(Aşk-ı İlahi - 1) Kalbimi Kadeh Yaptım

Ali Oskan
302

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

(Aşk-ı İlahi - 1) Kalbimi Kadeh Yaptım

Ah! Seni bir bilseler, bilselerdi Sevgili,
Değil kalpler taş olsun, taşlar kalp olur idi.
Bütün nefisler Sana yönelirdi ezeli,
Sonsuz güzellikteki Cemalin seyrederdi.

Kalbimi kadeh yaptım ruhum aşkını içti,
On sekiz bin aleme sığamadım dar geldi.
Gözlerim seyran olup Cemalini seyretti,
Başka şeylere artık bakamadım ar geldi.

Hep Seninle olayım razıyım Cehenneme,
Kalbimi ısıtamaz dünyanın ateşleri.
Sensizlik zemherisi buz kestirir sineme,
Çözemez buzulları kainat güneşleri.

Kalbim özlemle geçer Senle her temasına,
Her dem bendeki Senle beni buluşturarak.
Varlıklar vecde gelir gözümün dem'asına,
Dem'alar arşa çıkar derya oluşturarak.

Aşkımı yazacağım kainat semasına,
Yıldızlardan yan yana harfler oluşturarak.
Nur ile hayatlanmış aşkının lem'asına,
Gönlümü açacağım aynasın parlatarak.

Senin aşkın ile ben Senden başka her şeyi,
Tek tek kaydedeceğim gaybın defterlerine.
Hep hasret çektikleri Senin isimlerini,
Nurunla yazacağım gönül meşherlerine.

Senin adın ile ben noktalardan yan yana,
Çizgiler çizeceğim, çizgilerden tablolar,
Asacağım yokluğun görünmez duvarına,
Dirim, dirim dirilsin hiçliğe ulaşanlar.

Her ismin bir evrendir, evrenler aşacağım,
Her birinde yepyeni sevdalar yaşayarak.
Her birine nurundan güneşler asacağım,
Aşkımın sevdasını gönlümden taşırarak.

En son Senin Şahsında beni yaşayacağım,
Nice aşk ve sevdalar benden bana olacak.
Kendi aynalarımdan kendime bakacağım,
Cemalimi seyreden aşıklarım olacak.

(30. Ekim. 2005 - İzmir)

Ali Oskan
Kayıt Tarihi : 22.6.2006 23:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


AÇIKLAMA: Aleyküm selam ve bil mukabele Sevgili Kardeşim, Allah’ın selamı, rahmeti ve şefkati üzerinize olsun. Sevgili Cihat Bey Kardeşim! Risale-i Nur’da hemen her kesin idrak ve anlayışına göre bir çok meslekler vardır ve önerilmiştir ve hatta diyebilirim ki; Risale-i Nur’da “mevcudat adedince meslekler vardır”. Mesela pek fazla uğraşmadan bir kaçını zikredelim: 1 – Risale-i Nur’un meslek-i nihaisi talim-i Esmadır yani, Allah ahlakıyla ahlaklanmak yani, Allah’a ayine olmaktır. 2 – Fena fil a’fal, fena fis sıfat, fena fiş şuunat fena fiz Zat. 3 – Enaniyetini terk etmek ve dünya ve ahiret kemalatlarını da terk etmek, yani kendine Allah tarafından mertebe ve makam da verilse, onu dahi terk etmeye kendini mecbur bilmek, iman hizmetinin aksamaması adına bir fedaiyet. Üstad bir başka vesileyle şöyle diyor: “…, Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik, şahsiyet, şahsi makamları arzu etmek, şan ve şeref kazanmak olmaz. Nur’da ihlası bozmamak için uhrevi makamlar dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur bilirim …” (On Dördüncü Şua) 4 – Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak ey aziz’i biraz örtülü olarak önermiştir. Bunu biraz açarsak; “sınırsız acz” ile “sınırsız fakr (ihtiyaç) ” ölmeden önce tamamen ölmek manasına gelir ve biri Allah’ın kudretinin, diğeri o kudretten gelen kuvvetin ve bir çok sıfatlarının (gölgeleri veya cilveleri değil) tam tecelli edebileceği bir sınırsızlık demektir. “Acz ve zaafın, fakr ve ihtiyacının ölçüsüyle Allah’ın güç ve kudreti ve her şeyi terbiye eden, egemenliği altında bulunduran Allah’ın sonsuz zenginliğinin görünüm ve yansıma derecelerini anlamaktır. Nasıl ki açlığın dereceleri ölçüsünde ve ihtiyacın çeşitleri miktarınca yemeğin lezzeti ve dereceleri ve çeşitleri anlaşılır. Onun gibi, sende sonsuz aczin ve fakrınla, Allah’ın sonsuz kudret ve sınırsız zenginliğinin derecelerini anlamalısın.” (On Birinci Söz) Şevk-i mutlak yani, “sınırsız şevk” ise; şevk ‘sınırsız aşkın’ muzaafıdır yani iki kat sınırsız aşk demek olduğuna göre, iki kat sınırsız aşkla sevilen Allah’a ise sınırsız şükür edebilme mertebesine gelinir, ‘ey aziz’ diyor. Aziz ne demek: A-z-z kökünden gelir ve manası; “mağlup olmayı reddeden ve alçak şeylere tenezzül etmeye müsaade etmeyen yüksek bir hal”dir, izzet sahibi bir kişidir. “En ala ve en yüksek yol olan kulluk ve sevgi yolunun dört esasından en büyük esası şükürdür ki, o dört esas şöyle tabir edilmiş: Aczi fakrı hissetme yolu içinde dört şey gereklidir: Acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak, şükr-ü mutlak, ey aziz” (Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup.) Yani: “Sınırsız acz, sınırsız fakr, sınırsız şevk, sınırsız şükür, ey aziz” diyor. 5 – “Meyelanın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzafı olan aşk-ı İlahi, onu daima marifet-i Zülcelale sevk eder.” (Mesnevi-i Nuriye, Nokta, 214, 215) Meyelan, arzu, iştiyak, aşk-ı İlahi ve daimi marifet-i Zülcelal. Yani: 1 – Allah’a meyilin iki katı arzudur, 2 – Arzunun iki katı iştiyaktır, 3 – İştiyakın iki katı Allah aşkı, 4 – Allah aşkı ise daimi olarak izzet ve azamet sahibi olan Allah’ı tanımaya sevk eder. 6 – Muhabbetullah, rızaullah, likaullah, cemalullah. Yani: Allah’a sevgi, rızasını kazanma, O’na ulaşma ve rü’yet-i cemal-i İlahi. 7 – Tevhid, teslim, tevekkül ve saadet-i dareyn önerilmiştir. Kur’an’ı Kerim’de: “Ey iman edenler, iman ediniz” deniliyor yani, “Ey Allah’a iman edenler bu imanınız tevhid-i amiyane idi, şimdi tevhid-i hakiki’ye gidiniz” demek istiyor. 8 – Acz, fakr, şefkat, tefekkür önerilmiştir. “Birincisi; tefekkürdür. <> ismine bakıyor. Biri de şefkattir, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki, <> ve <> isimlerine bakıyor, …” (Birinci Şua) “Cenâb-ı Hakka vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur’ân’dan alınmıştır. Fakat tarîkatlerin bâzısı bâzısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kàsır fehmimle Kur’ân’dan istifade ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır. Evet, acz dahi, aşk gibi, belki daha eslem bir tarîktir ki, ubûdiyet tarîkıyla mahbubiyete kadar gider. Fakr dahi Rahmân ismine îsâl eder. Hem şefkat dahi, aşk gibi, belki daha keskin ve daha geniş bir tarîktir ki, Rahîm ismine îsâl eder. Hem tefekkür dahi, aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak, daha geniş bir tarîktir ki, Hakîm ismine îsâl eder. Şu tarîk, hafî tarîkler misillü, 'letâif-i aşere' gibi on hatve değil; ve tarîk-ı cehriye gibi 'nüfûs-u seb’a,' yedi mertebeye atılan adımlar değil; belki Dört Hatveden ibârettir. Tarîkatten ziyâde hakikattir, şeriattır. Yanlış anlaşılmasın; acz ve fakr ve kusurunu Cenâb-ı Hakka karşı görmek demektir. Yoksa onları yapmak veya halka göstermek demek değildir. Şu kısa tarîkın evrâdı, ittibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihâtı yapmaktır.” (26. Söz’ün Zeyli Sayfa 438) 9 – “İman-ı billah içinde marifetullah; marifetullah içinde muhabbetullah; muhabbetullah içinde ise lezzet-i ruhani.” (Yirminci Mektup, Mukaddime) 10 – İman, hayat, şeriat yani; İman, iman içinde hayat (imanı kalbe indirme) , hayat içinde şeriat’ı önermiş ve buna paralel olarak bir başka yerde “iman hayatın hayatıdır” demiştir, çünkü Kur’an’ı Kerim’de: “De ki ey Muhammed: ‘Siz mü’min olduk demeyin, Müslüman olduk deyin (iman ettik demeyin, teslim olduk deyin) çünkü, imanınız henüz akıldan kalbe inmedi” diyor. 11 – “Ehl-i hakikatin bir kısmı ism-i Vedud’a ulaşmışlar ve en büyük bir mertebede o ismin cilveleriyle, mevcudatın pencereleriyle Hakk’a bakıyorlar”. 12 – “İsm-i Rahim ve ism-i Hakim’e ulaşanlar var onlar içinse: “Kime hikmet verilmişse, işte ona pek çok hayır verilmiştir (Bakara:2) ” (Mektubat, Dördüncü Mektup) Birinci paragrafta Üstad hakikat ehlinin birinci kısmını Vedud ismine mazhariyet dolayısı ile aşkı, yani kalp yolundan ulaşanları kastediyor; ikinci paragrafta hakikat ehlinin ikinci kısmını ise Rahim ve Hakim ismine mazhariyet ve dolayısı ile hikmeti, yani akıl yolundan ulaşanları kastediyor. 13 – Bundan başka acizane bana göre bir üçüncü hakikat ehli ise Üstad’ın: “Ben mezarımdan onları alkışlayacağım” dediği, günümüzde bir şahs-ı manevi oluşturacak şahıslardır ve onlar; ism-i Vedud ile ism-i Rahim ve ism-i Hakim’e mazhariyetle yani önceki her iki hakikat ehlinin (akıl ve kalp yolu) birleşik mazhariyetleri ile birlikte, ism-i Rahman’a da ulaşarak onlar, geri dönüp kemalatlarını feda ederek bütün mevcudatı şefkatle kucaklayacak olanlardır. 14 – Kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliyenin sırasıyla her birinin, ifrat ve tefritlerinden arındırılıp dengeye (vasat) getirilmesi; dengeye gelen kuvve-i akliyenin akl-ı temyize ulaşması, diğerlerinin de dengeli kullanılmasına sebep olması itibarıyle onlarda adaletin işlerlik kazanması ile adil olacaklardır yani, Allah’ın Adl ismi tecelli edecek olanlardır. Yani Üstad Risale-i Nur’da her insanın idrak ve anlayışına göre bir çok meslekler önermiştir ve bunların hepsi de Risale-i Nur’un meslekleridir fakat, bir başka açıdan da bütün bu mesleklerin her birisi birer mertebedir, esas maksat bu mertebeleri birer birer tırmanıp talim-i esma’ya ulaşmaktır. Yine bir başka açıdan ise: Bu mesleklerin hepsi hakikattir fakat bir de hakaik-ı hakiki (hakiki hakikat) vardır, o da tektir ve Adem Aleyhisselamdan beri en doğru yol odur, başta da belirttiğimiz gibi; o da talim-i esma mesleğidir, işte Risale-i Nur’un esas mesleği budur. “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” (Bakara: 32) (23. Temmuz. 2008 – İzmir) Allah’a emanet olun. Ali Oskan

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Serap Keleş
    Serap Keleş

    gerçektende ilahi çok güzeldi yüreğinize saglık.

    Cevap Yaz
  • Sema Nur Kara
    Sema Nur Kara

    harıka bır sıırrr kıtapp cıkarmalı :) tebrık ederım

    Cevap Yaz
  • İsmail Sağır
    İsmail Sağır

    tebrikler değerli şairim, güzel, hoş bir şiir,! ( Karşılık olsun diye değil farklı tatlar sunmak için sizi şiir sayfama davet ediyorum)

    Cevap Yaz
  • Süleyman Erkuvan
    Süleyman Erkuvan

    eyvallah allah emanet olun

    Cevap Yaz
  • Cihat Şahin
    Cihat Şahin

    muhterem dava arkadaşım. üstad hazretleri bu tarz muğlak ifade ve beyanlardan içtinab etmiş ve mevzuları yanlış tevillere mecal bırakmayacak netlikte delil ve bürhanlarla izah ve isbat etmeyi tercih etmiştir
    tasavvuf erbabının ifade tarzlarını tasvip etmemiş ve bu sahada müceddit olarak yepyeni bir çığır açarak, aşk yerine;acz fakr, şefkat,tefekkür tarıkını bizlere ders vermiştir.ve bu tarzın daha kısa daha keskin ve daha eslem olduğunu izah ve ispat etmiştir.
    size acizane tavsiyem,yanlış manalara ve tevillere çekilebilecek beyanlardan ifadelerden içtinap etmenizdir.malum davamızı yanlış yorumlayanların yapacakları yanlış hareketler bizi büyük veballer altına sokar. bize ve size düşen, manay-ı harfi ve manay-ı ismi hakikatini iyi anlayıp muhataplara bu kıstasları güzelce ders vermektir.selamlar ve dualar.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (15)

Ali Oskan