Sıra kendine geldiğinde, masanın üzerindeki bordroda adını bulup imzasını attı. Mutemedin saymış olduğu paraları –değersiz kağıtlarmış gibi- düzensiz bir şekilde aldı, boş bulduğu bir sandalyeye oturdu. Kağıt hışırtıları, konuşmalar, yavaş yavaş duyulmaz olurken, kendi iç dünyasında geriye doğru bir yolculuğa başladı.
O sabahki telaşı daha dün gibi hatırlıyordu. Alışılmışın dışında uyandırılmış, iki yanağından öpen annesi tarafından kahvaltıya oturtulmuştu.Masa ne kadar da doluydu o sabah! Bunların hepsi yenilecek miydi? Kızarmış ekmek, tereyağı, peynir, zeytin…
- Çayını koyayım mı yavrum?
- Koy.
- Yumurtan nasıl olsun?
Bir deniz bekliyorduk. Duvara çarpıp ölmesi gibi
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem
Devamını Oku
özgürlüğüne uçan bir kuşun. Anlamın
düğüm olduğu zamanlar. Bütün yaraları
denedim. Ağzımda kan tadı. Saklanacak
o su kıyısı uzakta. Dağıldım
yaşlandığım yol için. Hangi çağa gittiysem