gelinlik giymiş dans ediyorlar
merdivenim dayalıydı elma ağacına
öpücük yolluyor kırmızı elmalar
koşarak çıkıyorum kollarına
öpüyor yanaklarımdan dudaklarıyla
elmalar belli mutlusunuz artık
ölümün kollarında
ninnideydim
kulaklarıma fısıldadı
dinledim
dar geliyordu
oda bedenime
puslu bir havada
sevmek ne güne
ne gözün görür
ne gönlün güzeli
gel güneşin avucuna
yaksın bizi ölümüne...
Sustum geldim
Hoş dergahınıza
Sohbetinize karıştım
Biraz taştım ise ne oldu.
Acıktım geldim
tarihin yüreği çarpıyor on sekiz martta
orada bir cevap vardı dosta düşmana
ben yurdumun masum bir köşesiydim
Türkün dışında kimseye yar edilmemeliydim
yıldıramadı beni yedi düvel komutlar
ismimi yazdırmayacağım aşkın panolarına
gözyaşlarımı akıtmayacağım sevda pınarlarına
açlığımı asmayacağım utanç duvarlarına
benim onurum benim sırtımda kambur olsa da...
kala kala ne kaldı
ömrümüzün baharından geriye
bitimsiz tebessüm
üç adım geride...
umut filizleri kurumuş
ten sonbahar mevsiminde...
ölüm gerilemektir
bir adım
ayışığında
gündüz
güneş parlardı
yeryüzünde
nerede kaldıysa ömrümün taka arabası
itecek ne rüzgar bulursun ne de çekme halatı
ölümle yaşamın hiç yıldızı barışmadı
birini bulursun mezarda diğerinin mezattır adı...
güneş sökmüş penceremden
ayaklarım kırbaçlanmış yeni güne
çapaklarım yine kuru tarla
çekirgelerin orkestrasında
umutlarımın cebi delik
ellerinde mendil halaya gelmiş




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!