Durduk yerde münasebetsiz bir kafa travması yüzünden son günlerde defalarca girdiğim beyaz tabutumsu, gürültülü tüpün içinde ineği düşünüyordum. Rus yazar Andrei Platonov’un ‘İnek’ isimli hikâyesindeki o kederli varlığı. Biliyorum, cümleyi böyle kurunca pek inandırıcı gelmiyor belki kulağa ama ne yazık ki gerçek bu. Geçtiğimiz hafta niyetim hayatı dalgın bakışlarla kuşatan Rus yazarlarını düşünerek çıktığım eve dönüp yazımı yazmaktı ama maalesef kendimi fevkalade sürprizli bir şekilde hastanede buldum. Sonra hadiseler büsbütün tuhaf bir hal aldı.
(Bu arada; bu köşede kendime dair bir hikâye anlatırken uydurmaya hiç heves etmedim ama şımarık bir çocuk gibi okurdan ilgi bekleme merakım da yok. Lakin geçen hafta “rahatsızlığım yüzünden ara verdiğim” ibaresinden sonra bile biraz sitemkâr ama övgü dolu mektupların yanı sıra hayal kırıklığını alaycı cümlelerle ifade eden notlar da aldım. Kafama göre, istediğim vakit yazıyormuşum. Ne güzel bir hayatmış bu, vs. Doğrusu isterdim ama gazete yöneticileri bundan pek hoşlanmaz. Okul hatta neredeyse kışla disiplini sever onlar. Dolayısıyla kafama göre değil de kafamın içinde beni yöneten organın yaşamsal direncine göre yazmaya çalışıyorum bu aralar.)
Stalin yasakları...
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta