Yorulmuştu artık, bıraktı kalemi elinden.
Bu kadarı fazla olmalıydı, zonklamadaydı beyninin bir köşesi zira.
Ne yapacağına karar vermemiş bir ürkeklikle mutfağa gitti.
Hiç bu kadar suya özlem duymamıştı sanki…
Damarlarında serinliği hissettikten kısa bir süre sonra da elindeki sigaranın dumanını hissetti.
Derin iç çekişler arasında sigara dumanının ciğerlerinde yol almasını garipsedi birden.
Yavaş yavaş tadını eskisi gibi aldığını fark etti.
Perdeyi kaldırıp dışarıya göz gezdirdiğinde şehrin ne kadar derin uykuda olduğunu gördü.
Saat kaç olmuştu ki acaba?
Meraklandı, aradı kolunda buldu saati.
Gece yarısını geçeli birkaç saat olmuştu.
Uzun bir zaman diye sayıkladı.
Akşam havanın karartısını hatırlayamadı.
Ağır bir nöbet…
Hızlı ve kararsız bir yemek sofrasından sonra, dışarı çıkma isteğine yenik düşmüştü.
Gecenin kör karanlığında Ankara ne kadar de sessizdi.
Alevli bir sessizlik, yakmaktaydı içleri.
Bahar geceleri bu kadar güzel mi olurdu?
Sessizden esen rüzgar ve emek caddesinin yeşil ağaçlarının tatlı uğultuları. Sağlı sollu evlerin arasında küçük yollar.
Dinlendirici bir manzara, ama sadece gece yarısından sonra…
Çok fazla insan, çok fazla yalnızlık…
Yazdıkları geldi aklına.
Kimin için, nasıl yazdığını hatırlayamadığı kelimeler örgüsü.
Yazmalıydı.
Yazmadan edemezdi.
Haksızlıklara karşı koyma iç güdüsü sarmalamıştı benliğini.
Savunmasız kalan hayat, belki de onunla beraber karşı koyacaktı fanilere, düşüncelere.
Bıkkınlık içerisinde sürdürülen bir hayat kırılmalıydı birkaç yerinden.
Azat edilen düşünce hayatı çekmeliydi yukarılara.
Yaşadıklarımız, yaşıyor olduklarımız,
yaşayacaklarımız neden bu kadar tehlikeli…
Düşüncelere vermek istemiyordu kendini.
En azında şu anda.
Yorgundu ve dinlenmesi için yürümesi gerekiyordu.
Yürümek doyurucuydu şu an, en azından açlık yoktu içinde.
Kapıyı açtı uzandı ayakları dışarıya, benliğini de yanına alarak.
Savaş meydanı boşalmıştı.
Ve bir sürü kırgınlık yatıyordu sokağın köşe başlarında.
Yanında da aşağılanmalar, tuhaf bakışlar.
Ama gece de sokak da o kadar güzel di ki.
Kahkahalar atmak istedi birden.
Tüm varlığıyla, sonsuzlarda patlayan kahkahalar.
Ama bu seferlik yolunda gülümsemeler yol arkadaşıydı.
Kendine saygı duydu, utanmadı yolun ortasında döndü tebrik etti kendini, kendi elini sıktı.
Ve kocaman bir gülümseme yeniden karanlığa.
Savaştıklarına saygı duyan, hem de korku salmaya çalışan korkusuzların gülümsemesiydi belki de gecede kaybolan…
yürüdü az ileride koca bir ağacın iğneli yapraklarını aldı ellerine, koparmadan dolaştı elleri…
dinlemek istedi anlayamadı, ağaçların konuştuğu yalandı, anladı. Hissederler miydi ne düşünüldüğünü.
Belki.
Ne kadar da sıradan bir gece.
Geceye değer veren bu sıradan duruşu.
Frapan elbiseler bürünmemiş temiz geceler, yıldızların takdir edilmesi gerek. Yıldızların takdir edilmesi, aksesuarları önemsememeleri.
Sıradan gecelere anlam katmak, önemli olan da bu.
Bu çağda ne mümkün aksesuar kullanmamak
ve ne mümkün sıradanı sevebilmek.
Sonra adımlarını sıklaştırmaya karar verdi.
Hazır gece, sokak ve rüzgar çok fazla onunken tadını çıkarmalıydı. İnsansızlıktan hoşlandığından değil bu garip tutumu.
Gördüklerini yakıştıramadığından yaratılanların en şereflisine.
Yakışmayanı yapmak ne kadar sıradan ise bu sıralar,
yakışmayana tepki koymak o kadar yalnızlık.
O yüzden sevmekte yalnız geceleri, boş sokakları.
Karanlık gecede çakmağının aleviyle bir anda aydınlanan çevresi, sigara dumanını da hissetti peşi sıra.
Şimdi keyfine diyecek yoktu.
Çöktü kaldırıma, usulca melodiler yollamak istedi ama tuttu kendini.
Yan tarafında acı ve buram buram sefalet kokan bir korna ile irkildiğinde, anlamıştı gecenin bu gecelik kirlendiğinide.
Ve peşi sıra gelen serseri çığlıklar, mide bulantısı dolu komplimanlar.
Yazık şimdi olmamalıydı.
En azından şimdi.
Üzüldü ama kızamadı.
Yazılarına dönmeliydi yeniden.
Derin bir nefes ile başladı adımına.
Başlamanın çok şey olduğunu bilen birisi için gayet yeterli bir başlangıç. Nefesi kontrol altında adımlarını hiç bozmadan yolunda ilerliyordu.
Yapılacak olandan kaçmamanın iç huzuru yanındaydı yine.
Ve her şeye rağmen de mutluydu.
Umutlu denilse de yalan olmazdı.
Kapıdan içeri ilk adımı attığında gözlerinin uykuya çok ihtiyacı olduğunu hissetti.
Uyumak şu an için önünde en iyi seçenek gibi duruyordu.
Korkmadan uyuyabilirdi.
Nasıl olsa uyandığında yaşamı adına yapacağı çok şey vardı.
Bir şeyler yapabilmek arzusu bile çok şey katıyordu yaşamlara,
daha iyi anlamıştı.
Yatağına uzandığında arıtmıştı beynini tüm düşüncelerden.
Huzurlu bir uyku isteğiyle kafasını yastığa dayadığında,
çok da fazla sürmeden uyuyacağını düşünüyordu.
Öyle de oldu, yavaş yavaş gözleri kapandı dünyaya,
derken bilinci de daha fazla dayanamadı.
Huzurlu uykusuna daldı. Geceden soyutlanan bir yaşam daha.
Geceler hep böyle güzel olurdu.
Beyni rahat olana, huzur vaat ederdi, yine öyle olmuştu.
Kayıt Tarihi : 7.12.2007 20:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!