“Sessizlik Tanrısı çanı kırdı”
Herkes yalan söyler doğruları söyleyerek.
İşittiğim değildi, gördüğümdü gerçek.
Bir gün pusuya düştümdü, dündü.
Söndü gözlerdeki ışık, çirkinleşti yüzü.
Bohçayı sırtıma erken yaşta yükledim.
Göz yaşımla yıkanmadı çocukluğum.
Çıkmaz sokaklarda kaybetmedim topumu.
Ağaç tepelerinden indiren olmadı.
Benim hiç bisikletim kırılmadı.
Gerçek dünyayla bağlantısını koparmıştı.
Şarap içinde yüzen balıklar,
duvar dibinde kimliksizler.
Bir ses çağırıyordu, bir öğle vakti.
Karanlıklar çöküyordu usul usul omuzlarıma.
“Yar,
yar mıdır?
Göğü kucaklayıp getirdiğinde,
iki yakası bir araya gelmez heriftir.”
Çekmecemi yokladım geçen gün.
Çok hızlı akar gözyaşı titreyen çenesinden.
Ötelerden ve ötekilerden.
Duyulur iki kelam dilinden.
Mumlar üflenirdi gece yatarken.
Yırtık panjurlu maviydi evi.
Çaresizlikle yoğrulmuştur elleri.
Yollardaki çizgilerden dışarıya çıkmamalıydı adımlarım.
Vakit kaybedemem artık!
Bana yeni çizgiler gerek.
Sol gözüm seğiriyor evvelsi günden beri.
Ve neşesini kaybetmiş eski dostlar duruyor çıkmaz sokakta.
Mevsimlerin ne idiği belirsiz giysileri.
Kötüydü dediğin geçmişin.
Saçların ve adım adım çıktığın merdivenlerin.
Bir biri arkasıya eksilen duyguların.
Korkuların belki de en çokta çocukluğun.
Kimsenin anlayamadığı hislerin.
Kırılan kadehlerin ya da yitip giden güzelliğin.
“Beni bilen bilir
bilmeyende bilinmezlikle kalır
beni babam tanıdığını sanır
aslında beni annem tanır”
Bedelini ödediğim her şey için
Bir sokak belki en tenhasından
Bir kadını anımsatan kaldırımlardan
Yıldızdır gökte süzülen
Gözlerini yumduğunda bir tek sana gülümseyen.
Bir poşet rüzgarda savrulan
Yalnızlığı soluyan bir pencereyim.
Gözlerim buğulu belki ama korkuluğum korur beni, zarar görmez bedenim.
O da bana sırtını dönmüş, hissedemez yoktur çünkü ellerim.
Varlığım veya yokluğum.
Bir kadının avuç içinde saklı benim ömrüm.
Ne işitmişim de bu kadar kör olmuşum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!