde yürürken adamın çok yakın bir erkek arkadaşı koşar adımlarla kızın yanına geldi... Kız onu dinlemek dahi istemiyordu...
K: Ben kendimi ondan da onun çevresinden de çoktan soyutladım... Konuşulacak bir şey yok
-: Oda kendini senden ve hepimizden soyutladı artık
K: Anlamadım?
-: Annesine gitmişti. Yemek yiyip bir zaman sonra annesinin odasında yatmak istediğini, başının fena halde ağrıdığını ve kimsenin onu rahatsız etmemesini söyleyerek, odaya girmiş... Zaman sonra annesi yanına geldiğinde, kullandığı tüm tansiyon haplarını yuttuğunu görmüş... Öyle ceset gibi yatıyormuş yatakta... Hastaneye bile yetiştirememişler... O artık yok! ! !
K: Hayır... Şaka yapıyorsun... Bu kadarı fazla! ! Bunu ben kaldıramam! ! Bu vicdan azabıyla yaşayamam! ! !
diye ağlayarak ayrıldı oradan... Kimseye anlatmadı bu sıkıntısını... Yapacak hiç bir şey onu geri getirmeyecekti... Uzandığı yatakta Tanrı'ya ettiği şu duayla kendini cezalandırdı...
K: Tanrım beni yalnızlığa soy... Bu yürek içinde kimseyi yaşatmasın bundan sonra ve hiç bir beden bu yüreği kabul etmesin aşk adına... Gözlerimi ebediyen kapattığımda, beni o soğuk toprakla nişanla! ! !
Kübra GülbaharKayıt Tarihi : 20.1.2006 17:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Kübra Gülbahar](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/01/20/aska-adanmis-bir-kurban.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!