Tozlu rafta gizledim içime sinmeyen mısralarımı.
Yalnızlığımı anamdan gizli mutfak tezgahında parçaladım.
Umutlarımı kışlıklarla kaldırdım.
Anam kar yağdırmazdı kışları üzerime.
Bi’ fanila, bi donla atlattım ayazları.
Postallarımdaki çamurlarla yıkandım.
Su damlası misali kelimeler akıp gidiyor parmak uçlarımdan.
Öyle bir cümbüş ki bu,
kelimelerin savaş açtığı sularda boğuluyorum.
Ölülerle konuşmaya can atılan düşler.
Ve ölenler.
Yalnız ölürler.
Tanrı inandığın kadar vardır.
Yalnızca köşeye sıkıştığında inanır insan.
Şahit olamasalar bile ölüme,
Hayatımı dillerine dolamışlar,
bazıları gözleriyle yuhalamış benliğimi.
Örneksiz kişiymişim,
iğrenç aşağılamalarıyla eğilmiş başım.
Yaşamak bir imtihandı benim gibilere.
Terzi dikememiş insana,
Sonsuz gökyüzü altında solan çiçek
Yırtık cepte aşk
Köşe kapmaca oynayan çaresizlik
Omuzlarımda ölü bir çocuk
Gecedir, geceden korkan.
Gecedir, gündüzü yoran.
Sanki ben başkasıyım, kendine bakan.
Yorulmuş bir martıyımdır,
Tanrı’ya ağıt yakan.
Ey kulum diye bağıran,
Yazıyorum yazılmış olanı.
Kara bir leke gibi üstüme yapışmış,
silinmez olanı.
Halledilemeyenlerle harmanlanmış
kabuslardan uyanıyorum.
Ateşi daha fazla körüklemeden ılınacaktı bedenler.
Soğuğu kıracaktı.
Sahi körükledikçe dumanlar bulut gibi doluştu odaya.
Kaybolduk kara bulutlarda,
kaybolduk hislerde,
yok olduk birbirimizde.
Suyun yüzüne çarpmasıyla doğan
yaşam ve ölüm arasındadır asıl kalan
bir kızcağız kıyısında yüreğimin
alçıya aldığım düşüncelerin
günden güne kırılan duvarları zihnimin
ellerin ve titreyen sesin
Dev bir kadın bebek oluverir bir anda gözlerinin önünde.
Düşlerinde gelinlikler içinde ana evinden çıkarkene.
Yemenisi başında bacısı ve ellerin bahar oluşması.
Tam göğüs kafesine sıkışmış bir sinir krizi vicdan azabı kadar derinden.
Selamlarken Zülfü’yü, gözlerin hoyrat oynaşı.
İçinin kan ağlaması kadar rutubet sarılmış bir ev.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!